Ekonomizm: Prof. Dr. Mustafa Kemal Değer
Prof. Dr. Mustafa Kemal Değer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Prof. Dr. Mustafa Kemal Değer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23.04.2014

Türkiye'de İstihdam ve İşsizlik | Samet Hamamcı

Türkiye'de İstihdam ve İşsizlik




T.C
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ
İKTİSAT BÖLÜMÜ
  
TEZ 400 BİTİRME ÇALIŞMASI


TÜRKİYE’DE İSTİHDAM VE İŞSİZLİK



Hazırlayan: 246806 SAMET HAMAMCI



Danışman: PROF. DR. MUSTAFA KEMAL DEĞER





Trabzon©2014


T.C
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ İDARİ
 BİLİMLER FAKÜLTESİ
İKTİSAT BÖLÜM


TEZ 400 BİTİRME ÇALIŞMASI


TÜRKİYE’DE İSTİHDAM VE İŞSİZLİK


Hazırlayan: 246806 SAMET HAMAMCI


Danışman: PROF. DR. MUSTAFA KEMAL DEĞER




Trabzon©2014





ÖNSÖZ


‘Türkiye’de İstihdam ve İşsizlik’ adlı tez çalışmamda istihdam ve işsizlik ile ilgili kavramlar açıklanmış olup, Türkiye’de istihdam ve işsizliğin nedenleri, oranları ve çözüm yolları incelenmiştir.

Konunun niteliği gereği araştırma kaynak tarama yöntemi ile yapılmış, alan araştırmasına başvurulamamıştır. İlgili alanlarda yazılmış yerli kitap ve makaleler ve internet kaynakları incelenmiş, ilgili yerli ve yabancı resmi kurumların verilerinden yararlanılmıştır.

Tez konumun belirlenmesi ve tez çalışmamın her safhasında yardımlarını esirgemeyerek, bilimsel boyut kazandıran, birlikte çalışma onuruna erdiğim Sayın PROF. DR. Mustafa Kemal Değer’e, tüm eğitim hayatım boyunca bana her türlü desteği vererek, yardımlarını hiç esirgemeyen aileme sonsuz teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.

     
Ocak 2014 Trabzon          ; Samet Hamamcı   
     


İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ.. i
İÇİNDEKİLER.. ii
TABLOLAR LİSTESİ. iv
KISALTMALAR LİSTESİ. v
GİRİŞ. 1
BİRİNCİ BÖLÜM
    İSTİHDAM VE İŞSİZLİK
1.1 İSTİHDAM VE İSTİHDAMLA İLGİLİ KAVRAMLAR.. 2
1.1.1 TAM İSTİHDAM... 2
1.1.2 EKSİK İSTİHDAM... 3
1.1.3 AŞIRI İSİHDAM... 4
1.2 İŞSİZLİK VE GENEL TANIMLAMALAR.. 4
1.2.1 İŞSİZLİK.. 4
1.2.2 BAŞLICA İŞSİZLİK TÜRLERİ. 4
1.2.3. BAŞLICA AÇIK İŞSİZLİK TÜRLERİ. 6
1.3 BEVERİDGE EĞRİSİ. 11
1.4 PHİLLİPS EĞRİSİ. 13
1.5 İŞSİZLİĞİN MALİYETİ. 14
1.5.1 İŞSİZLİĞİN SOSYAL MALİYETİ. 14
1.5.2 İŞSİZLİĞİN EKONOMİK MALİYETİ: GSYİH AÇIĞI. 15
1.6 İŞSİZLİĞİN ÖLÇÜLMESİ. 15
2. BÖLÜM
 TÜRKİYE’DE İSTİHDAM YAPISI VE İŞSİZLİK
2.1 TÜRKİYE’DE İSTİHDAM YAPISI VE GELİŞMELER.. 17
2.1.1 TÜRKİYE’DE İSTİHDAMIN SEKTÖREL DAĞILIMI. 17
2.1.2 TÜRKİYE’DE İŞTEKİ DURUMA GÖRE İSTİHDAM DAĞILIMI. 18
2.1.3 TÜRKİYE’DE İSTİHDAM EDİLENLERİN EĞİTİM DURUMUNA GÖRE DAĞILIMI  19
2.1.4 TÜRKİYEDE KAYITDIŞI İSTİHDAM... 20
2.2 TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜ YAPISI VE İŞSİZLİK.. 27
2.2.1 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN SEKTÖREL DAĞILIMI. 28
2.2.2 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN EĞİTİM DURUMUNA GÖRE DAĞILIMI. 31
2.2.3 CİNSİYET VE YAŞ GRUBUNA GÖRE İŞSİZLİK.. 34
2.2.4 İŞSİZLİK NEDENİNE GÖRE İŞSİZLİK.. 36
2.2.5 İŞ ARAMA SÜRESİNE GÖRE İŞSİZLİK.. 37
2.2.6 TÜRKİYE’DE GENÇ İŞSİZLİĞİN DURUMU.. 38
2.2.7 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİİN BÖLGELERE GÖRE DAĞILIMI. 42
2.2.8 İŞSİZLİKLE MÜCADELE YÖNTEMLERİ. 43
SONUÇ VE ÖNERİLER.. 46
KAYNAKÇA.. 48



TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Türkiye’de İstihdamın Sektörel Dağılımı………....……………………….…18
Tablo 2: Türkiye’de İstihdam Edilenlerin Yıllara Göre İşteki Durumu………….….19
Tablo 3: Türkiye’de İstihdam Edilenlerin Eğitim Durumuna Göre Dağılımı…….…20
Tablo 4: Türkiye’de Kayıt Dışı İstihdam Oranları……………….……………………24
Tablo 5: Türkiye’de Son Çalışılan İktisadi Faaliyet Koluna Göre İşsizler…………..30
Tablo 6: Türkiye’de Eğitim Durumuna Göre İşsizler (bin kişi) 1988-2006………….32
Tablo 7: Türkiye’de Eğitim Durumuna Göre İşsizler (%) 1988-2006………………..33
Tablo 8: Yaş Gruplarına Göre İşsizlik Oranları…….…………………………………34
Tablo 9: Cinsiyete Göre İşsizlik Oranları………………………………………………35
Tablo 10: İşsizlik Nedenine ve Yıllara Göre İşsizler (15+Yaş)………………………..36
Tablo 11: İş Arama Süresine Göre İşsizlik Oranları………………………….……….37
Tablo 12: Türkiye’de 15-24 Yaş Grubundaki Nüfusun İşgücü Durumu…………….40
Tablo 13: Türkiye’de 15-24 Yaş Grubundaki Nüfusun İşgücü Durumu (Erkek)…..41
Tablo 14: Türkiye’de 15-24 Yaş Grubundaki Nüfusun İşgücü Durumu (Kadın)…..42
Tablo 15: Türkiye’de Bölgelerin İşsizlik Oranları 2004-2009…………………………43

                                               ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1: Beveridge Eğrisi…………………………………………………………………12
Şekil 2: Philips Eğrisi…………………………………………………………………….14



KISALTMALAR LİSTESİ


GSYİH: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
İŞKUR: Türkiye İş Kurumu
KOBİ: Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler
KOSGEB: Küçük ve Orta Ölçekli Sanayiyi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
OECD: Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
TÜİK: Türkiye İstatistik Kurumu

GİRİŞ


İşsizlik sorunu günümüz ekonomilerinde önemli bir sorundur. Günümüz ekonomileri bu sorunu çözmek için bir takım ekonomik düzenlemelerle bu sorunu çözmeye çalışırlar. Bu çözümlemeler yapılırken işgücü piyasasının özellikleri ve işsizliğin nedenleri iyi analiz edilmelidir.

Teknolojinin değişmesi yani; insan emeğiyle yapılan işlerin artık makinalar yardımıyla yapılması, işgücü piyasasının buna ayak uyduramaması, hızla artan nüfus artışı ve ülkelerin istihdam alanları oluşturamaması işsizliğin nedenleri arasında sayılabilir.

Türkiye’de işsizlik sorunu geçmişten günümüze kadar devam eden önemli bir sorundur. Bu sorunlar; nüfus artışının hızla yükselmesi, genç nüfusun yoğun olması, kayıt dışı istihdamın önüne geçilememesi, tarımda çalışan ücretsiz aile işçileri, kalifiye eleman sorunu ve yeteri kadar istihdam alanı oluşturamaması gibi nedenlere bağlıdır.

Türkiye’de işsizliği sorununun çözümünde uygulanacak ekonomi politikaları oluşturulurken işsizliğin nedenleri, işgücü piyasasının özellikleri göz önünde bulundurulmalı ve ona göre politikalar oluşturulmalıdır.

Bu çalışmada birinci bölümde, işsizlik ve istihdamın kavramları, çeşitleri ve özellikleri, ikinci bölümde ise Türkiye’de istihdam ve işsizliğin nedenleri oranları ve çözüm yolları üzerinde durulmuştur.


