Türkiye'de Uygulanan Kalkınma Politikaları | Büşra Altıntaş - Ekonomizm

23.04.2014

Türkiye'de Uygulanan Kalkınma Politikaları | Büşra Altıntaş


T.C.
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
İKTİSADİ ve İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ
İKTİSAT BÖLÜMÜ



TEZ 400 BİTİRME ÇALIŞMASI


TÜRKİYE’DE UYGULANAN KALKINMA POLİTİKALARI



Hazırlayan: 246766 BÜŞRA ALTINTAŞ





Trabzon 2014



T.C.
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
İKTİSADİ ve İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ
İKTİSAT BÖLÜMÜ




TEZ 400 BİTİRME ÇALIŞMASI



TÜRKİYE’DE UYGULANAN KALKINMA POLİTİKALARI




Hazırlayan: 246766 BÜŞRA ALTINTAŞ
TEZ DANIŞMAN: YRD. DOÇ. Dr. Ayça SARIALİOĞLU HAYALİ




Trabzon 2014



İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER.......................................................................................................................... II
ÖZET........................................................................................................................................... IV
GİRİŞ........................................................................................................................................... VI
BİRİNCİ BÖLÜM


1.GENEL OLARAK KALKINMA......................................................................................... 1
1.1.  Kalkınmanın Tanımı......................................................................................................... 1
1.2.Kalkınmanın Tarihçesi....................................................................................................... 1
1.3. Kalkınmanın Kaçınılmazlığı ve İstenilirligi...................................................................... 3

İKİNCİ BÖLÜM

2. DÜNYADA KALKINMA POLİTİKALARI UYGULAMALARI................................. 4
2.1. 1920lerden Bu Yana Dünyadaki Kalkınma Hareketlerine Kısa Bakış.................................. 4
2.2. Kalkınma-Sanayileşme Modeli Üzerinde Uluslararası Tartışmalar........................................ 5
2.3. Ülke Örnekleri........................................................................................................................ 6
2.3.1. Çin....................................................................................................................................... 6
2.3.2.Hindistan.............................................................................................................................. 10
2.3.3.İrlanda.................................................................................................................................. 12
2.3.4. Güney Kore......................................................................................................................... 14



ÜÇÜNCÜBÖLÜM


3. TÜRKİYEDE GÜNÜMÜZE KADAR İZLENEN BÖLGESEL KALKINMAPOLİTİKALARI        16
    3.1. 1923den 1960a Kadar İzlenen Bölgesel Kalkınma Politikaları......................................... 16
       3.1.1. 1923-1950 Yılları Arasındaki Dönem (Devletçilik Dönemi........................................ 16
       3.1.2. 1950-1960 Yılları Arasındaki Dönem (Liberal Dönem).............................................. 17
    3.2. 1960dan Günümüze Kadar Uzanan Kalkınma Politikaları................................................ 18
       3.2.1. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967)........................................................... 18
       3.2.2. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972)............................................................. 20
       3.2.3. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977).......................................................... 21
      3.2.4. Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983)....................................................... 22
 3.2.5. Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989)................................................................ 23
  3.2.6. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994)................................................................ 25
   3.2.7.Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000).............................................................. 27
    3.2.8. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005)........................................................... 28
    3.2.9. Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı (2007-2013)....................................................... 30
SONUÇ........................................................................................................................................ 33
YARARLANILAN KAYNAKLAR........................................................................................ 35










ÖZET

Bölgelerarası dengesizlik ve bölgelerarası kalkınmışlık farkı gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkelerde karşılaşılabilen sosyoekonomik sorunlardandır. Ancak bölgelerarası dengesizlikler ve bölgelerarası kalkınmışlık farkı azgelişmiş ülkelerde daha kronik seviyelerdedir. Birçok ülke bölgelerarası dengesizliklerini gidermek, dengeli kalkınmayı sağlayabilmek ve yatırımları geri kalmış bölgelere yönlendirmek için teşvik ve özendirme gibi çeşitli araç ve mekanizmalara başvurmaktadır. Bu araçlarla ya devletin ya da özel sektörün belirlenen bölge veya bölgelere yatırım yapmaları sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin de temel sosyo-ekonomik sorunları arasında bölgesel dengesizlik ve bölgesel kalkınmışlık farklılıkları gelmekte ve bu sorunlar bazen de en üst seviyelerde olabilmektedir. Bu çalışmanın temel amacı genel olarak Türkiye’de bölgeler arasında var olan dengesizlikleri gidermek için uygulanan bölgesel kalkınma politikalarının içeriğini incelemektir. Anahtar Kelimeler: Bölgesel/Yerel Kalkınma, Bölgesel Kalkınma Politikaları, Türkiye’de Uygulanan Bölgesel Kalkınma Politikaları.


















GİRİŞ

Küreselleşme sürecinde, ülkeler arasındaki iletişim ve ticaretin artması, uluslararası ekonominin bütünleşmesini büyük ölçüde hızlandırmış, ülkeler arasındaki bağları güçlendirip derinleştirmiştir.  Küreselleşme sürecinde bir aktör olarak yer alan yerel ekonomilerin, rekabet ortamında geliştirdiği strateji ve politikalar, bölgesel gelişme politikalarının temelini oluşturmaktadır. Gerçekten de dünyada yaşanan bu gelişmeler yerel ve bölgesel alanlarda yeni politikaların benimsenmesine ve farklı oluşumların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Devletler, bölgelerarası dengesizlikle mücadele edebilmek için bölgesel politika, bölgesel plan ve teşvik başta olmak üzere birçok uygulamaya başvurmuştur. Maier planlamayı “piyasa fiyat sisteminin gediklerini onarabilecek bir mekanizma ve ulusal hedeflere ulaşmak için gerekli halk desteğini seferber etmenin aracı” olarak tarif etmektedir. İşte 1960’larda Latin Amerika, Uzak Doğu ve diğer bölge devletlerinde olduğu gibi Türkiye’de yapılan planlama çalışmaları, bu yaklaşımdan etkilenmektedir.

Türkiye, bazı kalkınma iktisatçılarının belirledikleri ölçütler çerçevesinde “azgelişmiş” olarak nitelendirilirken, bazı ölçütler çerçevesinde ise “gelişmekte olan” bir ülke olarak değerlendirilmektedir. Ancak tarihsel olarak incelendiğinde de Türkiye’yi azgelişmiş olarak tanımlayabilecek çok sayıda “kronikleşmiş” sorunu bulunduğu söylenebilir. Bu sorunlar arasında yüksek enflasyon ve işsizlik oranları, düşük veya dengesiz kişi başına düşen bir gayri safi milli hâsıla, bölgeler arasındaki kalkınmışlık farklılıkları ve sosyopolitik sorunlar gibi sorunlar başta gelmektedir. Aslında temel kalkınma kuramlarına göre de Türkiye gibi zengin doğal kaynaklar, bol ve yoğun işgücü varlığı ve zengin bir potansiyele sahip bir ülkenin bu geçmiş zamanda kronikleşmiş olan sorunlarını çözememiş olması, bu kuramlara ters bir durumdur. Türkiye ekonomisi, yapısal dönüşüm ve uluslar arası piyasalara entegre olma bakımından büyük ilerlemeler kaydetmiş olmasına rağmen, bölgelerarası gelişmişlik farklılıkları halen devam etmektedir. Türkiye’de uzun dönem ekonomik büyüme performansı, bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesinde beklenen olumlu etkiyi yaratamamıştır. Türkiye’de gelirin yanı sıra nüfus yapısı, fiziki ve sosyal altyapı, girişimcilik, insan kaynakları, eğitim düzeyi, sağlık hizmetlerine erişim, çevre kalitesi, istihdam, kadının rolü gibi konularda bölgeler arasında dengesizlikler mevcuttur (Cingi, 2006, s.9). Süreç içerisinde, bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi amacına yönelik bazı politikalar oluşturulup, birtakım araçlar kullanılsa da istenilen hedeflere ulaşılamamış, bölgelerarası dengesizlikler varlığını sürdürmüştür.

Bu çalışma, uygulama imkânı bulmuş olan bölgesel kalkınma politikalarının hangi amaçlarla oluşturulduğu ve bu amaçlara ulaşılıp ulaşılmadığının değerlendirilmesi açısından önemlidir. Bu amaçla çalışma üç bölüm olarak tasarlanmıştır. Birinci bölümde kalkınmanın genel bir açıklaması yapılmıştır. İkinci bölümde dünya ülkelerinin uyguladığı kalkınma politikaları verilmiştir. Üçüncü bölümde Türkiye’deki bölgesel kalkınma süreci ve bölgesel kalkınma politikaları ana hatlarıyla ele alınmıştır.



















BİRİNCİ BÖLÜM

1.GENEL OLARAK KALKINMA

1.1. Kalkınmanın Tanımı

Kalkınma, bir ulusun arzu edilen şekilde ekonomik gelişme süreci ortaya koyabilmesi amacıyla, ulusal ekonominin bir bütün olarak düzenlenmesidir. Daha geniş anlamda kalkınma, bir toplumda ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda arzu edilen her türlü değişme ve gelişme olarak tanımlanabilir. Kalkınma, ülkelerin ulaşmaya çabaladığı bir hedef ve aynı zamanda nedensel ilişkileri içeren bir süreçtir (Ingham1995:33).

Kalkınma, salt üretimin ve kişi başına gelirin artırılması demek olmayıp, azgelişmiş bir toplumda iktisadi ve sosyo-kültürel yapının da değiştirilmesi, yenileştirilmesidir. Kişi başına düşen milli gelirin artması yanında, genel olarak üretim faktörlerinin etkinlik ve miktarlarının değişmesi, sanayi kesiminin milli gelir ve ihracat içindeki payının artması gibi yapısal değişiklikler, kalkınmanın temel öğeleridir. Bir başka ifade ile kalkınma, bir ülkenin yapısal niteliklerinin olumlu yönde değişimidir (Geray, 1991). Kalkınma kavramının daha çok az gelişmiş ülkelerin yapısal sorunlarının çözülmesine yönelik uğraşları içerdiği görülmektedir.

Ekonomi literatüründe kalkınma teorisinin iki temel sorunu olduğu belirtilmektedir. Bunlardan ilki; kalkınmayı tayin eden faktörlerin neler olduğunu belirlemek, diğeri; üretim faktörlerinin en yüksek kalkınma hızına ulaşmak için nasıl kullanılmaları gerektiğini ortaya koymaktır.

1.2. Kalkınmanın Tarihçesi

İktisadi kalkınma terimi, İkinci Dünya Savaşı boyunca Marksist literatür dışında kullanılmamış olmasına rağmen doğal kaynakların işletilmesi veya geliştirilmesine işaret etmiştir.Ne Marks’ın ve Schumpeter’in ne de İngiliz İmparatorluğu tarihçilerinin çalışmalarında kalkınma teriminin geri kalmış toplumları anlatan bir içeriğini bulmak mümkün değildir. Geri kalmış toplumları anlatan bir içeriğin ilk kullanımına Milletler Cemiyeti’nin (Cemiyet-i Akvam) ana sözleşmesinde (28Haziran 1919) rastlanmaktadır. Burada hem kalkınma hem de kalkınmanın karşıtı olan kalkınmamışlık kavramları kullanılmıştır. Sözleşmede, “bu halkların refahı ve kalkınması uygarlığın kutsal misyonunu oluşturur” denilmiştir (Başkaya, 1994:25). Fakat buradaki kalkınma terimi, ekonomik yapıdaki bir gelişme değil sosyo-kültürel bir gelişme olarak ön plana çıkarılmıştır. Daha sonraki yıllarda Milletler Cemiyeti tarafından yapılan yayınlarda ve metinlerde başta olmak üzere ekonomik içeriğin netleştiği ve ekonomik kalkınmanın diğer sosyal bilimlerden ayrılarak özerklik kazandığı görülmüştür.

