Ekonomizm: Makro İktisat
Makro İktisat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Makro İktisat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16.04.2014

Tam Rekabet Piyasası

tam rekabet piyasası

1.Tam Rekabet Piyasasının Özellikleri:




Tam rekabet piyasasının ayırıcı özelliği, piyasadaki alıcı ve satıcıların tek başlarına fiyatı etkileme gücüne sahip olmamalarıdır. Yani tam rekabet koşullarında firmalar bağımsız fiyat politikası güdemez. Her firma için fiyat önceden saptanmıştır ve firmalar bunu kabullenmek zorundadır. Her bir firmanın sabit fiyatla karşılaşması yatay “fiyat doğrusu” ile ifade edilir. Tam rekabet piyasasını oluşturan koşullar aşağıdaki gibidir:

Piyasada aynı malı üreten ve satın almak isteyen çok sayıda satıcı ve alıcı vardır.

Piyasada çok sayıda üretici ve satıcı firma olduğundan dolayı, bunların her birinin üretim ve satış miktarı o malın piyasadaki toplam satış miktarı içinde önemsiz bir yer tutar. Böylece bir firma satış miktarını arttırdığı veya azalttığında, hatta sıfıra indirdiğinde malın fiyatında hissedilir bir değişme olmaz. Yani her bir firma piyasa fiyatını olduğu gibi kabullenmek zorundadır. Aynı durum alıcılar için de geçerlidir. Alıcılar da çok sayıdadır. Buna göre, bunlardan herhangi birinin o maldan daha çok veya daha az satın alma kararı malın fiyatına etkilemez. Bu, “atomisite varsayımı” olarak adlandırılır.

Tam rekabet piyasasında alıcıların ve satıcıların piyasaya giriş çıkışları tamamen

serbesttir. Üretim faktörlerinin hareketliliği tamdır. Firmalar, uygun gördükleri zaman bir yerden başka bir yere, bir endüstriden başka bir endüstriye geçebilir.

Tam rekabet piyasasında üretilen veya satılan mallar homojenlik gösterir.



Bunun anlamı çeşitli firmalar tarafından piyasaya sürülen aynı tür mallar arasında kalite ve özellikler bakımından fark olmamasıdır. Örneğin müzik seti piyasasında tam rekabet söz konusu ise, her bir firmanın aynı büyüklükteki müzik setleri arasında kalite ve nitelik bakımından farklılık yoktur. Yani alıcının A firmasının ya da B firmasının malını tercih etmesi için herhangi bir neden yoktur.
Gerek alıcılar ve gerekse satıcılar piyasa hakkında tam bilgiye sahiptirler. Bu, “açıklık

varsayımı” olarak adlandırılır. Alıcı ve satıcılar piyasayı yakından ve iyice tanıdıklarından, hangi malın nerede ne fiyatla satıldığını sağlıklı olarak bilir.

Bütün bunların bir sonucu olarak, tam rekabet piyasasında hem alıcılar hem de satıcılar tek başlarına piyasayı etkileme gücüne sahip değildir.


2. Tam Rekabette Uzun Dönem Dengesinin Sonuçları




Uzun dönem denge durumunda piyasa fiyatı, kısa dönem ve uzun dönem maliyet eğrilerine bu maliyetlerin minimum olduğu noktada eşittir. Bu durum tüketici, üretici ve toplumun kısıtlı kaynaklarının kullanılışı açısından aşağıda sıralanan bazı önemli sonuçları içerir:

a. Uzun dönem dengesi sağlandığında tüketicilerin arzularına en uygun mal demeti üretilmektedir. Yani tüketicilerin kullanmayı arzu ettiği mallardan, arzu ettiği miktarda üretilmektedir. Uzun dönem dengesi sağlandığında fiyat ve uzun dönem marjinal maliyet birbirlerine eşittir. Talep veya fiyat toplumun o mala verdiği önemin bir ölçüsü sayılabilir. Uzun dönem marjinal maliyet ise o malın marjinal toplumsal maliyeti olarak kabul edilebilir. O halde bu ikisinin birbirine eşit olması toplumun arzu ettiği malın, arzu ettiği miktarda üretilmiş olması demektir.

b. Uzun dönem dengesi sağlandığında üretimin maliyeti mümkün olan en düşük düzeydedir. Bütün firmalar uzun dönem maliyet eğrisinin minimum noktasında işlevlerini sürdürmektedir. Kurulması mümkün olan değişik büyüklükteki tesislerden en uygun büyüklükte olan yani optimum kapasite kurulmuştur. Kurulan bu tesis, maliyetin en düşük olmasını sağlayacak şekilde, yani tam kapasite ile çalıştırılmaktadır. Bu, denge üretim düzeyinin kısa dönem ortalama maliyet eğrisinin minimum noktasına denk gelmesi demektir.