BİRİNCİ BÖLÜM

1. İSTİHDAM VE İŞSİZLİK


1.1 İSTİHDAM VE İSTİHDAMLA İLGİLİ KAVRAMLAR

     İstihdam sözcüğünün karşılığı, kullanma veya çalıştırma demektir. Bu sözcük, geniş ve dar anlamda olmak üzere iki şekilde kullanılır. Geniş anlamda istihdam, bir ülkenin sahip olduğu üretim faktörlerinin (emek, toprak ve sermaye) bir yıllık süre içindeki kullanılma derecesidir. Dar anlamda istihdam, bir ülkede, bir yıllık bir süre zarfında ekonomik faaliyetlere katılacak durumda olan insan gücünün kullanılma, çalışma veya çalıştırılma derecesidir. Dar anlamda, üretime katılan faktörlerden yalnız emek (işgücü) ele alınmaktadır. İstihdam kavramı, genel olarak dar anlamda yani emek için kullanılır.
     Aktif nüfus, bir iste çalışabilecek durumda olan nüfustur. O halde istihdam, aktif nüfusun, bir ücret karşılığında çalıştırılması demektir.
     Bu tanıma göre aktif nüfus kavramı yerine çalışabilir nüfus kavramı da kullanılabilir. Yine bu tanıma göre, çocuklar, emekliler, çalışacak durumda olmayanlar vb. aktif nüfus arasında sayılmazlar. Bunun gibi, bir kazanç karşılığı olmaksızın çalışan ev hanımları ve öğrenciler de bu gruba sokulmazlar. Oysa para gibi bir ücret almadıkları halde aile içinde üretime yardım edenler de aktif nüfusa dâhil sayılırlar (Köklü, 1973: 67–68).


1.1.1 TAM İSTİHDAM

    Genel olarak işgücünün tamamının iş bulabilmesi durumuna tam istihdam denir. Tam istihdam durumunda, istihdam hacmi işgücüne eşit olmakta ve işsizlik ortadan kalkmaktadır. Bu durumda tam istihdamın bir başka tanımına ulaşırız: istihdam hacminin işgücüne eşit olduğu duruma tam istihdam denir. Günümüz ekonomilerinde iktisat politikalarını hazırlayan kurumların temel amaçlarından biri de ekonomide tam istihdam sağlamaktır. Ekonomide tam istihdamın sağlanması, iktisat politikasının temel hedeflerinden biridir (Bocutoğlu, 2011: 70).
     Tam istihdam, geniş anlamda ekonomide mevcut tüm üretim faktörlerinin kullanılması ve atıl üretim faktörünün kalmaması durumudur. Dar anlamda ise sadece emek faktörünün tam kullanılmasıdır. Tam istihdam kavramı genellikle dar anlamda kullanılmaktadır.
     Tam istihdam terimi soyut olarak açık islerle issizlerin sayısının eşitliği ya da fiyat istikrarını bozmadan işsizliğin olabildiğince azaltıldığı durum olarak da tanımlanabilir. İşsizliğin niteliğiyle açık islerin gerektirdiği nitelikler uyuşmayabileceğinden yüksek işsizlik düzeylerinde bile tam istihdamdan söz edilebilir. Gelişmiş ülkelerin çoğunda tam istihdam önemli bir ekonomik politika amacı olmasına karsın hükümetler genellikle belirli bir işsizlik oranını hedef olarak ortaya koymazlar.  Tam istihdama ulaşmış bir ekonomi, belli bir teknoloji düzeyinde üretebileceği mal ve hizmetlerin en fazlasını üretir. Bir devletin iktidarını elinde bulunduran hükümetin en büyük görevlerinden biri de ülkeyi tam istihdama ulaştıracak politikalar üreterek halkının refah düzeyini yükseltmektir.
     Tam istihdam düzeyinin sağlandığı söylenen ülkelerde bile emeğin tam olarak kullanıldığını iddia etmek mümkün değildir. Tam istihdam halinde bulundukları varsayılan kapitalist ya da sosyalist ülkelerde emeğin bir kısmı, sosyal, ekonomik ve teknik gibi çeşitli nedenlerle kullanılmamaktadır. Kullanılmayan bu emek oranı, mevcut potansiyelin %3 - %5’i kadar olabilmektedir (Köklü, 1973: 71).

1.1.2 EKSİK İSTİHDAM

      Bir ekonomide üretim faktörlerinin tamamının üretimde görev almaması, bir kısmının atıl kalması haline eksik istihdam denir. Dar anlamda ele aldığımızda ise, eksik istihdam ekonomide çalışmak istediği halde iş bulamayanların yani issizlerin olmasıdır. Bir ekonomide eksik istihdam var ise üretilen mal ve hizmet miktarı, gelebileceği en üst sınırın altında gerçekleşmektedir. Bu durum, ekonomide refah kaybının olacağını, tüketilecek mal ve hizmet miktarının azalacağını göstermektedir. Bu nedenle, eksik istihdam durumunda, milli gelir olması gereken düzeyin altında gerçekleşmektedir (Dinler, 2009: 447)


1.1.3 AŞIRI İSİHDAM

    Bir ülke ekonomisinde emeğin tamamının kullanılması halinde karşılanmamış talep varsa, o ekonomi aşırı istihdam halinde demektir. Böyle bir durumda üretim sektörü söz konusu talebin baskısı altındadır. Bu talep baskısı, kendisini yükselen fiyatlar seklinde gösterir. Bu ise enflasyon halidir (Köklü, 1973: 71).

1.2 İŞSİZLİK VE GENEL TANIMLAMALAR

1.2.1 İŞSİZLİK

    İşgücünün istihdam hacminden büyük olması durumunda işsizlik ortaya çıkmaktadır. Demek ki işsizliğin ortaya çıkabilmesi için, işgücü > istihdam hacmi olmalıdır (Bocutoğlu, 2011: 71).
     Bir ülke ekonomisinde Reel Gayri Safi Yurt içi Hâsıla (reel GSYİH)’ nın azalması durumunda üretilen mal ve hizmet miktarı da azalır. Bu durumda çalıştırılmakta olan emek miktarı da azalır. Böylece işsizlik artar. Bu durumun tam tersine Reel GSYİH arttığında, üretilen mal ve hizmet miktarında da artış olur. Dolayısıyla çalıştırılan emek miktarı artar ve işsizlik azalır. Kısaca, işsizlik reel GSYİH ile ters yönde birlikte hareket etmektedir. Yani, Reel GSYİH artınca işsizliğin azalması, Reel GSYİH azalınca işsizliğin artması söz konusudur (Ünsal, 2004: 12).

1.2.2 BAŞLICA İŞSİZLİK TÜRLERİ

1.2.2.1 GİZLİ İŞSİZLİK

  Gizli işsizlik, bir ekonomide, bir kısım insanların çalışır göründükleri halde, bunlardan bir kısmının o iş alanından çekilip çalışmaması durumunda üretimde bir azalmanın meydana gelmemesi halinde oluşan işsizliğe denilmektedir (Köklü, 1973: 76).

    Demek ki gizli işsizlik, herhangi bir üretim dalında gereğinden fazla kişinin çalışması yani bir kısım çalışanın üretime katkıda bulunmaması halinde ortaya çıkmaktadır. Gizli işsizlik en fazla tarım sektöründe görülmektedir. Az gelişmiş ülkelerde özellikle tarım kesiminde küçük aile işletmeleri bulunmaktadır. Bu işletmelerde aile fertlerinin hepsi bir is sahibi olarak görünmektedir. Oysa burada çalışanların bir kısmı işletmeyi terk etse bile üretim düzeyinde bir değişme olmaz. Bu, söz konusu kimselerin aslında üretime bir katkıda bulunmadıklarını gösterir. Dolayısıyla bunlar gizli issizdirler. Yani görünürde bir işleri olmakla birlikte, aslında üretime bir katkıda bulunmamaktadırlar.
    Genellikle az gelişmiş ülkelerde görülen gizli işsizliğin nedeni, bu ülkelerde yüksek nüfus artış oranına karsın, sermaye birikiminin yeterli olmaması ve dolayısıyla istihdam alanlarının sınırlı olmasıdır. Artan nüfusun is bulma olanaklarının sınırlı olması, tarımda ve tarım dışındaki küçük aile işletmelerinde gereğinden fazla kişinin birikmesine neden olmaktadır. Bazen üç kişinin çalışacağı bir işletmede altı, yedi kişi çalışır. İste bu yedi kişinin yedisinin de çalışır görünmesi, kimin gizli issiz olduğunu belirlemeye engel olmaktadır. Ancak, çalışanların üçü veya dördü isten ayrıldığında bile, aynı üretimi gerçekleştirmek mümkün olacaktır.
   Kırsal kesimde faaliyet gösteren gizli issizlerin sayısı bazen çok artar. Bu sebeple bu issizlerin bir kısmı, çalıştığı sektörü terk edip kentlere göç etmek zorunda kalırlar. Kentlerde is olanakları da sınırlı olduğundan, meslekleri de olmayan bu is gücü, ayakkabı boyacılığı ve seyyar satıcılık gibi verimliliği çok düşük işler bularak geçimlerini temin
etmeye çalışırlar. Verimliliği çok düşük hatta sıfır olan bu islerde çalışan işgücünü de gizli issizler sınıfına dâhil etmek gerekir (Dinler, 2009: 451).