1947 yılında Birleşmiş Milletler, kalkınma planlarına dair incelemelerinde “hükümetlerin iktisadi kalkınmada nihai amacının tüm nüfusun refah seviyesini yükseltmek olduğunu” duyurmuştur. Bu dönemden itibaren iktisadi kalkınma, azgelişmiş ülkelerdeki kişi başına gelir artışıyla neredeyse eş anlamlı hale gelmiştir. Buraya kadar yaptığımız açıklamalarda kavramın daha çok literatürde nasıl kullanıldığı üzerinde durduk. Fakat kalkınmanın bir de olgusal, yani eyleme dayalı tarihi bulunmaktadır. Lloyd G. Reynolds, Economic Development in Historical Perspective adlı makalesinde, Arthur Lewis, HlaMyint ve CelsoFurtado’nun ekonomik tarih çalışmalarına dayanarak, olgusal anlamda birçok geri kalmış ülkenin kalkınma öyküsünün 19. yüzyılın ortalarından itibaren başladığını ileri sürmektedir (Reynolds, 1996: 54-55). Reynolds’un bu değerlendirmesinin Türkiye için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Türkiye’nin 1923 sonrasındaki toplumsal, siyasal ve ekonomik bakımdan yeniden yapılanmasının temelleri 19.yüzyılın ortalarında yatmaktadır. Kalkınma iktisadının bir disiplin olarak ortaya çıkışı ise, 1930’lardaki Büyük Bunalımla başlamıştır. 1939-1945 arasındaki uluslararası ekonomik sistemin çöküşünün meydana getirdiği sarsıntı da kalkınma ekonomisine asıl ivmeyi kazandırmıştır.

Kalkınma ekonomisinin İkinci Dünya Savaşından sonra bir disiplin olarak ortaya çıkışından günümüze kadar kavram, ekonomik yönü itibariyle değerlendirilmiştir. Hem kalkınma teorilerinde hem de kalkınma stratejilerinde bu vurgu çok açıktır. Dengeli ve Dengesiz Kalkınma Teorilerinde, Neo-Liberal Yaklaşımlarda ve Bağımlılık Teorilerinde sorun, üretim sürecinin ekonomik yönlerinde görülmüş, dolayısıyla çözüm önerileri de üretim faktörlerinin nasıl elde edileceği, nasıl bir araya getirileceği ve nasıl üretime sokulacağı üzerinde yoğunlaşmıştır. Böylece sosyal, siyasal ve ekonomik içerikleriyle birlikte toplumsal bir olgu olan kalkınma kavramı, ekonomi gibi tek bir faktörü kapsayacak bir biçimde içeriği daraltılmış ve literatürde bu anlamda kullanılmıştır. Sosyo-kültürel ve siyasal yönleri ise ihmal edilmiştir.

Kalkınma teriminin Türkiye’de temel metinlerde kullanımının ise yakın bir geçmişi bulunmaktadır. Modernleşme/çağdaşlaşma/yenileşme hareketlerinin başladığı 18. yüzyılın başlarından bu yana, Sened-i İttifak’tan 1982 Anayasasına kadar ki dönemin temel metinlerinde kalkınma kavramı sadece 1961 ve 1982Anayasalarında yer almaktadır (Kili ve Gözübüyük, 1985). Temel metinler dışındaki kullanımı ise dünyadaki kullanıma hemen hemen denk düşmektedir. Hatta biraz daha eski olduğu bile söylenebilir. Çünkü Türkiye 1933-1937 arasında kapsamlı bir kalkınma planı sayılabilecek ilk sanayi planı uygulamış ülkelerden birisidir. Türkiye’nin bu dönemdeki kalkınma/sanayileşme planı üzerine yazılmış ve kalkınma kavramının ekonomik içerikte kullanıldığı birçok makale bulunmaktadır (Peker, 1948).

1.3. Kalkınmanın Kaçınılmazlığı ve İstenilirliği

Dünya iktisadi kalkınma yarışından çekilmek ya da yarıştan kopmak, hiçbir toplumun arzu edeceği bir durum değildir. Bugün yaşadığımız dünya, daha fazla mal ve hizmet üretiminin vazgeçilmez bir biçimde istenildiği bir dünyadır. Daha fazla mal ve hizmet üretimi ve bunun toplum tarafından tüketimi, toplumun yaşam düzeyinin yükseltilmesi ve giderek o toplumun uygar dünya toplumuna katılması demektir. Kalkınma ile insan ihtiyaçlarının giderilmesi yolunda öyle ileri aşamalara varılır ki, bunun karşılığında sağlanacak yarar çok yüksek, buna karşılık ödenecek bedel çok düşüktür.

Kısacası kalkınma, insan ve toplum açısından sadece maddi yaşamın sürdürülebilmesi için değil, onun yanında insanlık toplumunun yüksek kültür ürünlerini üretebilmesi için gerçekleştirilmesi gereken bir süreç ve sürekli bir yarıştır. Yarışı bırakmanın maliyeti o kadar yüksektir ki, buna katlanmak rasyonel değildir. Kalkınma tümüyle insana özgüdür, dolayısıyla hep istenir.



İKİNCİ BÖLÜM

2. Dünya’da Kalkınma Politikaları Uygulamaları

2.1. 1920lerden Bu Yana Dünyadaki Kalkınma Hareketlerine Kısa Bakış

Yirminci yüzyıla damgasını vuran sanayileşme ve teknolojik gelişme siyasi, toplumsal ve ekonomik dönüşümleri de beraberinde getirmiştir. 1870’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nde ve bazı Batı Avrupa ülkelerinde başlayan sanayi devriminin sağladığı teknik olanaklar insan ve toplumların yaşamında büyük değişiklikler meydana getirmiştir ve bu değişimin ivmesi giderek artmaktadır. Aslında, sanayi devrimi ile başlayan teknolojik değişimden çok önce, 1789 Fransız Devrimi insanın düşünsel, kültürel ve toplumsal yaşamında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Fransız Devrimi’nin getirdiği fikirler, siyasal sistemleri ve üretim biçimlerini tümüyle değiştirmiş, ekonomik yapı burjuvazinin sanayi devrimine yönelik hamlelerini 19. yüzyılın sonlarında başlatmıştır. Her ülkede farklı olmak üzere sanayilerin gelişmesi ve büyümesi ile yeni toplumsal sınıflar ortaya çıkmıştır. Sanayi devrimini yaratan ve sanayi devriminin sağladığı olanakları daha başlangıçtan itibaren kullanmaya başlayan ülkelerde hızlı bir şekilde sanayileşme ve sanayi toplumu yaratma gayreti görülmektedir.

Sanayileşmesini yıllar önce tamamlamış olan gelişmiş ülkeler artık “sanayi toplumu“ olmaktan çıkmış ve “bilgi toplumu” olma yolunda yürümektedir. Günümüzde bu süreç baş döndürücü bir hızla devam etmektedir. Sanayi toplumunun ortaya çıkması modern toplumsal sınıfların mücadelesini de keskinleştirmiştir. Sermayenin yoğunlaşması hızlanırken, çalışan kesimler üzerindeki sömürü de artmıştır. Doğal kaynakların sanayide kullanılmasına yönelik çatışmalar da bu dönemde hız kazanmıştır. Diğer taraftan, sanayi devrimini zamanında fark edemeyen veya yakalama olanağı bulamayan ülkeler, önce Birinci Dünya Savaşı ardından 1929 Büyük Krizi ve hemen sonrasındaki İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği olumsuzluklar, sosyal ve ekonomik sorunlar nedeniyle, sanayileşme hamlelerine ancak 1950’li yıllarda veya 1960’lı yılların başlarında başlayabilmişlerdir. Keza bazı Latin Amerika ülkeleri ile Uzak Doğu ülkelerinde bağımsızlık savaşları veya iç savaşlar nedeniyle, sanayileşme hamlelerinin başlatılması gecikmiştir. Bu tür ülkelerde bağımsızlığı kazanmak veya ülkenin siyasi istikrara kavuşması öncelikli ve hayati gündem maddesi olduğu için gerçek anlamda sanayileşme hamleleri ancak ülkenin bağımsızlığına kavuşması veya iç savasın sona ermesinden sonra başlatılabilmiştir. Burada gelişmiş sanayi ülkelerinin, az gelişmişler üzerindeki sömürü, baskı ve ekonomik kıskaçlarının da önemli rol oynadığını vurgulamakta yarar vardır.

Birinci Dünya savaşı ve onu takip eden Kurtuluş Savaşı’ndan yorgun, bitkin ve ekonomisi yıkılmış durumda çıkan genç Türkiye Devleti, kalkınma ve sanayileşme hamlesine 1920’li yılların hemen başında, henüz Cumhuriyet’in bile ilan edilmemiş olduğu yıllarda başlamıştır. Bu amaçla Şubat 1923’te İzmir’de Birinci İktisat Kongresi toplanmış, izleyen yıllarda kalkınma ve sanayileşme yolunda ciddi adımlar atılmış ve 1930’larda tüm ülke boyutunda yoğun bir sanayileşme hareketi başlatılmıştır. Ancak ekonomik yetersizlikler, siyasi dalgalanmalar ve ardından İkinci Dünya Savaşı’nın olumsuz koşulları ile sonraki yıllarda uygulanan dış yardımlara ve tüketime dayalı politikalar nedeniyle kalkınma hamlesi ivmesini ve heyecanını kaybetmiştir. Sovyetler Birliği’nde de planlı kalkınma ve sanayileşme hamlesi 1920’li yıllarda başlatılmış ve dünyadaki ilk “Beş Yıllık Kalkınma Planı” Stalin döneminde 1928 yılında uygulamaya konulmuştur. 

2.2. Kalkınma-Sanayileşme Modeli Üzerinde Uluslararası Tartışmalar

Ülkelerin ekonomik kalkınması ile sanayileşme arasında yakın bir ilişki olduğu yadsınamayacak bir gerçektir. Gelişmiş ülkeler kategorisinde yer alan ülkelerin tamamı aynı zamanda gelişmiş sanayi ülkeleridir. Sanayileşme konusunda, uluslararası platformlarda üzerinde en çok tartışılan iki model aşağıda incelenmiştir.

İthal İkamesine Dayalı Sanayileşme Modeli: Sanayi ürünlerini gelişmiş ülkelerden ithal yoluyla sağlayan ülkeler başlangıçta temel sanayileşme stratejisi olarak “ithal ikameci sanayileşme stratejisi” uyguladılar. Gelişmekte olan ülkelerde 1950 1960’lı yıllardan itibaren uygulanan “ithal ikameci sanayileşme stratejisinin temel amacı; ithalatı kısıtlamak, ithal ürünleri imal edecek yerli imalat sanayini teşvik etmek” olarak özetlenebilir. Gümrük koruması ile rekabet gücü düşük yerel sanayilere rekabet gücü sağlayacak bir ortam yaratmak ve böylece ithal edilen ürünlerin yerine yerli sanayi tarafından üretilen ürünlerin Pazar payının artmasını sağlamak bu stratejinin ana felsefesini oluşturmaktadır.

İhracata Yönelik Stratejiler veya Dışa Açılma Modeli: Başlangıçta “ithal ikameci sanayileşme politikalarının hızlı büyüme ve sanayileşme sağlamış olmasına karşın 1980’li yıllara gelindiğinde ekonomik yapının zorlandığı sanayinin gelişmesinde yetersiz kaldığı görülmektedir. Şöyle ki; gümrük duvarları ile korunan yerli sanayinin kaliteye, ar-ge ve inovasyona önem vermediği, ürün geliştirmekte atıl kaldığı ve bu nedenle küresel rekabet şansını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı anlaşılmıştır. Dış ticarette liberalleşmeye gidilerek, rekabetten uzak sanayi kesimi rekabet ortamına çekilir. Dış talep, iç talebe göre daha çok önem kazanmaktadır.

Azgelişmiş ülkelerin çoğu bu modelleri aşama aşama uygulamıştır. Bu modelleri ülkenin yapısı, koşulları, siyasal ve toplumsal birikimleri ile uyum içinde götürebilenler, sanayileşmede kalkınma ve istihdamı esas alarak, teknolojik atılımı yapabilmişlerdir. Bu ülkeler, hazırlanan planlardaki hedefleri gerçekleştirebilmişlerdir. Böylece gelişmiş sanayi ülkelerinin yakalama şansını elde etmişlerdir. Ancak pek çok ülke, iç ve dış dinamiklerin etkisi altında bu şansı yakalamamıştır. Dış borçları artmış, gelir dağılımı bozulmuş, kamu borçları ve cari açıklar büyümüştür. Ülkeye kalkınma ve refah gelmediği gibi, dışa bağımlı bir yapı ortaya çıkmıştır.