c. Uzun dönem denge durumunda fiyat ortalama maliyete eşittir. Ortalama maliyet mümkün olan en düşük düzeyde olduğuna göre fiyatta mümkün olan en düşük düzeydedir. Şu halde tüketiciler arzu ettikleri malı, arzu ettikleri miktarda, hem de mümkün olan en ucuz fiyata sağlayabilmektedirler.

d. Fiyatın ortalama maliyete eşit olması aşırı karın sıfır olması demektir. Uzun dönem dengesi sağlandığında hiçbir firma aşırı kar elde edemez. Başka bir deyişle üretim faktörleri üretime katkılarının normal karşılığını elde etmektedir. Bu da gelir dağılımı açısından elde edilen bir durum, tam rekabet piyasasının bir başka olumlu sonucudur.

e. Son olarak, tam rekabette reklama gereksinim duyulmaması kaynak savurganlığını önler. Tam rekabette firmalar fiyatı veri kabul eder ve bu fiyattan satabildikleri kadar mal satar. Satışı arttırmak için fiyatı düşürmek zorunda değillerdir. Şu halde reklam tam rekabette gereksizdir. Böylece kaynakların bir kısmının satış arttırıcı faaliyetlere ayrılması gerekmez.

Azalan Verimler Yasası

azalan verimler yasası

 

Bir üretim sürecinde ve verili teknolojik dü­zeyde kullanılan faktörlerden birinin miktarı arttırılır ve diğer faktörlerin miktarı sabit tutu­lursa, miktarı arttırılan girdinin ilâve birimleri üretime katıldıkça toplam ürün bir noktaya kadar artacaktır. Bu noktadan sonra eklenen birim girdilerle ilâve ürün miktarı azalmaya ve hatta verim düşmeye başlayacaktır. İktisatta bu ilkeye azalan verimler kanunu denir. Bu kanunda belirli bir noktadan sonra değişken faktörün miktarının arttırılması durumunda ek ürün miktarı her defasında daha az olacak­tır. Nedeni ise, değişken faktörün verimliliği­nin giderek azalmasıdır.
Azalan Verimler Kanunu, ekonominin eski kavramlarından olup bu kavramı iktisadi bir model kurmaya yarayacak şekilde ilk kez açık­layan Turgot'dur. Daha sonra bu kanun hak­kında İncelemeler yapmış iktisatçılar, James Anderson, Edward West, David Ricardo, Jean - Baptisto Say, John Stauart Mill ve Paul LeroyBeaulieu'dur.
Turgot azalan verimler kanunu hakkındaki görüşlerini açıklarken, verimli, fakat işlenme­miş bir toprak parçasına bir miktar tohum atıl­dığını varsaymış, ancak bu durumda ekilen to­humu bir kayıp olarak nitelendirmiştir. Daha sonra toprağı hazırlamak, emek ve biçmek için ekmek harcanacak olduğunda, ekilen to­hum ürün getirecek ve harcanan emek birimi arttırıldığı takdirde, elde edilen ürün miktarı da o ölçüde artış gösterecektir.


Ancak belli bir sınırdan sonra emek miktarındaki artışa rağmen ürün oranı eskisinden daha düşük ola­caktır.
XIX. yüzyılda azalan verimler kanunu üzeri­ne görüşleri ile dikkati çeken İktisatçılar tek­nolojik ilerleme ile verimlilik artışlarının gıda maddeleri talebini karşılamakta yeterli faktör­ler olmadığını savunmuşlardır. David Ricar­do, azalan verimler kanununun tarımsal üreti­mi arttırmak için daha fazla emek harcanmak suretiyle etkisini göstereceğini savunmuştur. Bu etki ile ürün fiyatları yükselecek ve toprak rantı değerlenecektir. Bunun yanında işçi kesi­mindeki ücretlerinin de en az geçim seviyesin­de dalgalanacağını belirtmiştir.
Jean-Baptiste Say, Azalan Verimler Kanunu­nun madencilikte geçerli olabileceğini savu­nurken; John Stuart Mill ise, bu kanunun yal­nız gıda ürünleri açısından değil, diğer doğal kaynakların üretim faaliyetlerinde de etkili olabileceğini savunmuştur.
Thomar Malthus'un ünlü Nüfus Teorisi (1798) azalan verimler kanununa dayanmak­taydı. Nüfus artışının toplum üzerine etkileri­ni araştıran Malthus'a göre nüfus geometrik diziyle, besin maddeleri ise aritmetik diziyle artmaktadır. Bu teoriye göre nüfûs gıda mad­delerine göre daha fazla arttığından kişi başı­na düşen ürün azalmaktadır. Bu azalmanın ne­deni de elverişli toprakların sınırlı olmasıdır. Aynı zamanda bu teoriye göre, nüfus için ge­rekli geçim araçlarının miktarı sınırlı olup, bu araçların miktarı arttığı halde, nüfus da artış gösterir. Ancak toprak miktarı sınırlı olduğun­dan nüfusta meydana gelen artışlar hayat sevi­yesini düşürmektedir.
Azalan Verimler Kanununun işleyişini bir ör­nekle açıklayabiliriz. 10 dönüm büyüklüğün­de, buğday üretimine elverişli toprağın oldu­ğunu varsayalım. Bu toprağı işlemeden atılan bir miktar tohum belki hiç ürün vermeyecek­tir. Aynı toprakta işçi çalıştırdığımızda durum değişecek ve toprağın işlenmesi sonucunda ürün elde edilecektir. Ancak çalıştırılan işçi sa­yısı arttırıldığı zaman ek ürün artışı da yükselecek ve belli bir noktadan sonra ek ürün artışı düşecektir.