1.2.2.2 AÇIK İŞSİZLİK

     Çalışma isteği ve gücü olup, cari ücret seviyesinde ve ayrıca kanun yahut örf ve adetle belirlenmiş çalışma saatlerinde iş aradığı halde iş bulamayanların oluşturduğu işsizliğe açık işsizlik denir. Herhangi bir işsizliğin açık işsizlik sayılabilmesi için, çalışma isteğine ve gücüne sahip olması esastır. Bu durumda çalışmak istemediği için işsiz kalan kişilerle, çalışmak istediği halde aklen ve bedenen çalışacak güce sahip olmadığı için işsiz kalan kişileri işsiz kabul edemeyiz. Çalışma isteği ve gücüne sahip olanların açık işsiz sayılabilmesi için, aynı zamanda cari (o gün için piyasada geçerli olan ) ücret ile kanun veya o yöredeki örf ve adetlere göre belirlenen günlük çalışma saatlerinde çalışmayı kabul ettikleri halde iş bulamamış olmaları gerekir. Söz gelişi cari ücretin 30 TL ve kanunla belirlenen günlük çalışma süresinin 8 saat olduğu bir örneği ele alalım. Eğer işçi bu şartları kabul ettiği halde iş bulamıyorsa açık işsiz kapsamına girer. Aksine cari ücreti beğenmeyip 40 TL isteyen veya günlük 8 saat çalışma süresini fazla görüp 6 saat çalışmak isteyen kişilerin işsiz kalması açık işsizlik sayılmaz (Bocutoğlu, 2011: 72).

1.2.2.3 İRADİ İŞSİZLİK (GÖNÜLLÜ İŞSİZLİK )

    Yetişkin kişilerin, cari ücret düzeyinde çalışma olanaklarına sahip olmalarına karsın, çeşitli nedenlerle çalışmak istemeyip, issiz duruma düşmeleri sonucunda söz konusu olan işsizliğe iradi işsizlik denir. İradi işsizliğin nedeni, kişilerin yaşamlarını devam ettirebilmeleri için güvencelerinin olması nedeniyle, isi ya da is yerini, ücret düzeyini vb. bahane ederek çalışmak istememeleridir. Bu tür iradi işsizlikte, ailede bir ya da iki kişi çalışırken, evin hanımı, evin kız ya da erkek çocuğu mevcut is olanaklarını kendilerine layık görmeyerek çalışmak istemezler. İse girmeleri halinde ise, küçük bir bahane ile islerini bırakırlar. Bu şekilde uzun zaman çalışmayan kişiler, iyice tembelleşerek, çalışma isteklerini tamamen kaybederler (Dinler, 2009: 481).

1.2.2.4 GAYRİ İRADİ İŞSİZLİK (GÖNÜLSÜZ İŞSİZLİK)

   Bir ekonomide, yetişkin kişilerin bir kısmının, cari ücret düzeyinde ve mevcut çalışma koşullarında çalışmaya razı olmalarına karşın, iş bulamamaları halinde söz konusu olan işsizliğe, gayri iradi işsizlik denir. Bu gibi işsiz kişiler, cari ücret düzeyi altında çalışmaya razı olmaları halinde iş bulabilirler. Ancak bu şekilde iş bulduklarında çalışmakta olan kişilerin işlerini ellerinden aldıklarından dolayı, ekonomideki işsizlik ortadan kalkmaz, sadece işsiz olan kişiler değişir (Dinler,2009: 481).

1.2.3. BAŞLICA AÇIK İŞSİZLİK TÜRLERİ

   Açık işsizlik türleri sırasıyla: friksiyonel işsizlik, yapısal işsizlik, konjoktürel işsizlik, mevsimlik işsizlik, ve doğal işsizliktir (Bocutoğlu, 2011: 73).

1.2.3.1 FRİKSİYONEL İŞSİZLİK

  İşgücüne yeni katılanlar gençler ile çeşitli nedenlerden dolayı mevcut işini bırakıp iş arayanların oluşturduğu işsizlik türüne friksiyonel işsizlik adı verilir. Friksiyonel işsizliğe arızı (geçici) işsizlik de denilmektedir. Aslında friksiyonel işsizlik durumunda ekonomide friksiyonel işsizlere yetecek kadar iş imkânı bulunmaktadır. Ancak friksiyonel işsizler kendilerine teklif edilen yeni işleri, eski işleri ile ve aldıkları eski ücretleri ile başka işleri karşılaştırarak beğenmezler. Friksiyonel işsizler kısa zamanda durumlarına uygun iş bulma imkânına sahip oldukları için bu işsizlik türü geçici bir işsizliktir.

   Friksiyonel işsizliğin sebebi, işgücü piyasasının iyi çalışmaması, iş arayanlarla boş iş imkânlarını kolayca birbiriyle buluşturamamasıdır. Burada işgücü piyasası ile kastedilen şey, işgücü arzı ile işgücü talebinin buluştuğu oramdır. Her ülkede %1 ile %4 arasında friksiyonel işsiz bulunması normal karşılamak gerekir ( Bocutoğlu 2011: 74).

   İş değiştiren kişilerin iş aramaları süresince işsiz durumda olmaları sonucunda söz konusu olan friksiyonel işsizliğe, aynı zamanda arama işsizliği de denilmektedir.

1.2.3.2 YAPISAL İŞSİZLİK
   Zaman içinde üretim teknolojisinde ve tüketici tercihlerinde meydana gelen değişmelerin ekonominin talep ve üretim yapısının da açtığı değişikliklere işgücünün uyum sağlayamaması sonucu ortaya çıkan işsizliğe yapısal işsizlik denir.(Bocutoğlu, 2011: 73)
   Kısa dönemli friksiyonel işsizliğin uzun dönemli versiyonu yapısal işsizlik olarak adlandırılır.(Berber, 2013: 59)
A) Üretim Teknolojisinin Değişmesi
   Bilindiği gibi üretim, emek ve sermaye başta olmak üzere üretim faktörleri yardımıyla yapılır. Üretim işlemlerinde sermayeye göre daha fazla ağırlık taşıdığı teknolojiye emek yoğun teknoloji denilmektedir. Buna karşılık emeğe göre sermayenin daha fazla ağırlık taşıdığı teknoloji de sermaye yoğun teknoloji adını almaktadır. Örnek olarak hazır giyim sektörü emek yoğun teknolojiler kullanılırken, otomotiv sektöründe sermaye yoğun teknoloji kullanılmaktadır. İktisadi büyüme ile birlikte verimliliği artırmak, kaliteyi yükseltmek, iç ve dış piyasalarda rekabet gücü kazanabilmek için, ekonomide emek yoğun teknolojiler yerine sermaye yoğun teknolojilere bırakılmalıdır. Sermaye yoğun teknoloji uygulamalarına tarım sektöründe mekanizasyon, sanayi sektöründe otomasyon adı verilmektedir. Üretim sürecinde emek yoğun teknolojilerden sermaye yoğun teknolojilere geçiş esnasında ortaya yapısal işsizlik çıkmaktadır. Tarım sektöründe pamuğun kol gücüyle toplanması yerine, makine ile toplanması pamuk toplama işiyle meşgul olanları işinden etmektedir. Benzer şekilde sanayi sektöründe el tezgâhları yerine tam otomatik dokuma tezgâhlarının tekstil üretimine uygulanması, el tezgâhında uzmanlaşan işçileri işsiz bırakmaktadır (Bocutoğlu, 2011: 73).
B)Tüketici Tercihlerinde Değişme

      Her ekonomide zaman içinde modanın da etkisiyle zevk ve tercihler, kısaca alışkanlıklarda değişmektedir. Yeni malların üretilmeye başlanması ve talep edilmesi, özellikle bu yeni malların rakibi olan bazı malların talebinde azalmaya neden olur. Bu şekilde giderek, daha az talep edilen, bir başka deyişle demode olan malları üreten sanayiler zamanla gerilemekte ve hatta ölmektedir. Bu gibi gerileyen sanayi ve mesleklerde faaliyette bulunanlar da işsiz duruma düşmektedirler ki, bu tür işsizler de yapısal işsizlik grubu içine dahil edilmektedir (Dinler, 2009: 483).

    Ekonomide değişimi önlemek söz konusu olmadığına göre yapısal işsizlikten kaçınmak neredeyse imkânsızdır. İster teknoloji değişiminden isterse tüketici tercihlerindeki değişmelerden kaynaklansın, devletin ortaya çıkan yapısal işsizler için yeni iş alanlarına uyum programı düzenlenmesi tavsiye edilmektedir.
Friksiyonel işsizlik ile yapısal işsizliğin toplamına doğal işsizlik adı verilmektedir
(Bocutoğlu 2011: 74).