2.3. Ülke Örnekleri

2.3.1. Çin

1949 yılında Çin halk Cumhuriyeti’nin kurulması ile birlikte Çin ekonomisinin esaslı bir şekilde yeniden yapılandırılması ve planlı ekonomik kalkınma hareketi başlatılmıştır. Başlangıçta Rusya’dan (o zamanki adı ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği) örnek alınan Ortodoks modellere sadık kalınarak sanayi, altyapı ve finans kuruluşları doğrudan devlet tarafından sahiplenilmiştir. Tarım kolektifleştirilmiştir. Ekonominin yönetimi tamamen merkezi otoritenin kontrolü altına alınmıştır. Merkezi otoritenin yetkileri; temel ihtiyaç malzemelerinin tahsisi ile kaynakların yatırıma, tüketime ve savunmaya yönlendirilmesi gibi konuları kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Ekonomik kalkınma için merkezi planlama çerçevesinde beşer yıllık kalkınma planları yapılmıştır ve bunlar birbiri ardından uygulamaya konulmuştur. Halen on birincisi uygulanmakta olan Beş Yıllık Planlar aşağıda açıklanmıştır.

Birinci Beş Yıllık Plan (1953 – 1957) demir-çelik ve ağır sanayi başta olmak üzere hızlı bir sanayileşme sağladı. Tüm tarımda %5 ve tahıl üretiminde %4 hedeflenen büyüme elde edildi ve sanayinin %19 büyüme hedefi aşıldı.

İkinci Beş Yıllık Plan (1958 – 1962) daha başlangıç aşamasında iken, sosyal ve ekonomik yönden “Büyük İleri Atılım – Great LeapForward” projesinin öne çıkması nedeniyle uygulanma fırsatı bulamadan rafa kaldırıldı. Üzerinde önemle durulan diğer bir konu sanayinin merkeziyetçilikten çıkarılıp yerelleştirilmesi ve yaygınlaştırılması, kırsal kesimdeki işsizlerin diğer sanayi kuruluşlarında çalıştırılmasıdır. 1960 ve 1961 yıllarında tarım hasadının çok düşük olmasının ardından “önce tarım” politikası benimsendi ve geniş yarı kıraç step alanları ile kuzeydeki ve batıdaki diğer marjinal araziler tarım alanına çevrildi.

Üçüncü Beş Yıllık Plan (1966 – 1970) bütün sektörlerde hızlı büyümeyi esas alarak formüle edildi fakat 1966 yılında Mao’nun başlattığı “Büyük Kültür Devrimi” nedeniyle yarıda kaldı. 1969 yılında hükümet dış yardım ve dış ticarete daha açık yaklaşım çağrısı yapan bir rapor yayınladı. Yurtiçinde ise işçileri ve köylüleri sorumluluk almaya ve maddi teşvik olmadan çalışmaya çağıran bir sistem olarak tarif edilebilecek “kütlesel üretim – (massline)” sisteminin kullanılması olarak şekillendi. Modern ve geleneksel istihdam metotlarının eş zamanlı olarak kullanımı “iki ayak üzerinde yürüme politikası” ve hafif sanayi ürünleri ile tarım ürünleri satışından elde edilecek kar ile yapılacak yatırımlar vasıtasıyla sanayinin büyümesi programlandı.

Dördüncü Beş Yıllık Plan (1971 – 1975) ilan edildi. Bu Plan döneminin bitimine yakın 1975 yılı sonlarında Başbakan ZhouEnlai Plan’ın başarılı olduğunu açıkladı. 1964 – 1974 döneminde tarım üretimi %51 artarken sanayi üretiminin %190 arttığı rapor edildi. Rapora göre, aynı dönemde petrol ürünlerinde %660, kömürde %92, demir-çelikte %120, pamuk ipliğinde %86, traktörde %540, gübrede %350 ve elektrik enerjisinde %200 üretim artışı sağlandı.
Beşinci Beş Yıllık Plan (1976 – 1980) ile ekonominin modernleştirilmesine öncelik verildi ve ilk defa ağır sanayinin yanında hafif imalat sanayinin geliştirilmesi de vurgulandı. Ancak Mao Zedong ve ZhouEnlai’nin 1976 yılında ölümleri nedeniyle bu Plan’ın uygulanması gecikti ve 1978 yılında DengŞiaoping liderliğindeki ekonomik pragmatistler tarafından uygulamaya konulabildi.

Altıncı Beş Yıllık Plan (1981 – 1985) Kasım 1982’de ilan edildi. Pragmatik yaklaşımla hazırlanan bu Plan’da reform programı ile piyasa ekonomisine ilişkin düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Ayrıca modernizasyon programları uygulamaya konulmuştur.

Yedinci Beş Yıllık Plan (1986 – 1990) Mart 1986’da açıklandı. Bu Plan aşağıdaki hedefleri içermektedir: sanayide yıllık %7,5, tarımda %4, milli gelirde %6,7, dış ticarette %40 artış ile enerji, hammadde, taşımacılık, posta ve telekomünikasyon sektörlerindeki 925 büyük kalkınma projesi için 54 milyar USD harcama ve devlet kuruluşlarının teknolojik gelişimi için 74,6 milyar USD yatırım. Ayrıca bu Plan’da kırsal kesimdeki halkın kişi başı gelirlerinde yıllık 151 USD artış öngörülmektedir.

Sekizinci Beş Yıllık Plan’ın (1991 – 1995) hazırlanmasında, daha önceki planlarda elde edilen ekonomik gelişmenin sektörel ve bölgesel dağılımındaki eşitsizlik ciddi olarak dikkate alındı. Bu plan da hammadde, enerji, nakliye, iletişim konularında ortaya çıkması muhtemel darboğazların kısmen de olsa giderilebilmesi için altyapı yatırımlarının finansmanına öncelik verildi. Devlete ait verimsiz sanayi kuruluşlarına yeniden şekil verilmesi de bu planın hedefleri arasındadır. Bu durumda ortaya çıkacak işsizlere, hizmet sektöründe veya devlete ait olmayan sanayi kuruluşlarında iş bulununcaya kadar yardımcı olmak amacıyla “işsizlik sigorta fonu” oluşturulması da plan hedefleri arasında yer almaktadır. Ülkenin iç kısımlarında yer alan şehirlerin, özellikle Rusya, Moğolistan ve Kuzey Kore sınırına yakın şehirlerin de, deniz kıyısındaki liman şehirlerine ilave olarak, ihracata yönelik özel bölgeler olarak geliştirilmesi plan da hedeflenen konulardan bir diğeridir. Bu plan da özellikle vurgulanan diğer bir husus; Hong Kong, Macao ve Guandong eyaletindeki PearlRiver delta bölgesini birbirine bağlayarak bir entegre ekonomik alan ve 21. yüz yılın ihracat üssünü oluşturacak altyapıyı geliştirmek olmaktadır.
Dokuzuncu Beş Yıllık Plan (1996 – 2000) bir merkezden planlanan ekonomik düzenden ”sosyalist pazar ekonomisi” ne geçiş olarak nitelendirildi. Plan da yüksek verimlilik elde etmek için kaynak ayrılması konusu önemle ifade edilmektedir. Planın ana hedefleri; ekonomik büyümeyi sürdürerek 1980’deki GSYİH’ yı 2000 yılına kadar dört katına çıkartmak (bu hedefe 1996 yılında ulaşılmıştır) ve 2000’deki GSYİH’ yı 2010’da iki katına çıkartmaktı. Ancak, 2002 yılına gelinceye kadar Çin ekonomisi iki dış şokla karşı karşıya geldi. Bunlardan birincisi 1997 – 1998 Asya finansal krizi diğeri ise 2001 – 2002 global ekonomik durgunluktur. Çin ekonomisi bu krizleri, en azından resmi raporlara göre, fazla bir tahribata maruz kalmadan atlatabilmiştir. Çin 1997 Asya krizinden en az etkilenen ülke olmuştur.

Onuncu Beş Yıllık Plan (2001 – 2005) temel olarak bir önceki planın devamı olup, ortalama yıllık %7 büyüme ile 2005 yılında sabit fiyatlarla 1,5 trilyon USD GSYİH’ ya ulaşmayı hedeflemektedir. Onuncu Beş Yıllık Plan çerçevesinde hükümet “sosyalist pazar ekonomisi” modelini geliştirmeye çalışmıştır. Bu bağlamda; devlet işletmelerinde “modern işletme sistemi” oluşturulması, sosyal güvenlik sisteminin geliştirilmesi ve uluslar arası piyasalara katılımın derinliğinin ve genişliğinin arttırılması öncelikler arasında yer almaktadır. 2002 yılında %3,6 olan şehirlerdeki kayıtlı işsizlik oranının, 2002’de %4’ün altında ve tüm plan döneminde yaklaşık %5’in altında tutulması plan hedefleri arasındadır. Bu plan tarımın 2001 yılında GSYİH içinde %17,7 olan payının 2005 yılına kadar %13’e düşürülmesini buna karşılık sanayinin payının %49,3’ten %51’e ve hizmet sektörünün payının %33’ten %36’ya çıkarılmasını öngörmektedir. Bu planın eğitim ile ilgili hedefleri; halkın %90’ının ilkokul, %60’ının lise ve %15’inin üniversitede eğitimi almasını sağlamaktır.

Onbirinci Beş Yıllık Plan (2006 – 2010) da önceki iki plan gibi Çin’in “sosyalist Pazar Ekonomisi”nin hızlı ve sağlıklı kalkınmasının sürdürülmesi temeli üzerine oturmaktadır. İlave olarak; kırsal kesim ve şehirlerin kalkınması, iç bölgeler ve sahil kesimlerinin kalkınması, ekonomik ve sosyal kalkınma, insan ve doğal çevrenin kalkınması, yurtiçi ve yurtdışı kalkınma olmak üzere “beş denge”nin sağlanması ile kalkınmanın daha fazla insan odaklı, kapsamlı, dengeli ve sürdürülebilir olması esas alınmıştır.

2.3.2. Hindistan

1947 yılında, Mahatma Gandi’nin önderliğinde bağımsızlığını kazanmasını takiben, Hindistan’da planlı kalkınma hamlesi; ülke kaynaklarının verimli kullanılması suretiyle insanların yaşam standardının yükseltilmesi, üretimin arttırılması ve herkese iş imkanı yaratılması hedeflerine yönelik hükümet deklarasyonun yayınlanmasından sonra, Mart 1950’de bir hükümet kararnamesi ile “Planlama Komisyonu”nun kurulması ile başlatılmıştır. Planlama Komisyonu’na yüklenilen sorumluluk ve görevlerin başında; ülke kaynaklarına değer biçilmesi, zayıf kaynakların güçlendirilmesi, kaynakların en efektif ve dengeli şekilde kullanımına ve önceliklerin tayinine yönelik planların yapılması gelmektedir.

Hindistan’da uygulanan Beş Yıllık Kalkınma Planları sırasıyla aşağıda listelenmiştir.

Birinci Beş Yıllık Plan’da (1951 – 1956) ana öncelik tarıma ve özellikle sulama ve hidro-elektrik enerjiye verilmiştir. Ülkenin gıda ihtiyacını karşılamak üzere tarımsal üretimin arttırılması ana taahhütlerden birisi olmuştur.