İŞÇİ



sayısı



(değişken
Toplam
Ortalama
Marjinal
faktör)
Ürün
ürün
Maliyet
0
0
0
0
1
100
100
100
2
240
120
140   ,
3
390
130
150
4
520
130
130
5
610
122
90
6
660
110
50
7
660
94
0
8
640
80
-20



Ortalama  ve Marjinal Ürün
Toplam Ürün
Değişen Faktör Miktarı (isçi/Adcı)
Ortalama Ürün
Değişken Faktör Mİkian (Îjçi/Adci)
Marjinal ürün

Tablodaki bilgilerden şu sonuçlar ortaya çık­maktadır:
1- Başlangıçta hem toplum üründü, hem de marjinal ürün ile ortalama üründe ar­tış görülmektedir.
2- Ancak değişken faktö­rün miktarı arttırıldığı zaman toplam üründe artış olsa ile, marjinal ürün düşmektedir;
3--Belli bir noktadan sonra marjinal' ürün sıfır olabildiği gibi, toplam ürün artışı durmakta ve daha sonra değişken faktör arttırıldığı takdir­de toplam ürün düşmek, marjinal ürün de ek­si değere ulaşmaktadır.
Azalan verimler kanunu teknolojik ilerleme­nin olmadığı veya üretim fonksiyonunun sabit olduğu varsayımına dayanmaktadır. Aynı za­manda bu kanun değişken faktörün bütün bi­rimlerini homojen kabul etmiş olup, teknoloji değişmediği ve sabit faktörlerin miktarı arttı-rılmadığı takdirde geçerli olmuştur. Bütün bu varsayımlarda değişme olduğu takdirde top­lam ürün, ortalama ürün ve marjinal ürün eğ­rileri yukarı doğru kayacaktır.

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi - Ricardo

karşılaştırmalı üstünlükler teorisi


Karşılaştırmalı üstünlükler teorisi, iktisat biliminde bir grubun bir malı göreceli olarak daha az maliyetle üretebildiği bir durumda ticaretin ticaret yapan iki taraf için de nasıl faydalı olacağını anlatır. Önemli olan üretimdeki mutlak maliyetler değil fakat Fırsat Maliyetidir. Karşılaştırmalı üstünlükler modern uluslararası ticaret teorisinin anlaşılabilmesi için önemlidir.

Mutlak üstünlük'te bir ülke diğer bir ülkeyle kıyaslandığında birim girdi başına daha fazla çıktı üretir. Karşılaştırmalı üstünlüklerin mevcut olduğu durumda, eğer bir ülke her türlü çıktı üretiminde mutlak (dez)avantaja sahipse, diğer ülke bazı malların üretiminde uzmanlaşarak bu malları ihraç edebilir.



Örnek 1



İki adam bir adada tek başlarına olsunlar. Hayatta kalmak için su taşıma, balık avlama, yemek pişirme ve ev inşa etme gibi bazı ekonomik aktiviteleri gerçekleştirmek zorundadırlar.

Birinci adamın genç, güçlü ve eğitimli olduğunu, aynı zamanda her türlü işte daha hızlı, daha iyi ve daha üretken olduğunu varsayalım. Bu adam her türlü aktivitede mutlak üstünlüğe sahiptir. İkinci adamın yaşlı, güçsüz ve eğitimsiz olduğunu kabul edelim. Bu adam ise her türlü ekonomik aktivitede mutlak dezavantaja sahiptir. Bazı aktivitelerde iki adam arasındaki farkın çok büyük bazılarında ise küçük olduğunu varsayalım.

Birbirlerinden ayrı ayrı çalışmaları faydalarına olur mu? Hayır. Uzmanlaşma ve takas (ticaret) her ikisinin de faydasına olacaktır.

O zaman çalışmalarını nasıl bölüşeceklerdir? Karşılaştırmalı üstünlükler teorisine göre (mutlak üstünlük değil), genç adam hangi işlerde daha iyiyse o işlere daha fazla zaman ayıracak, yaşlı adam ise genç adama göre biraz daha kötü olduğu işler üzerinde yoğunlaşacaktır. Bu tarz bir düzenleme toplam üretimi artıracak ve/veya toplam işgücünü azaltacaktır. Ticaret, ikisini de daha zengin yapacaktır.



Örnek 2

A 100 P1 ve 100 P2 İhtiyaç duyuyor

B 100 P1 ve 100 P2 İhtiyaç duyuyor