1.2.3.3 MEVSİMLİK İŞSİZLİK

   Ekonominin bazı sektörlerinde işgücü talebinin yılın bazı mevsimlerine yığılması nedeniyle, işgücü talebinin düşük olduğu veya hiç olmadığı mevsimlerde ortaya çıkan işsizliğe mevsimlik işsizlik denir. Özellikle tarım ve inşaat sektörlerinde çalışanlar kış mevsiminde işsiz kalır. Çalıştıkları işin özelliği gereği mevsimlik işçiler, ne zaman işsiz kalacaklarını bildikleri için mevsimlik işsizliğin doğuracağı problemlere karşı önceden tedbir alırlar. Mevsimlik işsizlik, gelişmekte olan ülkeler için hala önemli bir işsizlik türü olmasına karşın, gelişmiş ülkeler bakımından önemli bir sorun olmaktan çıkmıştır. Çünkü tarım sektöründe çalışan nüfusun azalması tarımdaki; kış mevsiminde çalışmaya imkân veren yeni inşaat tekniklerinin gelişmesi inşaattaki; kış ve yaz turizminin birlikte geliştirilmesi de turizm sektöründeki mevsimlik işsizliği neredeyse ortadan kaldırmış bulunmaktadır. Türkiye’de mevsimlik işsizlik önemini korumakla birlikte iktisadi büyümenin etkisiyle zaman içinde gündemden düşecektir (Bocutoğlu, 2011: 74).

1.2.3.4 KONJOKTÜREL İŞSİZLİK

 Bir konjonktür devresinin daralma(resesyon) döneminde ortaya çıkan işsizliğe konjonktürel işsizlik denir (Bocutoğlu, 2011: 75).
   Sanayileşmiş ülkelerde konjonktürel işsizliğe yaygın bir şekilde rastlanılmaktadır. Ekonomide refah ve buhran dönemleri birbirini izler. İste bu dalgalanmalara konjonktür hareketleri denir. Ekonominin tam istihdama yaklaştığı, yatırımların çoğaldığı, sermaye birikiminin arttığı, paranın değer kazandığı, tüketim harcamalarının genişlediği dönemlere yüksek konjonktür denilmektedir. Aksine, yatırımların ve sermaye birikiminin azaldığı, paranın değer kaybettiği, tüketim hacminin daraldığı kredi taleplerinin zayıfladığı dönemlere de alçak konjonktür dönemi denir. Bu nedenle ekonomide meydana gelen daralma veya durgunlaşma durumunda çok sayıda insan, açıkta (issiz) kalabilir. Yani, alçak konjonktür (depresyon) dönemlerinde işgücü tam istihdam edilemez ve işsizlik ortaya çıkar. Öte yandan, girişimcilerin yatırımlarını gereğinden fazla arttırmaları halinde yani yüksek konjonktür dönemlerinde mal ve hizmet arzı, talepten fazla olabilir. Bu durumda ise ekonomi bir durgunlaşma sürecine yönelir ve işsizlik artar. Nedenleri konjonktüre bağlı olan işsizlik, konjonktürel işsizliktir (Gürler 2000: 130–131).
    2009 Global Finansal Krizi’nde konjonktürel işsizlik artmıştır. Daralma döneminin uzunluğuna göre konjonktürel işsizlik bazen iki yıla kadar sürebilir. Konjonktürel işsizlikten kurtulabilmek için bazı iktisatçılar toplam talebi artırıcı yani genişletici para politikası ile genişletici maliye politikası tavsiye etmektedirler (Bocutoğlu, 2011: 75).

1.2.3.5 DOĞAL İŞSİZLİK

    İşgücü piyasalarının doğal işleyişine bağlı olarak bir ülkede işsizliğin tamamen ortadan kaldırılması söz konusu değildir. Her ülkede olması normal kabul edilen işsizlik doğal işsizlik olarak adlandırılır. Doğal işsizlik friksiyonel işsizlik ile yapısal işsizliğin toplamına eşittir. Doğal işsizlik bir anlamda minimum işsizlik düzeyini temsil eden uzun dönem işsizlik oranıdır.
   Doğal işsizlik oranının %4 ile %6 arasında değişebileceği varsayılır. Doğal işsizlik dışında iş aayan herkesin iş bulma durumunda (doğal işsizlik dışında işsizliğin olmaması yada işsizlik oranının doğal işsizliğe eşit olması hali) ekonominin tam istihdamda olduğu kabul edilir. Bu nedenle doğal işsizlik, ‘tam istihdam oranı’ olarak da adlandırılır.
   Doğal işsizlik literatürde NAIRU (nonoccelerating inflation rate of unemploymet, enflasyonu etkilemeyen işsizlik oranı ) olarak ta zikredilmektedir. Şöyle ki:
  Eğer bir ekonomide cari işsizlik oranı, doğal işsizlik oranından küçükse bu durumda ücretlerde artış yönünde baskılanır ve enflasyon oluşur.
   Eğer cari işsizlik, doğal işsizliğe eşitse bu durumda ücretlerde ve dolasıyla enflasyonda bir değişiklik olmaz.
    Literatürde doğal işsizlik ve NAIRU’nun mikro anlamda farklı kavramlar olduğuna dikkat çekilmektedir. Doğal işsizliğin tam rekabet piyasasının işsizliği, NAIRU’nun ise eksik rekabet piyasasının işsizliği olduğu, doğal işsizliğin Freidman’ın kavramı, NAIRU’nun ise Yeni Keynesyenlerin kavramı olduğu vurgulanmaktadır (Berber, 2013: 60-61).


1.3 BEVERİDGE EĞRİSİ

  Beveridge eğrisi, işgücü-istihdam piyasasında açık iş oranı (yada sayısı) ile, işsizlik oranı (yada işsiz sayısı ) arasındaki kısa dönemdeki negatif ilişkiyi ortaya koyan eğridir. İngiliz iktisatçı W.Henry Beveridge tarafından ortaya konulmuştur (Berber, 2013: 63).
   Beveridge eğrisinin çiziminde 45°’lik bir açı oluşturan köşegen doğrusunun sağında kalan noktalarda işsizlik oranı ve sayısının açık iş oranı ve sayısından fazla; solunda kalan noktalardaysa açık iş oranı ve sayısının işsizlik oranı ve sayısından fazla olduğu görülebilmektedir. Köşegen doğrusunun bir kareye ait olması nedeniyle de köşegen üzerindeki tüm açık iş ve işsiz sayısı bileşimleri birebir eşleşmektedir. Ayrıca, doğrunun sol yukarısına doğru gidildikçe açık iş oranının artması ve işsizlik oranının azalmasıyla ekonomi konjonktürel olarak canlanmakta; sağ aşağıya doğru gidildikçe ise işsizlik oranı artışı ve açık iş oranının azalmasıyla da ekonomide konjonktürel daralma ve dolayısıyla da konjonktürel işsizlik artışı olmaktadır. (Bleakley ve Fuhrer, 1997: 3; Tiryaki, 2007: 44).
     Beveridge eğrisinin zaman içinde orijine yaklaşması veya orijinden uzaklaşması da mümkün olabilmektedir. Eğrinin orijinden uzaklaşması, açık iş oranı ve sayısı sabitken daha yüksek işsizlik oranı ve sayısını göstermekte olup, diğer taraftan işgücü piyasasındaki doğal işsizliğin artması anlamına da gelmektedir. Beveridge eğrisinin orijine doğru hareketi ise, aynı açık iş oranı ve sayısına karşılık daha düşük işsizlik oranı ve sayısını ifade etmektedir. Ayrıca bu durum, emek piyasasının daha etkin hale geldiğini ve daha düşük bir geçici ve yapısal işsizlik oranına ve dolayısıyla da daha düşük bir doğal işsizlik düzeyine ulaşıldığını da işaret etmektedir. Diğer taraftan nüfus artışı, iç ve dış göç gibi nedenlerle işgücüne katılım oranlarındaki artış doğal işsizlik oranını artırarak Beveridge eğrisini orijinden uzaklaştıracak; aksine, açık  iş-işsiz eşleşmesindeki uyumun İş Kurumu ve özel istihdam büroları başta olmak üzere işgücü piyasası aracılarınca daha etkin bir biçimde sağlanmasıyla da doğal işsizlik oranı düşecek ve Beveridge eğrisi de orijine doğru yaklaşacaktır.





Şekil-1 Beveridge eğrisi
Kaynak:(Biçerli, 2009: 431)
    Açık iş oranı ile işsizlik oranı arasında temelde ters bir ilişki vardır. Köşegen doğrunun üzerindeki noktalarda (ör: J ve K noktaları) açık iş sayısının işsiz sayısına eşit olduğu tam istihdam durumu, doğrunun üzerinde kalan kısımlarda (ör: L noktası) işgücü talebi fazlası yani ekonominin genişleme dönemi, altında kalan kısımlarda (ör: M noktası) emek arzı fazlası yani ekonominin daralma dönemini gösterilmektedir. Ekonominin tam istihdamda olduğu J gibi bir noktada bile U1 kadar işsizlik mevcuttur. Bu, yapısal ve friksiyonel işsizlik toplamından oluşan doğal işsizlik oranıdır. K noktası da tam istihdam durumundaki işsizliği ifade etmesine rağmen J noktasına göre hem açık iş hem de işsiz sayısı daha fazladır. O halde J noktasından K noktasına ya da B1 Beveridge eğrisinden B2 beveridge eğrisine kaymanın nedenleri:
   a) İşverenlerin işgücünde aradığı nitelikler ile işsizlerin sahip olduğu nitelikler arası yapısal uyumsuzluğun var olması,
  b) İşgücünün, işgücü devrinin ve işgücünün büyüme oranının artması,
  c) Friksiyonel ve yapısal işsizlikte bir artış olabilir (Biçerli, 2009: 431).