İkinci Beş Yıllık Plan (1956 – 1961), tarımsal kalkınmanın yanında yeni bir sanayileşme politikası uygulanması ve ülkede “sosyalist toplum modelini” oluşumunu sağlamak amaçları üzerine oturtulmuştur. Bu Plan’da hızlı sanayileşme, milli gelirde %25 artış (fiilen %20 olarak gerçekleşmiştir), gelir ve zenginliğin dağılımındaki eşitsizliğin azaltılması esas alınmıştır. Her İki Beş Yıllık Plan’ın müşterek hedefi ülkede köklü bir toprak reformu yapmaktır. MughalEra ve İngiliz Koloni dönemlerinde geliştirilmiş olan ve o dönemlerden beri süregelen “ZamindarSistemini kaldırarak “toprak kullanım imtiyazını” (Land Tenure) değiştirmek ve böylelikle tarımsal üretimi arttırmak ilk aşama olarak kabul edilmiştir. Bu ilk iki Beş Yıllık planlarda kırsal kesimde kooperatifleşmeye önem verilerek halkın planlamaya katkısını sağlamak öngörülmektedir.

Üçüncü Beş Yıllık Plan (1961 – 1966), sanayileşmeye odaklanmıştır. Toplam harcamalardan taşıma ve iletişim sektörüne %24,6 ve sanayi ve maden sektörüne %20,1 pay verilmiştir. Her ne kadar sanayide çeşitlilik sağlanmış ve milli gelir artmış (aşırı nüfus artışı nedeniyle fert başına milli gelir artmamıştır) ise de enflasyon, kuraklık sebebiyle hasadın çok düşük olması ve Pakistan savaşı nedeniyle bu plan dönemi ülkede tam bir hayal kırıklığı yaratmıştır.

Ülke içindeki siyasi çalkantılar sebebiyle Dördüncü Beş Yıllık Plan1966 yerine 1969 yılında uygulamaya konulabilmiştir. Tarımsal ürün hasadındaki yıllık dalgalanmaların kontrol altına alınması ve eşitlik ve sosyal adalet seviyesinin yükseltilmesi planın ana hedeflerini teşkil etmektedir.

Beşinci Beş Yıllık Plan (1974 – 1979) temel ilkeler olarak yoksulluğun ortadan kaldırılmasını ve özgüvenin sağlanmasını amaçlamaktadır. Beşinci Beş Yıllık Plan 1978 yılında yani olması gerekenden bir yıl önce sonlandırılmış, ülkeye ekonomik durgunluk ve siyasal kargaşa ortamı hâkim olmuştur.

Altıncı Beş Yıllık Plan, iki yıllık bir aradan sonra 1980 yılında uygulanmaya başlamıştır. Beşinci Beş Yıllık Plan’da olduğu gibi bu planda da yoksulluğun ortadan kaldırılması ana hedef olarak görülmektedir. Ancak, planlamacılar yoksulluğun ortadan kaldırılması gibi devasa bir hedefin tamamlanmasının beş yıllık bir süre içinde mümkün olamayacağını bilmektedirler. Plan ayrıca, ihracatın ve yatırımlardaki artışın hızlandırılması için tarımsal ve sanayi alt yapılarının güçlendirilmesini de amaçlamaktadır.

Yedinci Beş Yıllık Plan döneminde (1985 – 1990), öngörülen yıllık ortalama %5 büyümeye ulaşılmış hatta bazı yıllarda aşılmıştır. Tarım sektöründe %4 ve sanayide %8 büyüme gerçekleşmiştir.

Sekizinci Beş Yıllık Plan (1992 – 1997), 1990 -1991 yıllarına damgasını vuran ve büyüme eğilimi gösteren borç krizini aşmak üzere programlanmış ve uzun vadeli yapısal düzenlemelerin oluşturduğu bir temel üzerine oturtulmuştur. Bu plandaki ana hedef, sanayileşmenin özel sektör tarafından geliştirilmesini teşvik etmek ve harekete geçirmek ve bu suretle devlet kaynaklarının daha büyük ölçüde temel alt yapı yatırımlarına ve insan kaynaklarının geliştirilmesine yöneltmek olmuştur. Bu Plan’ın hedeflediği diğer konular; vergi reformu, sübvansiyonların azaltılması ve kamu kuruluşlarının yeniden yapılandırılması olmaktadır. 1997 yılında bu Plan dönemi sona erdiğinde, genellikle ekonomik analizlerde başarılı bulunmuştur.

Dokuzuncu Beş Yıllık Plan (1997 – 2002) daha eşit gelir dağılımı ve yoksulluğun azaltılması ile ekonominin özelleştirilmesi, yabancı yatırımların cazip hale getirilmesi ve bütçe açıklarının azaltılması üzerine odaklanmıştır.

Onuncu Beş Yıllık Plan’da (2002 – 2007) hükümet %8 ekonomik büyümeyi öngören oldukça iddialı bir hedef ortaya koymuştur. En fazla istihdam imkânı yaratabilecek sektörlere dikkat çekilmekte ve tarımın kalkınması bu Plan’ın ana elemanı olarak görülmektedir. Bu sektörler; en geniş anlamı ile tarım, inşaat, turizm, nakliye, küçük ölçekli sanayi işletmeleri (SSI), perakendecilik, iletişim olmaktadır. Sanayileşme politikasında özelleştirmeye devam edilmesi vurgulanmaktadır. Onuncu Beş Yıllık Plan’da öngörülen ve iddialı bir rakam olan %8 büyüme hızı ulaşılabilir bir değer olarak görülmektedir. Verimlilik arttırıcı politikalar nedeniyle hem kamu sektöründe hem de özel sektörde kuvvetli büyüme beklenmektedir.

2.3.3. İrlanda

AET üyeliğinin ilk yıllarına denk gelen 1970’ler ve 1980’ler boyunca İrlanda Cumhuriyeti’nin ekonomik durumu çok parlak olmamıştır. Pek çok İrlandalı firma, Avrupa ülkelerinde ve global piyasalarda rekabet edemediğinden, buna ek olarak kısa aralıklarla yaşanan iki petrol krizi gibi dış etkenlerden dolayı kapanmak zorunda kalmıştır. 1980’lerin ortalarına gelindiğinde, İrlanda’daki işsizlik oranı % 17, enflasyon % 11 ve borcun GYİH’ya oranı % 130 düzeyinde seyretmiştir. Ancak, uygulanan ekonomik programlar sayesinde 1980’li yılların ortalarından itibaren ve özellikle son 10 yıllık dönemde, İrlanda’nın ekonomisi tamamen çehre değiştirmiştir. İşsizlik oranı, üçte iki oranında azalmış, ulusal gelir ikiye katlanmış, İrlandalıların yaşam standardı, dünya ülkeleri arasında ilk sıralara yükselmiştir. Nüfus düzenli olarak artmakta ve İrlanda, uzun yıllardır göç veren bir ülke olmasına rağmen, geriye göç yaşanmaktadır. İrlanda Cumhuriyeti’nde çeşitli isimlerle anılan ve çoğu üç veya dört yıllık olan ekonomik plan uygulamaları yapılmıştır.
1983-1986 yılları arasında uygulanan ekonomik plan “İleriye Giden Yol” (TheWayForward) olarak isimlendirilmiş olup, çeşitli tedbirler yanında özellikle kamu harcamalarını kısarak ve kamu hizmet sektörü ödemelerini kontrol altında tutarak ülkenin rekabet gücünü arttırmayı amaçlamaktadır.

1987-1990 yılları arasında yürürlüğe konulan ve “Milli İyileşme” (NationalRecovery) adı verilen ekonomik program, genel olarak hükümet harcamalarının ve milli borçların kontrol altına alınması olanaklarını getirecek şartların yaratılmasına önem vermektedir.

1991-1993 “Ekonomik ve Sosyal Gelişme Programı” (Program forEconomicandSocialProgress) ülkenin borç yükünün azaltılması, bütçe açıklarının kapatılması ve ücret artışları için bir takvim oluşturulmasına yöneliktir.

1994-1999 yılları arasında uygulanmaya konularak “Rekabet ve İş Programı“ (The Program forCompetitivenessandWork) olarak isimlendirilen Ulusal Kalkınma Planı” (National Development Plan) ülke çapında toplam 20 milyar Sterlin tutarında yatırım çağrısı yapmakta ve GSYİH’nın yıllık ortalama %3,5 artmasını amaçlamaktadır.

2000-2003 yılları arasında “Başarı ve Hakkaniyet için Program” (The Program forProsperityandFairness) uygulandı ve 2002’de bu programın bir eki olarak “Ayarlanmış Ödeme Şartları” (Adjusted Pay Terms) uygulamaya konuldu.

2003-2005 döneminde, çoğu üçer yıllık olan planların altıncısı, “Sürdürülebilir Gelişme” (SustainingProgress) programı uygulandı. Bu programda, ülke çapında ücretlerde artış yanında refah seviyesinin yükseltilmesi, eğitim, sağlık ve istihdam konularında anlaşmalar üzerine yeni politikalar önerilmektedir.

2007-2013 Yedinci Sosyal Ortaklık Planı “2016’ya Doğru” (Towards 2016) olarak isimlendirildi. Hükümet tarafından 4 Ağustos 2005 tarihinde yapılan bir açıklama ile 2007-2013 dönemini kapsayacak ikinci Ulusal Kalkınma Planı’nın hazırlıklarının yapılmasının kararlaştırıldığı ilan edilmiştir. Haziran 2006’da hazırlıkları tamamlanan bu yeni plan da, özellikle ulaştırma, çevre konuları, mesken inşası, eğitim, sağlık, çocuk bakımı ve ar-ge konuları ile insan kaynakları konularına ağırlık verileceği ilan edilmiştir. Yeni planın finansmanı tamamen İrlanda tarafından sağlanacaktır.

2.3.4. Güney Kore

Güney Kore’nin kalkınmasında Beş Yıllık Ekonomik Kalkınma Planları’nın önemi çok büyüktür. 1962 ile 1997 yılları arasında “Ekonomik Planlama Kurulu” tarafından hazırlanan ve birbiri ardından uygulamaya konulan Beş Yıllık Ekonomik Kalkınma Planları yapılmıştır. Güney Kore’de uygulanan Beş Yıllık Planlar kronolojik olarak aşağıda listelenmiştir.

Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1962 – 1966) kendi kendine yetebilen bir sanayi yapısı oluşturabilmek için atılacak ilk adımları içermektedir. Elektrifikasyon, gübre sanayi, petrol rafinerileri, sentetik elyaf ve çimento sanayi özellikle vurgulanan konulardır.

İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1967 – 1971) sanayinin modernize edilmesi ve aynı zamanda demir-çelik, makine imalat ve kimya sanayileri başta olmak üzere ithal ikameci sanayinin hızlı bir şekilde kurulmasını hedeflemektedir.

Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1972 – 1976) ağır sanayi ile kimya sanayini teşvik ederek kısa sürede ihracat odaklı bir yapı oluşturulmasını hedef almaktadır. Bu plan da önem verilen diğer sanayi kolları; demir-çelik, nakliye araç ve makineleri, gemi inşaatı, petro-kimya ve elektrikli ev aletleridir. Bu plan döneminde ağır sanayi ve kimya sanayi kuruluşları yeni sanayi kollarına ham malzeme ve ayni sermaye tedarik etmek ve yabancı sermayeye bağımlılığı asgariye indirmek için gayret göstermişlerdir.

Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1977 – 1981) sanayinin dünya pazarında etkin bir şekilde rekabet edebilecek şekilde yapılandırılmasını teşvik eden unsurları kapsamaktadır. Bu ana stratejik sanayi kolları, makine imalatı, elektronik ve gemi inşaatı gibi teknoloji yoğun ve kaliteli işgücü gerektiren sanayilerdir. Plan da demir-çelik, petro-kimya ve diğer metaller ile ilgili sanayiler özellikle vurgulanmaktadır.
Beşinci Beş Yıllık Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Planı (1982 – 1986) sanayi faaliyetlerinde ağır sanayi ve kimya sanayinden, hassas makineler, elektronik ve bilişim gibi teknoloji yoğun sanayi kollarına yönelmeyi hedeflemektedir.

Altıncı Beş Yıllık Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Planı (1987 – 1991) bir önceki plan hedeflerinin devamı esas alınmaktadır. Hükümet ithalattaki kısıtlamaların kaldırılmasına ve ithalatın serbestleştirilmesine hız verilmesini amaç edinmektedir. Bu Plan’da belirli sanayi kollarına doğrudan destek verilmesine devam edilmesi ve özellikle daha önce fazla önem verilmemiş olan küçük ve orta boy işletmelerin de kapsama alınması taahhüt edilmektedir.

Yedinci Beş Yıllık Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Planı’nın (1992 – 1996) hedefi; ülkede 2000 yılına kadar bir “ileri sanayi ekonomisi” oluşturarak sosyal ve ekonomik eşitliği sağlamak, mikro-elektronik, yeni malzemeler, sağlık kimyasalları, biyo-teknoloji, optik, uzay teknolojisi gibi ileri teknoloji alanlarında gelişmeyi sağlamaktır. Ekonomide liberalleşmeye devam edilerek, devletin ekonomi üzerindeki etkisini asgari seviyeye indirmek, özel sektörün rolünü güçlendirmek bu plan da hedeflenen diğer konulardır.

Yedinci Beş Yıllık Plan’dan sonra, 1997 yılında Asya Krizi ortamında Güney Kore’de beş yıllık orta vadeli plan uygulamalarına son verildi ve bunun yerine kısa vadeli programlar uygulandı. 1998’de uygulamaya konulan Yeni Ekonomik Program, önce krizden kurtulup eski büyüme hızını yakalamayı amaçlamaktadır.













ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. TÜRKİYEDE GÜNÜMÜZE KADAR İZLENEN BÖLGESEL KALKINMA POLİTİKALARI

3.1. 1923den 1960a Kadar İzlenen Bölgesel Kalkınma Politikaları

1923’den günümüze kadar izlenen politikalara baktığımızda 1923-1950 yılları arasındaki Devletçilik dönemi ve bu dönemde izlenen politikalar, 1950-1960 yılları arasında Liberal dönem ve bu dönemde izlenen politikalar, 1960’dan günümüze kadar uzanan planlı dönemde, bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltmaya yönelik politikalar izlenmiştir.

3.1.1. 1923-1950 Yılları Arasındaki Dönem (Devletçilik Dönemi)

Yeni Türk Devleti’nin amacı siyasi bağımsızlığın yanında iktisadi bağımsızlığı da elde etmek idi. Hatta yönetici kadro, iktisadi bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlığın elde edilemeyeceği görüşündeydi. Bundan dolayı da hızlı bir şekilde iktisadi bağımsızlığı temin edici yollara başvuruluyordu. İktisadi bağımsızlığın iktisadi gelişmeden geçtiği görülüyor ve iktisadi gelişme de sanayileşme ile özdeşleştiriliyordu. Bu görüş Osmanlı İmparatorluğundan beri sönüp tükenmeden devam edip gelmişti. Sanayileşmek gerek Osmanlı da gerekse Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinde birinci ekonomik hedefti. Osmanlıdan beri merkezi yönetim, sanayileşmeyi benimsemişti. (Altıparmak, 2002: 36)

Cumhuriyetin ilk yıllarında (1923-1932) bu amacı gerçekleştirme görevi özel sektöre devredilmişti. Fakat dönemin bazı olumsuz şartlarından dolayı bu amaç gerçekleştirilememişti. Bunun üzerine ekonomik alanda politika değişikliğine gidildi ve devletçilik denilen politikalar uygulanmaya başlandı. Devletçilik uygulamalarına, sadece özel sektörün başarısızlığına bağlamamak gerekir. Devletçilik politikasına geçilmesinin önemli sebeplerinden birisi de; birçoğu askerlerden oluşan yöneticilerin ekonomiyi kontrol etmek istemeleri ve girişimci sınıfın gelişmesinden de çekinmeleriydi. (Altıparmak, 2002: 36)

3.1.2. 1950-1960 Yılları Arasındaki Dönem (Liberal Dönem)

1930’ların devletçi ve 1940’ların harp ekonomisi, uygulamaları ve harbin toplumdaki tahribatı toplumda yeni arayışları gündeme getirdi. 1924’te ve 1930’da tekrarlanan çok partili demokratik sürece geçiş denemeleri, cumhuriyet karşıtı güçlerin muhalefet partileri içinde toplanma eğilimi göstermesi nedeniyle başarısız olmuştu. Oysa 1946’da kurulan DP kadroları, CHP içinden ayrılarak ve Cumhuriyet’in değerlerine sahip çıkarak yeni bir dönemin başlamasını sağladılar. DP 1950’de iktidar olunca, 20 yıllık devletçi gelenek yerine liberal eğilimleri olan yeni bir dönem başladı. (Erkan, 2008: 12)

1950-1960 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde, geri kalmış yörelerin kalkındırılması için özel bir çaba ya da görüşün ortaya atılmadığı gözlenmektedir. Liberal bir politika izlenen bu dönemde, halka satılacağı belirtilen İktisadi Devlet Teşekkülleri’ne ait fabrikaların satışından vazgeçildiği gibi, bu teşekküllere ait fabrikaların kuruluş yerinin seçiminde, ekonomik ve sosyal nedenlerin ötesinde, politik çıkarlar etken olmuştur. Bu dönemde ortaya atılan “her ilde bir fabrika sloganı ile verimlilik hesaplarına bakılmaksızın fabrikaların yurt çapına yayılmasında, politik tercihler etkin olduğundan, birçok işletmenin yer seçimi hatalı yapılmış bunlar ekonomiye yük olmuştur. (Dinler, 2010: 56)

1950-1960 yılları arasındaki dönemde Türkiye’nin daha önce deneyimi olmasına rağmen bölgesel ve hatta ulusal düzeyde, plan fikrinden oldukça uzaklaşılmış, ülkenin nispeten geri kalmış bölgelerini kalkındırmak için özel bir çaba harcanmamıştır. 1960 yılında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Kamu İktisadi Teşekküllerine ait işletmeler, ülkedeki kamuya ait işletmelerin % 10’unu oluştururken, aynı dönemde özel sektörde dahil olmak üzere ülkemizdeki tüm işletmelerin ancak % 7,6’sının bu iki bölgede bulunduğu görülmektedir. Öte yandan, özel sektör dışsal ekonomilerin oluştuğu İstanbul ve İzmir de toplanmaya devam etmiştir. Özel sektöre ait işletmelerin % 66,8’inin, Marmara ve Ege bölgesinde yoğunlaştığı görülmektedir. (Dinler, 2010: 56)

İkinci liberal dönem olan 1950-1960 yılları arası yeni politikalara sahne oldu. Ülkede çok partili demokratik dönem başladı. 1947’deki Marshall Planı çerçevesinde Türkiye Batı ve ABD ile daha yoğun ilişkiye girdi. Kore Savaşı ve arkasından NATO Üyeliği Türkiye’nin dışa açık politika üretmesine yol açtı. Dışa açık politikada, bir tarım ülkesi olan Türkiye tarımsal ürünler ihracı yanında, tarıma dayalı sanayileşmeye yönelim gösterdi. Böylece, özel girişimciliği öne çıkaran tüketim malları sanayi ağırlık kazandı. Bu durum batı ülkelerinin sanayi ürünlerine yeni bir Pazar yarattı. Türk tarımında traktör ve gübre kullanımı hızla artmaya başladı. Demiryolu yerine karayolları ve dolayısıyla motorlu araç ithaline yönelik gelişmeler oldu. (Erkan, 2008: 12-13)

Tüketim mallarına öncelik veren hafif sanayileşme modeli için pazarların bütünleşmesi ve kentlerin birbirlerine bağlanması gerekiyordu. Bu nedenle karayolu başta olmak üzere altyapı yatırımları önem kazandı, ithal edilen bazı sanayi ürünleri “montaj” aşamasını ülkeye taşımaya yöneldi. Ancak doğal olarak ağırlık, halkın refahını doğrudan ilgilendiren tüketim mallarına dayanıyordu. (Erkan, 2008: 13)

3.2. 1960dan Günümüze Kadar Uzanan Kalkınma Politikaları

1960’ı izleyen yıllarda, özellikle 1950-1960 dönemine tepki olarak gelen hükümetler, ekonomik gelişmeye beş yıllık kalkınma planları ile yön vermeyi benimsediler ve bu amaçla 30 Eylül 1960 tarihinde Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu. 1963 yılından itibaren de beş yıllık kalkınma planları uygulanmaya başlandı. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’ndan başlayarak dokuz beş yıllık kalkınma planları (sadece dokuzuncu plan 7 yıllıktır) içinde, bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltmaya ilişkin politikalar farklı ağırlıkta yer almıştır. Bu planların bölgesel sorunlara çözüm alanındaki yaklaşımları ve bölgesel planlamaya bakış açıları yönünden gösterdikleri özellikler şu şekildedir: (Dinler, 2010: 57)

3.2.1. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967)

Türkiye’nin Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı on beş yıllık bir perspektif planının ilk hamle safhasıdır. Planın hazırlanmasında Türk toplumunun ulaşmak istediği sosyal ve iktisadi hedefler ile harekete geçirilmesi gereken kaynaklar on beş yıllık bir perspektif açısından ele alınmıştır. Bu sebeple planın sosyal hedeflerinin ve bunlar arasındaki önceliklerin tespitinde ve çeşitli sektörlerin gelişme programlarının hazırlanmasında on beş yılsonunda beklenen sonuçlara göre hareket edilmiştir. (DPT, 1963: 33)

Türkiye’nin Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında aşağıda belirtilen teşvik tedbirlerinin gerçekleştirilmesi üzerinde durulmuştur. (Güvemli, 1981: 451)

·         Sanayileşmenin bölgelerarası dengeli kalkınmayı sağlayacak biçimde yaygınlaşmasını sağlayacak özendirme ve yönlendirme önlemlerinin getirilmesi
·         Üretimi özendirecek sanayi kollarına kredi kolaylığı sağlanması
·         Montaj sanayisinin imalat haline dönüşmesini sağlayacak istihsal vergisi uygulamasına geçilmesi,
·         Sanayileşmeyi hızlandırıcı bir etken olarak hızlı amortisman uygulamasına geçilmesi,
·         Sanayi ürünlerinin ihracatında bu ürünlerin yapımı için dışarıdan alınan hammaddelerin gümrük vergilerinin geri verilmesi
·         Sanayi ürünlerinin ihracatında uluslararası fiyatlarla rekabeti kolaylaştırmak üzere hammadde fiyatlarını uluslararası fiyatlarla uygunluğunun sağlanması

Az gelişmiş ülkelerin kaynak sorunu Türkiye kalkınma planları için de söz konusudur. Bu nedenle Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, kalkınmanın bazı fedakârlıklarla sağlanabileceği yargısının altını çizdikten sonra tasarrufları en üst düzeye çıkaracak bir politikayı önermiştir. Tasarrufların artırılması için alınması istenen tedbirler şunlardır: (Çavdar,1992: 222-223)

·         Lüks malların tüketimi sınırlandırılmalıdır.
·         Tasarrufları artırmak için teşvik tedbirleri gündeme getirilmelidir.
·         Vergilendirme yoluyla tasarrufu artırmanın yolları araştırılmalıdır.

Bu tedbirlerin yanı sıra birinci kalkınma planı, ağır sanayiye yönelik bir sanayileşmeyi, vergi reformunu, fiyat istikrarını sağlayacak tedbirlerin sürekli olarak alınmasını, işsizliği giderecek etkin bir istihdam politikasının uygulanmasını genel hedefleri içerisine almış, bu yönde çeşitli tedbirler geliştirilmiştir.