1.4 PHİLLİPS EĞRİSİ

“Ekonomideki yıllık fiyat artış oranı (fiyat artısı ücret artısını da ifade etmektedir) ile işsizlik oranı arasındaki ters yönlü ilişkiyi ifade eden eğriye Phillips Eğrisi adı verilmektedir” ( Dinler, 2003: 458).
   A.W. Phillips 1958’de yayınladığı bir makalede İngiltere’de 1861 – 1957 arasındaki işsizlik oranlarıyla parasal ücretlerin değişim oranlarını bir grafik üzerinde göstererek ithalat fiyatlarındaki olağan üstü artışların görüldüğü yıllar dışında, parasal ücretlerin değişiminin işsizlik oranı ile açıklanabileceğini savunmuştur. İşsizlik oranının düşük olduğu dönemlerde klasiklerce ileri sürüldüğü gibi işverenler arasındaki rekabet nedeniyle nitelikli işgücüne ödenen ücretler yükselmekte işsizlik oranlarının yüksek olduğu dönemlerde ise parasal ücretlerdeki değişim oranları daha düşük olmaktadır. Phillips Eğrisinin en önemli sonucu, belli bir işsizlik oranının belli bir ücret artısı oranına denk geldiği görüsünden hareketle düşük işsizlikle ve düşük enflasyon oranlarının aynı anda gerçekleşmeyeceğini öngörmesidir. Bir başka öngörüsü de yüksek enflasyonun işsizliği düşüreceğidir (Milliyet, 1991: 270).
 İşsizlik oranı ile yıllık fiyat artışları arasındaki ilişkileri Phillips eğrisi ile elde etmek mümkündür. Phillips’e göre işsizlik oranları ile fiyat değişmeleri arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Sekil 2’te görüldüğü gibi, ekonomideki yıllık fiyat artışları W5’den W3’e düşürülmek istendiğinde işsizlik düzeyi de U5’den U3’e yükselir. Dolayısıyla işsizliğin düşürülmesi yıllık fiyat artısı ile mümkün olmaktadır. İşsizlik azaltılmak istendiğinde, işsizlik oranı U3’den U6’ya düşürülerek yıllık fiyat artışlarının W3’den W6’ya yükselmesi gerekir. Bu da, işsizliği düşürmek enflasyona razı olmak demektir (Dinler, 2009: 458–459).




Şekil 2: Philips Eğrisi

Kaynak: Philips eğrisi (Dinler, 2009: 488)
      Phillips eğrisinin arkasındaki teori su şekilde izah edilebilir; Hükümetler gevşek para politikası uyguladıkları zaman Keynesyen görüşe göre ekonomik büyüme artar, işsizlik azalır. Ancak yan etki olarak enflasyon da artar. Öte yandan katı para politikası uygulandığı zaman ise kredi muslukları kapanacağı için ekonomik büyüme yavaşlar, enflasyon düşer ve işsizlik artar. Ancak özellikle 1970’li yıllarda yüksek enflasyon (ücret artısı) oranlarının yüksek işsizlik oranlarıyla birlikte yaşanır olması, enflasyon-işsizlik ilişkisinin açıklanmasında Phillips Eğrisinin bir çözümleme aracı olarak önemini yitirmesine yol açmıştır (Milliyet, 1991: 270).

1.5 İŞSİZLİĞİN MALİYETİ

  İşsizliğin, toplum üzerindeki maliyeti ‘sosyal maliyet’, genel ekonomi üzerindeki maliyeti de ‘ekonomik maliyet’ olmak üzere iki tür maliyeti söz konusudur (Berber, 2013: 64).

1.5.1 İŞSİZLİĞİN SOSYAL MALİYETİ

    İşsizlerin sosyal statülerinde ortaya çıkan zayıflamalar yada sosyal statülerin yok olması işsizliğin sosyal maliyetidir.  İş ve gelir sahibi olmayanların refah düzeylerinin düşmesi, arkadaş çevrelerinin olmaması, kendilerine değer verilmemesi yada kendilerini değersiz hissetmeleri gibi her türlü olumsuzluk ‘direk sosyal maliyetler’ dir. Bunun yanında işsizliğe bağlı olarak hırsızlık, kapkaç gibi adi suçlar, alkolizm fahişelik ya da genel yasadışı işlere yönelim ‘dolaylı sosyal maliyetlerdir’ olarak kabul edilir. Devletler sosyal maliyetleri minimize etmek amacıyla işsizlik sigortası uygulamaları yapmaktadır (Berber, 2013: 64).

1.5.2 İŞSİZLİĞİN EKONOMİK MALİYETİ: GSYİH AÇIĞI

    İşsizliğin ekonomik maliyeti, kaynaklardan (işgücü) tam olarak faydalanamaması nedeniyle üretim miktarlarının arzu edilenden düşük olmasını ifade eder. İşsizliğin ekonomik maliyeti ‘GSYİH Açığı’ ile ölçülür.
    Potansiyel GSYİH: Üretim faktörlerinin tamamının istihdam edilmesi durumunda ulaşılabilecek maksimum üretim düzeyidir. Potansiyel GSYİH durumunda ekonomi tam istihdamda varsayıldığı için bu kavram Tam İstihdam GSYİH’ sı, ya da işsizlik oranının doğal işsizliğe eşit olduğu durumdaki hasıla miktarı olduğu için Doğal GSYİH olarak da adlandırılır. Ekonomide istikrarı ifade eden bu üretim düzeyi düz bir doğru şeklinde ifade edilir. İktisadi büyüme analizlerinde ise Trend Büyüme Yolu olarak da bilinir. Trend büyüme oranı %2,25 olarak kabul edilir.
   Fiili (ya da Reel yada Gerçekleşen ) GSYİH: Ekonomide fiilen üretilen mal ve hizmet miktarına denir. Toplam talebin belirlediği bu üretim miktarı yıldan yıla değişim gösterdiği için dalgalı çizgilerle (konjonktürel dalga) ifade edilmektedir.
   Fiili GSYİH bazen potansiyelin üzerine çıkar bazen de altına düşer. Fiili hasılanın potansiyelden küçük olması ekonomide konjonktürel işsizliğin ortaya çıkması nedeniyle oluşan bir kayıptır. Bu nedenle fiili GSYİH ile Potansiyel GSYİH arasındaki fark GSYİH Açığı olarak adlandırılır (Berber, 2013: 65).

1.6 İŞSİZLİĞİN ÖLÇÜLMESİ

     Bir ülkedeki toplam nüfusun kışla, hapishane ve hastane gibi yerlerde ikamet edenler dışında kalan kısmının 15 yas üzerindeki bölümüne kurumsal olmayan sivil nüfus denir. Kurumsal olmayan sivil nüfus üç gruptan oluşur: Çalışanlar (E), issiz olan ve is arayanlar(U), issiz olan ve is aramayanlar. Kurumsal olmayan sivil nüfusun çalışanlar ve issizler toplamından oluşan kısmı, işgücü(L) diye nitelendirilir: L = E +U. Dolayısıyla da kurumsal olmayan sivil nüfusun işsiz olan ve is aramayanlar grubu, sivil nüfusun işgücünde olmayan kısmını temsil eder. Kurumsal olmayan sivil nüfusun bu grubuna, işgücünde olmayanlar denir.
        Kurumsal Olmayan Sivil Nüfus – İşgücü = İşgücünde Olmayanlar
  İşgücünün kurumsal olmayan sivil nüfusa oranı, sivil nüfusun ne kadarının çalışmak istediğini yansıtır ve kısaca işgücü katılım haddi olarak nitelendirilir” (Ünsal, 2004: 87-89).






















2. BÖLÜM

2. TÜRKİYE’DE İSTİHDAM YAPISI VE İŞSİZLİK

2.1 TÜRKİYE’DE İSTİHDAM YAPISI VE GELİŞMELER

   Türkiye’de istihdamın yapısal olarak incelenmesi, ekonominin istihdam sağlama kapasitesi ve ortaya çıkan işlerin kalitesi konusunda önemli bilgiler vermesi nedeniyle önemlidir. Türkiye’deki işgücü piyasasının yapısı, gelişmekte olan ülkelerin sahip olduğu özellikleri göstermektedir. Türkiye’de geleneksel ve modern kesim olarak ikili ve parçalanmış bir işgücü piyasası hâkimdir. Kırsal istihdam-kentsel istihdam, enformel sektör-formel sektör, tarımsal istihdam-sanayi istihdamı gibi istihdam şekillerinin karşı karşıya ve iç içe yaşanması Türkiye işgücü piyasasının en önemli özelliğidir. Kır-kent ayrımı önemlidir. Kırsal kesimde var olan sosyo-ekonomik yapı içinde işgücünün değerlendirilmesi ile yaşanan işsizliğin ve istihdam sorununun önemli bir kısmı açıklanmış olmaktadır.
    Türkiye’deki toplam istihdamın önemli bir bölümü tarım sektöründe sağlanmakla birlikte, tarımın toplam istihdam içindeki payı gerilemektedir. Tarımsal istihdamda, gizli işsizlik yaşanmaktadır ve işgücü verimliliği düşüktür. Türkiye’de “işgücü verimliliğinin düşüklüğü” yanında “yeni iş yaratmada yetersizlik” istihdamın yapısal özellikleri arasındadır. Çalışanların büyük çoğunluğu yetersiz gelir düzeyinde çalışmakta ve ücretliler istihdam edilenlerin içinde düşük bir oranı oluşturmaktadır. Kayıtsız olarak çalışanların oranları ise yüksektir (Ceylan, Berlin, 1999: 106).