3.2.2. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972)

İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, birinciden daha açık bir şekilde sanayileşmeye ağırlık vermiştir. Bu sanayileşmenin yönünü ise şu iki noktada özetleyebiliriz: İhraç malları sanayi ile ithal malları ikame sanayinin geliştirilmesi. Böylece, ekonomi dağarcığımıza ithal ikamesi kavramı da girmiştir. İstihdam bu plan içerisinde bağımsız bir amaç olarak düşünülmemiştir. (Çavdar, 1992: 223) Gelir dağılımı konusunda da kaynakların kullanılması yolundaki gayretlere halkın adaletli bir fırsat eşitliği ilkesine uygun biçimde katılmasını sağlamak biçiminde, birinci plana oranla daha değişik bir şekilde yaklaşılmaktadır. Fiyat istikrarı ikinci planın temel konularından biri olmuştur. Bu arada kentleşme olgusu da özendirici bir biçimde ele alınmıştır. Bütün bunların ötesinde ikinci planı, diğer planlardan daha başarılı kılan nokta, TBMM’sinde geniş bir katılımla tartışılmış olması ve bir proje planı şeklinde ele alınmış olmasıdır. (Çavdar, 1992: 223)

İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde, sanayinin ekonominin sürükleyici sektörü olması esas alınmıştır. Bu dönemde sanayi sektörüne verilecek sürükleyicilik vasfı, yatırımların önemli bir kısmının bu sektöre yönelmesini ve araçların bir arada tutarlı olarak uygulanmasını gerektirmiştir. Sanayi yatırımlarının verimliliğini artırmak üzere aşağıdaki önlemlerin alınması hedeflenmiştir. (DPT, 1982: 294)

·         Sanayinin gerektirdiği altyapı yatırımlarının yapılması için sanayiye ucuz girdiler sağlanması
·         Sanayi için ucuz kredi ve faiz konusunun yeniden ele alınması
·         Yeni sanayi merkezlerinin yurda dengeli bir şekilde yayılması
·         Küçük sanayinin büyük sanayi ile işbirliği içinde ve büyük sanayi destekleyici bir şekilde çalışmasının teşvik edilmesi.




3.2.3. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977)

Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında (1973-1977) bölgesel planlama görüşü terk edilerek, kalkınmada öncelikli yörelerin (KÖY) geliştirilmesine yer verilmiştir.

Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı ve Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planını kapsayan 15 yıllık dönemde fert başına gayrisafi milli hasılanın yılda ortalama % 6,9 artacağı, 1987-1996 dönemindeki ortalama artış oranın % 2’yi bulacağı umulmaktadır. (DPT, 1972: 130-132)

Toplam tüketimdeki artışların, plan dönemleri boyunca hızlanması ve 1972-1987 yılları arasında ortalama yüzde 7,5 1987-1995 döneminde ise yılda ortalama yüzde 9,3 artması öngörülmüştür. 23 yıllık perspektifte toplam tüketim, yılda ortalama yüzde 8,1 artacaktır. Bu değer Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ve İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde sağlanan ortalama yüzde 6,2’lik artışın üzerindedir. (DPT, 1972: 141)

Şehirleşme hızının 1972-1987 döneminde ortalama % 5,9 dolaylarında olacağı tahmin edilmektedir. Böylece 1972 Türkiye’sinde nüfusun % 38’i şehir, % 62’si kır kesiminde iken, 1987’deki görünüm bunun tersine dönerek, nüfusun % 62’sinin şehir, % 38’inin kır kesimine yerleşmesi beklenmektedir. 1995’de şehir nüfusu toplamının 3/4 dolaylarında olacağı tahmin edilmektedir. (DPT, 1972: 143)

1972’de 14,3 milyon kişi dolaylarında olan işgücü arzının 8,8 milyonunun tarım, 1,5 milyonunun sanayi, 3,2 milyonunun hizmet sektöründe istihdam edildiği ve 750 000 kişinin de şehirsel kesimde verimliliği çok düşük işlerde çalıştığı ya da işsiz olduğu tahmin edilmektedir. İşgücü arzı yaklaşık olarak nüfus artışına denk (% 2,6) bir hızla artarak 1987’de 21 milyon kişiye ulaşırken, tarım sektöründe çalışanların sayısının azalarak 8 milyon kişiye düşmesi ve gizli işsizliğin azalması beklenebilir. Çalışan 19 milyon kişiden 8 milyonu (% 42) tarımda, 3,4 milyonu (% 18) sanayide, 7,6 milyonu (% 40) da hizmet sektöründe istihdam sağlanabilirken, şehirsel kesimde 2 milyon kişiye de ekonomik anlamda üretken iş sağlamak mümkün görünmemektedir. (DPT, 1972:146)


3.2.4. Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983)

Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında (1979-1983) ise, geçmiş uygulama eleştirilerek, bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltıcı politikaların başarılı olamadığı belirtilmiş olmasına karşın, Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında benimsenen kalkınmada öncelikli yöre (KÖY) görüşü aynen sürdürülerek, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’nun kalkınması için bu yaklaşım çerçevesinde çözüm aranmıştır. Böylece, eleştirilere rağmen, tutarlı bir çözüme varılacak politika benimsenmemiştir. (Dinler, 2010: 57)

Türkiye, yetişmiş insan gücü ve teknik deneyim birikimi ile önemli doğal kaynakçaya sahip bir ülkedir. Temel gereksinimlerinin büyük bir bölümünde, özellikle temel yiyecek maddelerinde yeterliliğe kavuşan ekonomi, Dördüncü Beş Yıllık Plan döneminde, kimyasal gübre, bitkisel yağlar vb. birçok madde daha kendine yeter duruma gelecektir. Bu gelişmeler tarımda ve sanayide verim artışlarıyla gerçekleşecek verimlilik artışları dışsatımlarda sıçramaların zeminini oluşturacaktır.

Ekonomide, çok unsurlu dengeye dayanarak, daha geniş çerçevede planlı biçimde dışa açılma biçiminde özetlenebilecek olan yeni dış ödeme gücünü artırma stratejisinde, dışsatımlardaki artışlar yanında, turizmin ve dış ticaret filolarının gelişmesi, işçi tasarruflarını daha büyük ölçüde yurda getirme olanaklarının yaratılması, dışarıya teknik ve diğer hizmetlerin götürülmesi öngörülmektedir. (DPT, 1977: 3)

Sağlıklı ve hızlı sanayileşme ile ulusal savunma gücü arasında verimli bir etkileşim birbirini destekleyici bağlantı oluşturulacaktır. Böylelikle Dördüncü Beş Yıllık Plan döneminde ulusal savunma daha da güçlenecek ve sanayileşmeyi hızlandıran bir etki yapacaktır. (DPT, 1977: 3)

Ülkenin ekonomik ve toplumsal gelişmesi, bugünkü aşamada önemli darboğazlar ve sorunlarla karşı karşıyadır. Başta enerji, ulaşım ve haberleşme olmak üzere altyapı yetersizlikleri, hızlı kentleşmenin yarattığı kır-kent, bölgeler içi ve bölgelerarası dengesizlikler, sağlıklı, dengeli bir gelişme yöntemi ile giderilebilir. Gelişmenin bütünlüğü, ekonomik-toplumsal- siyasal bunalımları da kökenlerinde gidermenin çaresi olacaktır. Bu gelişme modeli içinde, ülkede: (DPT, 1977: 4)
·         Kamu yönetiminde ve kamu işletmelerinde demokrasiyi güçlendirici, verimli ve etkinliği artırıcı düzenlemeler yapılması.
·         Halk girişimciliğinin ve kooperatifçiliğin desteklenip yaygınlaştırılması ve etkinleştirilmesi.
·         Nüfus hareketlerinin sağlıklı bir eğilime kavuşması.
·         Toplumsal güvenliğin kooperatifleşmeyle bağlantılı bir biçimde köylüyü de kapsayarak yaygınlaştırılması.
·         Kredi düzeninin üretimi ve toplumsal adaleti destekleyici biçimde yeni bir işlerlik kazanması.
·         İç pazarlama düzeninin, üretici ve tüketiciyi koruyacak ve üretim artışını hızlandıracak biçimde değiştirilmesi.
·         Sağlıklı beslenme-sağlıklı tüketim-sağlıklı kentleşmenin birlikte gerçekleştirilmesi, amaçlanmaktadır.

3.2.5. Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989)

Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1985-1989) yeniden eskiye dönülerek, bölgesel planlama benimsenmiş ve aynı zamanda üçüncü ve dördüncü planlarda yer alan, kalkınmada öncelikli yöre uygulamasının devamı öngörülmüştür. (Dinler, 2010: 57)

Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planının temel amaçları ve politikaları şöyledir: (DPT, 1984: 1-3)

·         Büyüme istikrar içinde yürütülecek ve enflasyon kontrol alanında tutulacaktır. Üretim faktörlerinin atıl kalmaması esastır.
·         Üretimin yapısı, Türkiye’nin mevcut maddi ve beşeri kaynak birikimi, insan gücü potansiyeli, coğrafi mevki, kalkınmada öncelikli yörelerin özellikleri ve milli güvenlik gerekleri ile dış rekabet imkânları ve dünya dış ticaretinin şartları dikkate alınarak ve mal kıtlıklarına yol açmayacak şekilde belirlenecektir.
·         Yatırım politikası, öngörülen üretim yapısının gerçekleştirilmesini sağlayacak ve ihracatı artıracak projeler ile ekonomik ve sosyal gelişmeyi destekleyici altyapı tesislerinin yapılmasına öncelik verilecek şekilde tespit edilecek, özel sektör yatırımlarının payının artırılması sağlanacaktır.
·         Ödemeler dengesinin durumu, dikkate alınarak ithalatta koruma oranları, kademeli olarak azaltılacak, ihracatın teşviki ve tüketicinin korunması sağlanacaktır.
·         Döviz kuru, dış rekabet gücünü idame ettirecek ve rasyonel bir teşvik sisteminin oluşturulmasına katkıda bulunacak biçimde yürütülecek ve plan dönemi içinde tedricen serbest döviz kuru sistemine geçiş ortamı hazırlanacaktır.
·         Öz kaynakların sınırlılığı sebebiyle dış sermaye ve dış kredi imkânlarının değerlendirilmesi kalkınmayı hızlandırma açısından önem kazanmaktadır. Bundan dolayı, bir yandan dış ödeme gücümüzün artırılması, diğer yandan da dış para piyasalarından ödeme gücümüzü zorlamayacak miktar ve şartlarda kredi temini hedef alınacaktır.
·         Tasarruf eğiliminin artırılması ve yatırımların iç kaynaklardan temini için gerekli tedbirler alınacaktır. Tasarruflar bankalar yanında, hisse senedi, tahvil ve kar ortaklığı senedi gibi menkul değerlere kaydırılarak sermaye piyasasının gelişmesi ve sınai mülkiyetinin yaygınlaşması temin edilecektir.
·         Kamu gelir ve harcama politikası ekonomik ve sosyal gelişmeyi destekleyici yönde uygulanacaktır. Kamu harcamalarında ekonomik ve sosyal alt yapı yatırımlarına öncelik verilecektir.
·         Kamu hizmetlerinde etkinlik ve sürat esastır, bu amaçla bürokratik işlemler azaltılacak, kamu idaresi gelişen toplumun ihtiyaçlarına ve kalkınma amaçlarına uygun şekilde teşkilatlanacaktır.
·         Suni yollarla istihdam yaratılmasından kaçınılacak, özellikle kamu sektöründe yeni işgücü ihtiyacının işgücü fazlası olan alanlardan belli oranlarda yapılacak kaydırmalarla karşılanmasına öncelik verilecektir.
·         Gelirler politikası gelir dağılımını iyileştirecek yönde yürütülecektir.
·         Nitelikli ve tecrübeli elamanların ihtiyaç duyulan sektör ve bölgelerde istihdamı için uygun bir ücret politikası izlenecek ve çalışma şartları iyileştirilecektir.
·         Eğitim ve öğretimin hayata dönük olması, kalkınmanın gerektirdiği insan gücünün yetiştirilmesi ve eğitim sisteminin her kademesinde niteliğin yükseltilmesi esastır.
·         Sağlık hizmetlerinden bütün vatandaşların en iyi şekilde faydalanması esas olacaktır. Bu sebeple sağlık hizmetlerini eşit, sürekli ve etkili bir şekilde herkese ulaştırmak temel ilkedir.
·         Köylü ve çiftçinin gelirinin yükseltilmesi için yeni üretim dalları teşvik edilecek, köyde üretilen malların değerlendirilmesi için çiftçiye yardımcı hizmetler sağlanacaktır.

3.2.6. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994)

Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1990-1994) ise, bölgesel planlama bu defa Kalkınmada Öncelikli Yörelerin gelişmesini sağlamak amacıyla, sadece bu yöreler için öngörülmüştür. Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, bölgesel planlama yapılacağından söz edilmesine ve 16 bölgeli bir bölgesel ayrımının benimsenmesine karşın, bölge planlama ile ilgili hiçbir çalışma olmaması, bölgesel planlamanın siyasi iktidarlar tarafından pek benimsenmediğini, planda yer alan hedef, ilke ve politikaların, siyasi iktidarlar tarafından tartışılarak ve benimsenerek plana konulmadığı, izlenimini vermektedir. Öte yandan, Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, Kalkınmada Öncelikli Yörelerle ilgili olarak, Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’ndaki uygulamanın devamının öngörüldüğü de gözlenmektedir. (Dinler,2010:57-58)

Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planının temel amaçları ve politikaları şöyledir: (DPT, 1989: 1-4)

·         Türk milletinin refah seviyesini açık toplum ve rekabete açık ekonomi ilke ve esasları doğrultusunda, hür ve güvenli bir ortamda yükseltmek Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planının temel amacıdır. Hızlı, dengeli ve istikrarlı bir kalkınma süreci içinde gelir dağılımını iyileştirmek, işsizliği bölgesel ve yöresel gelişmişlik farklarını azaltmak planın başlıca amaçları arasındadır.
·         Büyüme ve refah artışının sağlanmasında ekonomik ve sosyal istikrarın korunmasına öncelik verilecektir.
·         Enflasyonla mücadele talebin kontrolünün yanı sıra arzın artırılması önem arz etmektedir. Sanayinin optimum kapasitede çalışması ve kısa dönemde üretimi artıracak yatırımların hız kazanması ile verimlilik ve üretim artışı sağlanacaktır.
·         Büyümenin serbest rekabet ortamında ve özel kesimin dinamizminden azami ölçüde yararlanarak gerçekleştirilmesi, iktisadi faaliyetlerde kamunun yönlendirici ve teşvik edici olması, uluslararası entegrasyona imkân verecek bir ekonomik yapının oluşturulması esastır.
·         Üretim seviyesini artırmak amacıyla ülke kaynaklarının en üst düzeyde ve etkin kullanımı sağlanacaktır. Üretimin yapısı, verimlilik ve rasyonellik ilkeleri dikkate alınarak istihdam artışını sağlayacak şekilde yönlendirilecektir.
·         Yatırım politikası, öngörülen üretim yapısını gerçekleştirilecek şekilde belirlenecektir. Kamu kesimi yatırımlarının, bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltmak amacıyla Kalkınmada Öncelikli Yörelerde yapılacak yatırımlar dışında, ekonomik ve sosyal altyapıya dönük olması esastır. Kamu yatırımlarının Sektörel dağılımında eğitim ve sağlık sektörlerine ağırlık verilecektir. Özel kesim yatırımlarının imalat sanayinde ve özellikle ihracata yönelik sektörlerde yoğunlaşması özendirilecektir. Toplam yatırımlar içinde özel kesim yatırımlarının payı tedricen artacaktır.
·         Özel kesim yatırımlarının gerçekleştirilmesi açısından kritik faktör olan finansman imkânları; faiz politikasıyla mali tasarrufların teşviki, mali sitemin etkinleştirilmesi, kamunun kullandığı kaynakların nispi olarak daraltılması özel kesimin yurtdışından sağlanan kaynaklardan daha fazla yararlanmasıyla artırılacaktır.
·         Ekonomide kaynakların tahsisinde etkinliğin artırılması ve tüketicinin korunması için dış ticaret rejiminin serbestleştirilmesi ve basitleştirmesine devam edecektir. Dış ticaret hacminin GSMH içindeki payının artırılmasına, ürün ve pazar çeşitlendirilmesine ağırlık verilecektir. Dış ticarete ilişkin düzenlemelerde taraf olduğumuz uluslar arası anlaşmalar dikkate alınacaktır.
·         Döviz kurunun piyasa şartları içinde belirlenmesi politikası sürdürülecek ve Türk parasının konvertibl hale gelmesi için gerekli ortam oluşturulacaktır.
·         Dış borç yapısının orta ve uzun vadeli borçlar lehine değiştirilmesi yönündeki dış borç politikası sürdürülecektir.
·         Kamu harcama, gelir ve borçlanma politikaları, kamu kesimi borçlanma gereğinin ve bunun finansmanının ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini, asgari seviyeye indirecek şekilde tespit edilecektir.
·         Kamu İktisadi Teşebbüslerinin, modern yönetim anlayışı çerçevesinde, rekabet gücünün artırılması suretiyle daha verimli çalışmaları sağlanacak ve özelleştirmelerine ilişkin çalışmalar hızlandırılacaktır.
·         İmalat sanayide dışa dönük ve rekabet gücü olan bir yapının geliştirilmesi, ihracatın sürekliliğinin ve çeşitliliğinin sağlanması esas alınacak; mevcut tesislerde gerekli yapısal dönüşümün gerçekleştirilmesi, verimliliğin artırılması ve optimum ölçeklerde yeni yatırımların yapılması özendirilecektir.
·         Enerji sektöründe temel amaç, ekonomik ve sosyal kalkınmanın desteklenmesi için, bütün kullanıcı kesimlere, yerinde ve zamanında güvenilir, ucuz ve kaliteli enerjinin sağlanmasıdır.
·         Ulaştırma sektöründe ekonomik gelişmeyi yakından izleyen, darboğaz oluşturmayan, ülke kalkınmasını hızlandıran, uluslararası ticareti kolaylaştıran ve ödemeler dengesine en fazla katkıyı sağlayan bir ulaşım sisteminin gerçekleştirilmesi istikametinde çaba gösterilecektir.
·         Plan döneminde sağlanan büyüme ile istihdam imkânları artırılacak ve işsizlik azaltılacaktır.
·         Gelir dağılımını iyileştirici politikalar ağırlıkla uygulanmaya devam edilecektir.

3.2.7.Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000)

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında bölgelerarası gelişmişlik farklarının azaltılması ve büyük kentlerin sorunları alanında söylenebilecek her konuya genel çerçevede değinilmiştir.  Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde, yeniden Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemlerinde olduğu gibi, bölgesel planlama çalışmalarının hazırlandığı ve daha da önemlisi, bu bölgesel planların uygulanmasına başlandığı da gözlenmektedir. (Dinler, 2010: 58)
Yükselen kamu açıklarına bağlı olarak artan iç faiz oranları sıcak para girişini hızlandırmış ve Türk Lirasının reel olarak aşırı değer kazanmasına neden olmuştur. Bu gelişme işgücü maliyetinde reel artışlar, doğrudan ve dolaylı ihracat teşviklerindeki azalma ile birleşerek Türk ekonomisinin hızla rekabet gücünü kaybetmesine yol açmıştır. Sonuçta, yüksek kamu açıklarından kaynaklanan ekonominin iç dengesizlikleri dış dengede de hızlı bozulmaya neden olmuş, ithalat hızla artmış, ihracat yavaşlamış ve dış ticaret açıkları önemli boyutlara ulaşmıştır. Hızla bozulan iç ve dış dengeler, 1994 yılı başında para, sermaye ve döviz piyasalarında ciddi bir krize yol açmıştır. (DPT, 1995: 5)

Ekonomiyi hızlı istikrara kavuşturmak, kamu açıklarını azaltmak, dış talebe dayalı bir büyüme yapısı oluşturmak ve ekonomik istikrarı sürekli, kılacak yapısal reformları başlatmak amacıyla 5 Nisan 1994 tarihinde Ekonomik Önlemler Uygulama Planı yürürlüğe konulmuştur. (DPT, 1995: 5) Bu çerçevede, 5 Nisan Ekonomik Önlemler Uygulama Planı orta ve uzun dönemde büyüme potansiyelini sürekli artırabilmek amacının önemli bir parçasını oluşturmuştur. Uygulanan istikrar önlemleri ve yapısal düzenlemelerin etkisiyle, kamu açıkları ve dış ticaret açıkları önemli ölçüde azaltılmış, Türk Lirası gerçek değerine kavuşturulmuş ve mali piyasalarda istikrar sağlanmıştır. Bununla birlikte kamu açıklarını hızla kapatarak ve iç talebi kontrol altına alarak ekonomik istikrarı sağlamaya yönelik radikal düzenlemeler, 1994 yılında büyüme hızının önemli ölçüde gerilemesine yol açmıştır. (DPT, 1995: 6)

3.2.8. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005)

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (2001-2005) ise, bölge planlaması uygulamalarının devam edeceği vurgulanarak, halen uygulanan ve hazırlanacak olan bölge planları tanıtılarak, bölge planlamasının amacı ve ilkeleri vurgulanıp, bu tür planlamaya devam edileceği belirtilmektedir. Diğer yandan, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında başlatılan KÖY ile ilgili teşvikler devam ederken, ayrıca Köy’lerin sorunlarına ve bu yörelerde izlenecek politikanın ilke ve amaçlarına geniş olarak yer verilmektedir. (Dinler, 2010: 58)


Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının temel amaçları ve politikaları şöyledir: (DPT, 2000: 25-26)

·         Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemi, toplumun yaşam kalitesinin yükseldiği kesintisiz ve istikrarlı büyüme sürecine girildiği, Avrupa Birliği üyeliği sürecindeki temel dönüşümlerin gerçekleştirildiği, dünya bütünleşmesinin sağlandığı ve ülkemizin dünyada ve bölgesinde daha güçlü, etkiliği ve saygın yer edindiği bir dönem olacaktır.
·         Kesintisiz bir büyüme süreci gerçekleştirebilmek için, kamu kesimi dengesi kurularak ve uygun gelirler politikası izlenerek enflasyonun kalıcı biçimde tek haneli düzeye indirilmesi çabaları kararlılıkla sürdürülecek, Maastricht kriterleri yerine getirilecektir. Bu çerçevede, ekonomide etkinliği artıracak kurumsal ve yapısal reformların zamanında gerçekleştirilmesi için gerekli tedbirler alınacaktır.
·         Avrupa Birliği Türkiye’nin küreselleşme hareketinde önemli referans noktalarından birini oluşturacaktır. Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyelik adaylığının onaylandığı Helsinki Zirvesi kararları doğrultusunda, üyelik hedefinin gerçekleştirilmesine yönelik gerekli adımlar atılacaktır. Plan döneminde Kopenhag kriterlerinin sağlanmasına ve topluluk müktesebatının benimsenmesine yönelik tedbirler alınmasına hız verilecek, bu amaçla hazırlanacak Ulusal Program, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının genel hedef ve öncelikleri ile uyumlu olacaktır.
·         İnsanımızın hak ettiği yaşam düzeyinin sağlanması amacıyla, gelir dağılımının düzeltilmesine ve yoksullukla mücadeleye, bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılmasına önem verilecektir.
·         Eğitim sisteminin geliştirilmesi ile genç nüfusa sahip ülkemizin nitelikli işgücü ihtiyacının karşılanmasına ve rekabet gücü kazanmasına olanak sağlanacaktır.
·         Sağlık hizmetleri, eşitlik ve hakkaniyet içinde halkın ihtiyaç ve beklentilerine uygun bir yapıya kavuşturulacaktır.
·         Devletin özelleştirme yoluyla üretim alanından çekilerek asli işlevine ağırlık vermesi ve rekabetçi piyasa düzenini sağlama işlevini dünyadaki dönüşümünü dikkate alarak yerine getirmesi için gerekli düzenlemeler sürdürülecektir.
·         Türk sanayinin dış pazarlarda rekabet gücü kazanabilmesi için, teknoloji üreten, arge’ye önem veren, çevre normlarına uygun üretim yapan, tüketici sağlığını ve tercihlerini gözeten, yerel kaynakları harekete geçiren, nitelikli işgücü kullanan, küreselleşmenin avantajlarını yakalayabilecek şekilde çağdaş işletmecilik ve üretim yöntemlerini uygulayabilen, özgün tasarım yapan, marka yaratabilen ve zaman içinde bilgi ve teknoloji yoğun alanlara kaymasına olanak sağlayan esnek bir yapıya kavuşturulması temel amaçtır.
·         Türkiye, küresel ve bölgesel düzeyde etkinliğini dengeli biçimde artırmak amacıyla diğer ülke ve ülke gruplarıyla çok taraflı ve ikili ekonomik ilişkilerini güçlendirmeye önem verecektir.
·         Ulusal ve uluslararası düzeyde bilgiye erişimin kolaylaştırılarak bilgi kullanımının yaygınlaştırılması için, gerekli hukuki ve kurumsal düzenlemeler yapılacak, bilgi ve iletişim teknolojileri altyapısı hızla geliştirilecektir.
·         Kamu yönetiminde etkinlik sağlayarak ve adalet hizmetlerini modern toplumun gereklerine uygun hale getirilerek yaşamın kolaylaştırılması suretiyle toplumun enerji ve birikimini kalkınma yolunda daha verimli bir biçimde kullanmasına olanak sağlanacaktır.
·         Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı küreselleşmenin ekonomik ve sosyal hayatı derinden etkilediği bir dönemde, insanımıza bilgi toplumunun gereklerine her yönüyle uygun özellikleri kazandıracak ulusal çabaya ışık tutan temel bir belge olacaktır.