2.1.1 TÜRKİYE’DE İSTİHDAMIN SEKTÖREL DAĞILIMI

      İstihdamın sektörel dağılımı ülkelerin gelişmişlik düzeyleri hakkında bilgi vermektedir. Gelişmiş ülkelerde tarımın payı oldukça düşük olup en yüksek pay sanayi sektöründedir. Geçiş süreci yaşayan ülkelerde ise tarım sektörünün payı azalırken sanayi sektörünün payının artması beklenir. Türkiye’de 2000-2010 dönemindeki istihdamın sektörel dağılımı Tablo 1’de görülmektedir. Ancak tabloda görüldüğü gibi Türkiye’de bu süreç beklenildiği gibi gerçekleşmemiştir. Tarım sektörünün payı hala olması gerekenden yüksek seyrederken, sanayi sektöründe anlamlı bir artış yaşanmamıştır. Sanayi sektöründe yeterince istihdam yaratılamaması sonucu hizmet sektörünün kontrolsüz bir şekilde artarak son yıllarda %50’lere ulaşmıştır.
Tablo 1: Türkiye’de İstihdamın Sektörel Dağılımı


Kaynak: Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, Şansel Özpınar

   Tarımda istihdam gerilerken sanayi ve hizmetler kesiminde yeni, verimli, formel istihdam olanakları artırılamamıştır. Dolayısıyla bu yapısal dönüşüm, kırsal yoksulluk, enformel istihdam, artan gelir eşitsizliği ve kentsel alanlarda artan sosyal dışlanmayı beraberinde getirmiştir (Sapancalı, 2008: 12).

2.1.2 TÜRKİYE’DE İŞTEKİ DURUMA GÖRE İSTİHDAM DAĞILIMI

  Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri hakkında bilgi veren bir konu da istihdam edilenlerin işteki durumudur. Gelişmiş ülkelerde en büyük payı ücretli ve maaşlı kesim oluşturmaktadır. Buna göre ekonomik gelişmeyle birlikte ücretli kesimin payının artması, kendi hesabına çalışanların ve ücretsiz aile işçilerinin payının azalması beklenmektedir (Uyar, 2005: 62). Türkiye’de istihdam edilenlerin işteki durumu Tablo 2’teki gibidir.


Tablo 2: Türkiye’de İstihdam Edilenlerin Yıllara Göre İşteki Durumu


Kaynak:   Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, Şansel Özpınar

   Türkiye’de istihdam edilenler içinde en yüksek pay ücretli ve maaşlı kesime aittir. İşveren ve kendi hesabına çalışanların payı azalmakla birlikte önemli bir değişiklik yaşanmamıştır. Buradaki en olumlu gelişme ücretsiz aile işçisi sayısındaki azalmadır. Ancak yine de bu oran olması gerekenden yüksektir. Zira bu oran tarım sektöründe bulunan gizli işsiz depolarının varlığını da gözler önüne sermektedir. Ayrıca ücretli ve maaşlı grubun sayısının artması da sosyal güvenceye sahip olanların sayısının da giderek arttığını göstermesi açısında olumlu bir gelişmedir (Eren, 2010: 55).

   2.1.3 TÜRKİYE’DE İSTİHDAM EDİLENLERİN EĞİTİM DURUMUNA GÖRE DAĞILIMI

  Türkiye’de istihdam edilenlerin eğitim durumlarına baktığımızda en az payın okuryazar olmayanlara ait olduğunu ve oranının %4’lere kadar indiğini görmekteyiz. Bu durum okur-yazar olmayan kesimin istihdamdan yavaş yavaş dışlandığını göstermektedir. Buna karşın lise altı eğitimlilerin payı oldukça yüksek olup istihdamda en yüksek paya sahip olan gruptur. Eğitimli grupların payı ise yıllar itibariyle bir artış göstermekte yalnız bunun yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Eğitimli işgücü, hala istihdamda yer almakta zorlanmaktadır.
Tablo 3. Türkiye’de İstihdam Edilenlerin Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı


 Kaynak: Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, Şansel Özpınar

2.1.4 TÜRKİYEDE KAYITDIŞI İSTİHDAM

    Kayıt dışı istihdam, sosyal güvenlik açısından “niteliği itibariyle yasal işlerde çalışarak istihdama katılan kişilerin, çalışmalarının gün veya ücret olarak ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına hiç bildirilmemesi ya da eksik bildirilmesi” olarak tanımlanabilir.

3 türlü kayıt dışı çalışma söz konusudur:
- Çalışanların Sosyal Güvenlik Kurumuna hiç bildirilmemesi,
- Çalışma gün sayılarının eksik bildirilmesi,
- Sigorta primine esas kazanç tutarlarının eksik bildirilmesidir.

Kayıt dışı istihdama neden olan etkenler;
- Mali ve ekonomik nedenler
- Hukuki nedenler,
- Yönetsel nedenler,
- Sosyal ve kültürel nedenler,
olarak dört ana başlıkta ele alınabilir.

Türkiye’de;
- Tarım sektörü,
- İnşaat sektörü,
- Küçük çaplı işletmelerde,
- Geçici ve mevsimlik işlerde,
Kayıt dışılığın diğer sektör ve işletmelere göre daha yoğun olduğu görülmektedir.

Türkiye’de kayıt dışılığın en fazla görüldüğü gruplar;
- İşsizler.
- Eğitim Seviyesi Düşük (Vasıfsız) Kişiler.
- Çocuk İşçiler,
- Yabancı Kaçak İşçiler,
- Emekliler,
- Serbest Çalışanlar,
Olarak görülmekte, ayrıca, kişisel bazda da en fazla 18-25 yaş ve 60+ yaş grupları ile okuma yazma bilmeyenler ile okuma yazma-bilen fakat okul bitirmeyenlerde görülmektedir (http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/kayitDisi/kayitdisi_istihdam).

2.4.1.2 KAYIT DIŞILIĞIN OLUMSUZ SONUÇLARI

A)Çalışanlar Açısından
- Kısa vadede sağlık yardımından, analık sigortasından, hastalık sigortasından ve iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanamama,
- Uzun vadede yaşlılık, malullük ve ölüm sigortalarından yararlanamama,
- Gelir sahibi olunamaması nedeniyle toplumsal hayatta sıkıntılar yaşama.
B) İşverenler Açısından
- Kayıtlı işçi çalıştıran firmalarla kayıtsız işçi çalıştıranlar arasında haksız rekabet ortaya çıkması,
- Yeterli ölçek büyüklüğüne ulaşamamakta ve ölçek ekonomilerinden yararlanamadıklarından maliyetleri yükselmesi,
- Kendini güvende hissetmeyen mutsuz isçilerin verimsiz çalışmaları nedeniyle verimlilikleri düşük olmasıdır.
C) Devlet Açısından
- Büyük oranda vergi ve prim kaybı ortaya çıkmakta, bu da sosyal güvelik ve bütçe açığına neden olması,
- Sosyal güvenlik sisteminde aktif/pasif dengesi bozulmakta ve sistem finansal açıdan tıkanması,
- Gelir elde etmeyen vatandaşlara yönelik yapılan primsiz ödemelerin artması.
   Kayıt dışı istihdamla mücadelede öngörülen politikalar:
   Kayıt dışı istihdam, ülkelerin mevcut sosyo-ekonomik yapılarıyla ilgilidir. Kayıt dışı istihdamın bir anda önlenmesi ve azaltılması mümkün değildir. Uzun vadede ortadan kaldırılacak (en aza indirilecek) bir olgu olan kayıt dışı istihdam ancak bir plan ve program çerçevesinde kontrol altına alınabilir.
   Diğer yandan, istihdama ilişkin mali yüklerin azaltılması ve bürokratik işlemlerin azaltılması ile Kayıt dışı istihdamla mücadele çalışmalarında uygulanması gereken bir diğer önemli strateji; kurallara uyma konusunda isteksizlikleri gidermek ve kayıt dışı istihdam eden işletmeleri kayıtlı sisteme zorlamaktır. Bunun için;
    - Denetimin etkinleştirilmesi,
- Kamu kurum ve kuruluşları arasında koordinasyonun artırılması,
- Cezaların caydırıcı olmaları,
Sağlanmalıdır.
   Kayıt dışı istihdamla mücadele kapsamında bir diğer önemli strateji sosyal diyalogdur. Bu konuda kamu yetkilileri, işçiler ve işverenler arasında ekonomik ve sosyal politikaya ilişkin tarafların ortak ilgi alanına giren konular üzerinde her türlü müzakere ve görüş alışverişi yapılmalıdır.
    Ayrıca, İş gücünün mesleki eğitimi, beceri kazandırma, mesleki rehberlik, kariyer danışmanlığı, iş kurmaya destek sağlama ve mesleki rehabilitasyon tedbirlerini içermektedir. Burada temel hedefi; istihdam edilebilirliği artırmak için işsizlere iş arama konusunda yardım ve mesleki eğitim sağlamaktır.
Yine, kayıt dışı istihdamın önlenmesi ve azaltılabilmesi için sigortasız çalışmanın olumsuzlukları konusunda halkın ve kayıt dışı çalışanların bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
   İşsizlik, enflasyon ve yoksulluk, kayıt dışı istihdama neden olan en temel sorunlardan bir kaçıdır. İşsizlik ve enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde, kayıt dışı istihdam da yüksektir. Günümüzde sosyal güvenlik sisteminin iyi yönetildiği gelişmiş ülkelerde bile sosyal güvenlik sistemlerinde daha iyi hizmet vermek amacıyla değişikliklere gidilmektedir. Devletin verdiği hizmetlerden memnuniyetin yüksek olması çalışanların kayıtlı olmalarına etki edebilmektedir.








Tablo 4: Türkiye’de Kayıt Dışı İstihdam


Kaynak:(http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/kayitDisi/kayitdisi_istihdam/kdisiOranlari)

1.2.4.2 KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA İLGİLİ YAPLAN ÇALIŞMALAR

    Türkiye’de toplam istihdam, TÜİK’in en güncel rakamları baz alındığında 2010/Ağustos dönemi itibariyle 23 milyon civarındadır. Bilindiği üzere, Hükümetimiz tarafından 2008-2009 yılları “Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele” yılı ilan edilmiş, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının koordinasyonunda tüm Bakanlık ve diğer Kurumların birimleri ile toplantılar yapılarak “Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Stratejisi” belirlenerek Bakanlar Kuruluna sunulmuş ve kamuoyu ile paylaşımı sağlanmıştır. Kurumumuzca da bu strateji kapsamında çalışmalar devam ettirilmektedir.
   Diğer taraftan tüm hükümleri 2008 yılı Ekim ayı itibariyle yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda kayıt dışı istihdamın önlenmesi konusunda önemli hükümler getirilmiştir.
Şöyle ki;
- Ücretlerin bankalara yatırılması zorunluluğu getirilmiştir. “Ücret, Prim, İkramiye ve Bu Nitelikteki Her Türlü İstihkakın Bankalar Aracılığıyla Ödenmesine Dair Yönetmelik” hükümleri çerçevesinde, 10 un üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde ücretlerin bankalar vasıtasıyla ödenmesi öngörülmüştür..
- Kendi nam ve hesabına çalışanların (tarım da dahil) sigortalılıklarının bildiriminin, faaliyetleri ile ilgili kayıt ve tescilleri yapılan vergi dairesi ve meslek kuruluşlarınca yapılması zorunluluğu getirilmiştir.
- Kayıt dışı istihdam konusunda yapılan denetimlerde caydırıcılık sağlaması için uygulanan idari para cezaları artırılmıştır.
- Esnek çalışanların kayıt altına alınması için düzenlemeler yapılmıştır.
- İsteğe  bağlı  sigortaya  müracaat  ve  devam  şartları kolaylaştırılarak , daha fazla kişinin kayıt altına alınması, bunların genel sağlık sigortası kapsamına alınmaları  ve dolayısıyla sisteme dahil edilmeleri, dolayısıyla kayıt dışı istihdamın önlenmesi amaçlanmıştır.
- Tarımsal faaliyetlerde bulunanların sisteme dâhil edilmesine yönelik olarak,  sigortalılık için prime esas kazançları ve ödeyecekleri prim miktarlarının 15 yıla yayılacak şekilde kademeli olarak, artırılması öngörülerek, daha fazla kişinin sisteme dahil edilmesi öngörülmüş ve bunların genel sağlık sigortası kapsamına alınmaları da sağlanarak sigortalılıkları özendirilmiştir.
- Kanunun 8 inci maddesinin yedinci fıkrası hükümlerine istinaden; bankalar ve kamu kurum ve kuruluşlarına işlem yaptığı kişilerin sigortalılık bakımından tescilli olup olmadığını kontrol etme yükümlülüğü getirilmiştir. Söz konusu madde hükmüne istinaden, 28/9/2008 tarihli ve 27011 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5510 Sayılı Kanunun 8 inci Maddesinin Yedinci Fıkrasının Uygulanması Hakkındaki Tebliğ gereğince, 2008 yılı Ekim ayından itibaren bankalar ve kamu idarelerine işlem yaptıkları kişilerin “kimlik ve mesleki” bilgilerinin de zorunlu olarak alınarak Kurumumuza bildirimleri sağlanmıştır.
- Kanunun 59 uncu maddesinin yedinci fıkrası gereğince, 27.9.2008 tarihli ve 27010 sayılı Kamu İdarelerinin Denetim Elamanlarınca Yapılan Tespitler Hakkında Yönetmelik çıkarılarak, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca yapılan sigortalılık tespitlerine ilişkin tutanak ve raporların değerlendirilmesi yapılmaktadır.
- 2010 yılı Mayıs ayından itibaren Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığından yoklama fişleri alınarak, fişlerde kayıtlı olanların Kurumumuza kayıtlı olup olmadıklarının kontrolü yapılmaya başlanmıştır.
- Kayıt dışı istihdamın önlenmesi çalışmaları kapsamında taşra birimlerinde “Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Servisi” kurulmuştur.
- Kurumumuzca kayıt dışı istihdamın önlenmesine yönelik rehberlik ve teftiş faaliyetlerine ağırlık verilmiştir.
- Taşra birimlerimizde denetim yapma ve istihdam edilmek üzere sosyal güvenlik kontrol memuru sayısı artırılmış, ayrıca 6111 sayılı Kanunla sosyal güvenlik denetmenliği unvan ve kadrosu ihdas edilmiştir.
Bu çalışmalar dışında;
 Sağlık Bakanlığı ile yapılan çalışmalar sonucunda; belli sektörlerde çalışanların tabi tutulduğu portör muayene listelerine  “T.C Kimlik numaralarının da eklenerek listelerin Kurumumuza gönderilmesi konusunda Sağlık Bakanlığınca Sağlık İl Müdürlüklerine talimat verilmiş ve 2008 yılı Mayıs ayından itibaren Sağlık İl Müdürlüklerinden portör muayene listeleri alınarak sigortalılık kontrolü yapılmaya başlanmıştır.
    Diğer taraftan, 2008 yılı Mayıs ayından itibaren faaliyete geçirilmiş olup, ALO 170 İhbar Hattı ile özellikle kayıt dışı istihdam konusunda gelen ihbar ve şikâyetlerin zamanında ilgili birimlere elektronik ortamda ulaştırılması ve gerekli işlemlerin yapılması sağlanmıştır.
   Ayrıca, kayıt dışı istihdamla mücadele çalışmaları çerçevesinde, kayıt dışı olarak tespit edilen kişilerin uyruklarına bakılmaksızın gerekli işlemler yapılmakta, Türk vatandaşı olmayan yabancı uyrukluların çalışma izinlerinin olup olmadığının tespiti için Çalışma Bölge Müdürlüklerine bildirilmektedir.
(http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/kayitDisi/kayitdisi_istihdam/yapilan_calismalar)