3.2.9. Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı (2007-2013)

Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında (2007-2013) ise, yatırımların ve istihdamın artışını hızlandırmak ve bölgesel gelişmede özel sektör katkısını artırmak amacıyla yeni teşvik tedbirleri uygulamaya konulmuştur.


Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planının temel amaçları ve politikaları şöyledir: (DPT, 2006: 1-2)

·         2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı, değişimin çok boyutlu ve hızlı bir şekilde yaşandığı, rekabetin yoğunlaştığı ve belirsizliklerin arttığı bir döneme rastlamaktadır. Bu kapsamda, Dokuzuncu Kalkınma Planı, istikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşen AB’ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir Türkiye vizyonu ve Uzun Vadeli Strateji (2001-2023) çerçevesinde hazırlanmıştır.
·         Dokuzuncu Kalkınma Planı ile her alanı detaylı düzenlemeye dayanan bir plan hazırlama anlayışından, belirlenen kalkınma vizyonu çerçevesinde makro dengeleri göstererek, öngörülebilirliği artıran, piyasaların daha etkin işleyişine imkan verecek kurumsal ve yapısal düzenlemeleri öne çıkaran, sorunları önceliklerinden, temel amaç ve önceliklere yoğunlaşan bir stratejik yaklaşıma geçilmektedir. Bu yeni anlayış çerçevesinde, öngörülen stratejik amaç ve önceliklerin gerçekleştirilmesi sürecinde, uygulamada etkinlik ve şeffaflığın sağlanması ve hesap verilebilirliğe zemin oluşturulması amacıyla, planda etkili bir izleme ve değerlendirme mekanizmasına yer verilmiştir.
·         Dokuzuncu Kalkınma Planı, AB’ye üyelik sürecinin gerektirdiği Katılım Öncesi Ekonomik Program ve Uyum İçin Ekonomik Çerçeve gibi dokümanların yanında, başta Orta Vadeli Program olmak üzere diğer ulusal ve bölgesel plan ve programlar ile sektörel ve kurumsal strateji belgelerinin dayanağını oluşturmaktadır. Plan farklı işlevlere sahip söz konusu dokümanların uyum sallaştırılmasını sağlayarak tüm planlama çalışmalarını yönlendirici bir işlev görecektir. Böylece, kurumlar arası, ortak anlayış ve hedef birliği sağlayacak olan plan, yasal ve kurumsal değişimler ve plan-program-bütçe bağlantısının güçlendirilmesi suretiyle, ülke potansiyelinin üst seviyede kullanılmasına zemin teşkil edecektir.
·         Plan sadece kamu kesimi için değil, toplumun geneli için de uzun vadeli bir perspektif ve hedef birliği sağlamaya hizmet edecektir. Bu çerçevede, kamu kesimi ile özel kesim ve sivil toplum arasında iletişime ve ortak hedeflere dönük işbirliğine katkıda bulunacaktır. Böylece, tüm kesimlerin sahiplenmesiyle, toplumsal potansiyelimizin tamamının harekete geçirildiği bir ortamda, ekonomik ve sosyal gelişme hızlandırılacak, kapsayıcı bir kalkınma süreci çerçevesinde halkımızın yaşam kalitesi artırılacaktır.
·          
Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde ekonomik büyümenin ve sosyal kalkınmanın istikrarlı bir yapıda sürdürülmesi ve planın gerçekleşmesi yolunda aşağıda yer alan stratejik amaçlar, gelişme eksenleri olarak belirlenmiştir:

·         Rekabet gücünün artırılması
·         İstihdamın artırılması
·         Beşeri gelişme ve sosyal dayanışmanın güçlendirilmesi
·         Bölgesel gelişmenin sağlanması
·         Kamu hizmetlerinde kalitenin ve etkinliğin artırılması

Sektörel politikalar ve öncelikler bu eksenlerin altında ele alınmış ve aynı stratejik amaca hizmet edecek şekilde ilişkilendirilmişlerdir.

Bu anlayışla hazırlanan Dokuzuncu Kalkınma Planı, AB’ye üyelik sürecine katkı sağlayacak temel strateji dokümanı olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle plan dönemi, AB mali takvimi dikkate alınarak 2007-2013 yıllarını kapsayacak şekilde 7 yıllık olarak belirlenmiştir. 28 Nisan 2005 tarihinde 5339 sayılı yasa ile 2005 yılı sonunda tamamlanan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının ardından, hazırlanacak yeni planın Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması bir yıl ertelenmiş ve Dokuzuncu Kalkınma Planının 2007 yılında başlaması kararlaştırılmıştır.










SONUÇ

Bölgesel kalkınma politikaları ve bu kapsamda yürütülen projeler, bölgesel gelişmişlik farkının fazla olduğu ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de bölgesel dengesizliklerin azaltılması, bölgelerarası gelişmişlik farklarının dengeli bir yapıya kavuşturulması ve bölgesel/yerel kalkınmanın gerçekleştirilmesi amacıyla, dünyadaki çeşitli uygulamalarına kıyasla, çok uzun bir geçmişi ve etkinliği olmasa da bölgesel planlar hazırlanmakta ve uygulanmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de bölge kavramının ve bölgesel politikaların gelişmesi, dönemsel değişiklikler içermektedir. Fakat tüm bu dönem sürecinde bölgesel politikalar politik ve siyasi gayelerle hazırlanmış, bölgelerin kalkındırılması ve etkinlik amacı geri plana itilmiştir. Zira elli yıla yakın bir geçmişi olan bölgesel planlama deneyimleri; bölgelerde var olan paydaşların istekleri doğrultusunda yani halktan (tabandan) başlayan bir politika değil de, bürokratlardan (tavandan) başlayıp tabana sunulan bir politika özelliği gösterir. Böylece bu politikalar bölgelerin potansiyellerine has ve bölgelere özgü bir kalkınma stratejisi sunmaktan ziyade, genel anlamda ülkenin her tarafında uygulanmak istenen genel perspektifli politikalar olmuştur. Süreç içerisinde bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi amacına yönelik politikalar oluşturulup çeşitli kalkınma araçları kullanılmıştır. Fakat bu politikalar sonucunda amaçlanan bölgelerarası gelişmişlik farkının giderilmesi hedefi tutturulamamış veya öngörülen hedeflere tam olarak ulaşılamamıştır. Bununla birlikte zaten var olan bölgesel farklar giderek derinleşmiştir.

Türkiye’deki bölgesel kalkınma politikaları ve uygulamalarında (planlar, projeler vb) toplumsal kalkınma yaklaşımı dışında yerel halkın katılımına pek yer verilmemiştir. Politikalar ve uygulamalar merkezden, yerel veya bölgesel katılım olmaksızın oluşturulmuş, planlanmış ve uygulanmış; kırsal alandaki tüm paydaşların kırsal kalkınma sürecine katılımını sağlayacak bir yöntem izlenmemiştir. Böylece bu uygulamalar göstermiştir ki; yerel halkın katılımını dışlayan ve merkezi karar organları tarafından belirlenen politika, plan ve uygulamalarda başarı sağlanamamıştır. Tüm bu olumsuzluklardan dolayı özellikle 2000’li yıllardan itibaren Sekizinci ve Dokuzuncu Kalkınma Planlarında da vurgulandığı üzere Avrupa Birliği ile işbirliği doğrultusunda Bölgesel Kalkınma Programları uygulanmaya başlanmış ve birçok bölgede bölgesel kalkınma ajanslarının kurulmasına ağırlık verilmiştir.  Bu politikalar doğrultusunda hazırlanan Bölgesel Kalkınma Ajansları Kanunu ile bölgelerin istekleri ve potansiyelleri doğrultusunda içsel kalkınmaya dayalı politikalarında yolu açılmıştır.  Bu birimlerin öncülüğünde planlanan ve sağlanan bölgesel ölçekteki gelişme, başta istihdam ve gelir olmak üzere ekonomik ve sosyal göstergelerin iyileşmesini sağlayacaktır. Böylece bölgelerarası ve bölge içi gelişmişlik farklılıkları azaltılacak ve bölgesel kalkınmadan elde edilen olumlu etkilerin ülkenin geneline yayılmasında katkı sağlayacaktır.



























YARARLANILAN KAYNAKLAR

Altıparmak, Aytekin  (2002), Türkiye’de Devletçilik Döneminde Özel Sektör Sanayinin Gelişimi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 13 (1), 35-59.
Başkaya Fikret (1994), Kalkınma İktisadının Yükselişi ve Düşüşü, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
Cingi, Selçuk (2006), Kalkınmaya Baş Koyanlar ve Taş Koyanlar (Anılar ve Tanılar), Ankara: Akçağ Yayınları.
Çavdar, Tevfik (1992), Türkiye’de Liberalizm, Ankara: İmge Kitabevi.
Devlet Planlama Teşkilatı (1963), Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara.
Devlet Planlama Teşkilatı (1967), İkinciBeş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara.
Devlet Planlama Teşkilatı (1972), Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara.
Devlet Planlama Teşkilatı (1977), Dördüncü Beş Yıllık KalkınmaPlanı, Ankara.
Devlet Planlama Teşkilatı (1984), Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara.
Devlet Planlama Teşkilatı (1989), Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara.
Devlet Planlama Teşkilatı (1995), Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara.
Devlet Planlama Teşkilatı (2006), Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara.
Devlet Planlama Teşkilatı (1982), “Yatırımların ve İhracatın Teşvikleri”, DBYKP Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara.
Dinler, Zeynel (2010), Cumhuriyetimizin Kuruluşundan Günümüze İzlenen Bölgesel Kalkınma Politikaları ve Kalkınma Ajansları, Bursa: Ekin Kitabevi.
Erkan, Hüsnü (2008), “Entegre Sistemler Bağlamında Türkiye’nin Ekonomik Dönüşüm Süreçleri ve Geleceğe Yönelik Gelişimi”, 2. Ulusal İktisat Kongresi- Türkiye’nin İktisadi Dönüşüm Süreci, İzmir, ss. 1-22.
Geray, Uçkun (1991), Ekonomi, İstanbul: Orman Fakültesi Yayınları.
Güvemli, Oktay (1981), “Türkiye’de Sanayiyi Özendirme ve Yönlendirme Çalışmaları”, İkinci İzmir İktisat Kongresi Kalkınma Politikası Komisyonuna Sunulan Tebliğ, 1. Cilt, Ankara: Başbakanlık Basımevi.
Kili Suna ve Gözübüyük Şeref (1985), Türk Anayasa Metinleri “Sened-i İttifak’tan Günümüze”, Ankara:Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Koraltürk, Murat (2003), Türkiye’nin Ekonomi Tarihi Kronolojisi, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Lloyd Reynolds (1996), “Tarihsel Perspektiften Ekonomik Kalkınma”, Kalkınma İktisadı: Yükselişi ve Gerilemesi,(Çev. Sündüz Öztürk), İstanbul: İletişim Yayınları.
Peker Kemal (1943), Fındık, İktisadi Kalkınmada Önemi, Giresun: Yenigiresun Basımevi.
Sönmez, Atilla (2003), Doğu Asya Mucizesi ve Bunalımı: Türkiye için Dersler, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Bu Haberi Paylaş

Yorum Yazmayı Unutmayın.