2.2 TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜ YAPISI VE İŞSİZLİK

     Türkiye’de işsizliğin genel perspektifi acısından üçlü bir sınıflamaya gitmek mümkündür. Bunlardan ilki geleneksel tarım sektörüdür. Burada işgücünün % 45'lere varan kısmı, esas itibariyle aile işletmelerine dayalı üretim yapan, küçük ölçekli, kadın istihdam eden, yoğun şekilde "ücretsiz aile yardımcıları" kullanan, mevsimlik dalgalanmalara tabi bir istihdamı sürdürmektedir. Bu işgücünde önemli oranda "fazlalık" mevcuttur ve bu fazlalık "kaldırılamaz" niteliktedir. "Görülemez ve görülebilir eksik istihdam" büyük bir yoğunluğa varmaktadır (Ekin, 2003: 14). İşsizliği, daha çok hızlı nüfus artışı, genç nüfusun payının yüksekliği gibi demografik unsurlarla ilişkilendirebiliriz. Bunun yanı sıra, iç göç ve kentleşmeyle birlikte ortaya çıkan eğitim ve bölgesel dengesizlik eğilimleri de işsizliği arttırmaktadır. Türkiye gibi geçiş sürecini yaşayan bir ekonomide, piyasa ekonomisi mantığının rekabet kavramı ile desteklenememesi, özel sektör yatırım seviyesinin yetersizliği gibi nedenler işsizliğin yapısal bir sorun olarak ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
     Ülkemizde işgücü piyasasındaki gelişmelere genel olarak baktığımızda, işgücüne katılma oranı yükselmekte, istihdam oranı artış trendine girmekte, işsizlik oranı 2011’de tek haneli rakama düşmekle birlikte 2000 yılındaki düzeyinin üzerinde seyretmekte, tarım dışı işsizlik oranı 2008-2009 küresel krizinde zirve yaptıktan sonra azalış trendine girmektedir (Demircan, 2012: 6).
      Türkiye’de işgücüne katılma oranları OECD ortalamasının oldukça altındadır. OECD ülkelerinde ortalama işgücüne katılma oranı % 68-70 düzeyinde iken, Türkiye’de iş gücüne katılma oranları giderek düşmekte ve bu oranların 1994-2004 dönemi ortalaması % 51 olmaktadır. Türkiye’de işgücüne katılma oranını düşüren ve böylece işsizlik oranlarının düşük çıkmasına yol açan bir diğer faktör de, işsizlik tanımının, iş bulma ümidini kaybettiği için iş aramayan, fakat iş olsa çalışmaya hazır olan “iş aramayıp işbaşı yapmaya hazır” kişileri kapsamamasıdır. İş bulma ümidi olmadığı için iş aramayıp, işbaşı yapmaya hazır olanların oranının, işsizlik oranına göre oldukça yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de işsizliğin analizi ve özelliklerinin ortaya konması, işsizliği önleyecek politikaların geliştirilmesi için gereklidir ( Bozdağlıoğlu, 2008: 83).

2.2.1 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN SEKTÖREL DAĞILIMI

    Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkiye’deki işsizlik oranlarının genelde  %2–4 arasında seyretmesi, işsizliğin bir sorun olarak görülmemesi sonucunu doğurmuştur. 1949 ile 1952 yıllarındaki işsizlik oranı ise % 2 seviyesinin altına inmiştir. 1960’lı yılların ilk yarısından sonra düşük olan işsizlik oranları artış trendine geçerek 1978 yılında %10,1’e seviyelerine yükselmiştir. 1970’lerin sonlarında ekonomide enflasyon oranlarındaki artış, dış ticaret açıklarının fazlalık, isteklere tam anlamıyla cevap veremeyen ithal ikameci sanayileşme politikası ve sanayide düşen kapasite kullanım oranları gibi önemli sorunlar işsizlik oranlarının yükselmesinde etkili olmuşlardır. 1980 yılında izlenen istikrar politikalarıyla ekonomik dengelerde nispi düzelmeler sağlanmış olsa da işsizlik oranı ancak %7-8’ler seviyelerine gerileyebilmiştir (Biçerli, 2004: 255-256).
    1980’li yıllardan 2001 yılına kadar işsizlik oranları tek haneli rakamlar iken, 2001 yılından sonra işsizlik oranları çift haneli rakamlara yükselmiştir.  Ülke ekonomilerinde her sektör aynı işsizlik oranına sahip değildir. İşsizlik oranlarının sektörler arası farklılaşması dünya ekonomik konjonktürü ve ülke hükümetlerinin uyguladığı ekonomi politikalarının etkileri ile şekillenmektedir. Tablo 5’de Türkiye’de son çalışılan iktisadi faaliyet kollarına göre işsiz miktarları verilmiştir.  Tabloya baktığımızda işsizliğin sektörel dağılımında büyük bir çoğunluğun sanayi ve hizmetler sektörlerinde toplandığını görmek mümkündür.  Daha önce hiçbir yerde çalışamamış (A) olanların miktarına bakıldığında yıllar içerisinde sistemli ve düzenli olmasa da bir düşüşün olduğu görülmektedir. Daha önce çalışmamış olanlar 1988 yılı itibariyle 1 milyon 250 kişi olarak belirlenirken, bu miktar 2006 yılında 490 bin kişiye düşmüştür.  Tüm sektörlerde işsiz miktarı genelde artış gösterirken, özellikle sürekli artış içerisinde olanlar imalat sanayi ( D ), inşaat ve bayındırlık işleri ( F ), Toptan ve perakende, ticaret, lokanta ve oteller ( G ) sektörlerinde faaliyet gösteren kişilerdir. Tarım, ormancılık, avcılık ve balıkçılık ( B ) alanında ise yıllar itibari ile dengesiz bir dağılım görülmektedir. 1988 yılında rakam 38 bin kişi iken, zaman çerisinde 247 bin kişi seviyelerine kadar yükselmiş olduğunu görmek de, 77 bin kişi seviyelerini görmek de mümkündür. Ayrıca, işsizliğin sektörel dağılımında büyük bir çoğunluğun sanayi ve hizmetler sektörlerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Sanayi sektöründeki işsizliğin yükselme eğiliminde olmasının nedenleri arasında nüfus artış hızı ve diğer iktisadi faaliyet kollarından sanayi iktisadi koluna olan geçişler gelmektedir. İşsizliğin en çok görüldüğü sanayi kolu imalat sanayidir. İmalat sanayideki işsiz sayısı 1988 yılında 93 bin kişi iken, bu miktar 1994 yılına kadar artış göstermiş ve 280 bin kişiye yükselmiş,1995 yılında ise 233 bin kişiye gerilemiştir. Bu gerileme 1997 yılına kadar sürmüş fakat 1998’de 258 bin kişi, 1999’da ise 366 bin kişiyi bulmuştur. 2000 yılında tekrar düşüşe geçen imalat sanayideki işsizlik sayısı, 2001 yılında krizinde etkisiyle 416 bin kişiye yükselmiştir. Kriz dönemlerinde işsizliğin en çok görüldüğü iktisadi faaliyet kolu olan imalat sanayisinde üretimlerin durma noktasına gelmesi ve işletmelerin çalışan sayısını düşürmesi bu faaliyet kolunda işsiz sayısını arttırmaktadır. 2002 yılında ise imalat sanayide işsiz sayısı artarak 513 bin kişiye yükselmiştir. Dolayısıyla, 2001 Bankacılık Krizinin etkilerinin 2002 yılsonuna kadar etkisini gösterdiğini ifade edebiliriz. 2002 yılından sonraki dönemlerde ise bu sayının düşme eğilimine girdiğini fakat önceki değerlerine gerilemediği de görülmektedir. 2006 yılına gelindiğinde imalat sanayideki işsizlik sayısı 480 bin kişi olarak gerçekleşmiştir. 2001 krizinin ortaya çıkardığı işsizlikten en çok etkilenen diğer bir alan ise inşaat sektörüdür. 1988 yılında inşaat ve bayındırlık işlerindeki işsiz sayısı 65 bin kişi iken, bu miktar 2001 yılında 311 bin kişiye, 2006 yılında ise 332 bin kişiye yükselmiştir. Hizmetler sektörünün diğer alt sektörü olan, toplum hizmetleri, ulaştırma, mali kuruluşlar ve ticaret sektörleri de Tablo 5’de görüldüğü gibi sürekli yükseliş eğilimi içerisindedir. Toptan perakende, ticaret, lokanta ve oteller işletmeciliğinde artışların oluştuğu gözlemlenmektedir. 1988 yılında 84 bin kişi olan işsiz miktarı, 2006 yılına gelindiğinde 514 bin kişiye yükselmiştir. Ulaştırma, haberleşme ve depolama faaliyet kolunda ise işsiz miktarı 1988 yılında 28 bin kişi iken, 2006 yılında 115 bin kişiye ulaşmıştır. Mali kurumlar, sigorta, taşınmaz mallara ait işler ve kurumlarda ise işsiz miktarı 1988 yılında 20 bin kişi iken bu miktar 2002 yılında 102 bin kişiye yükselmiş, 2006 yılında ise 98 bin kişiye gerilemiştir (Bekiroğlu, 2004: 154-155).

Tablo 5: Türkiye’de Son Çalışılan İktisadi Faaliyet Kollarına Göre İşsizler ( bin kişi)1988–2006

Kaynak: Cemil Bekiroğlu Yüksek Lisans Tezi
A:Daha önce çalışmamış olanlar,
B:Tarım, ormancılık, avcılık ve balıkçılık,
C:Madencilik ve taş ocakçılığı,
D:İmalat sanayi,
E:Elektrik, gaz ve su,
F:İnşaat ve bayındırlık işleri,
G:Toptan ve perakende ticaret, lokanta ve oteller.
H:Ulaştırma, haberleşme ve depolama,
I:Mali kurumlar, sigorta, taşınmaz mallara ait işler ve kurumları, yardımcı iş hizmetleri,
İ:Toplum Hizmetleri, sosyal ve kişisel hizmetler

2.2.2 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN EĞİTİM DURUMUNA GÖRE DAĞILIMI

    Eğitim ve işsizlik arasındaki ilişki son derece önemli bir konudur. Son yıllarda yapılan teorik ve ampirik çalışmalarda, eğitim düzeyi arttıkça işsizliğin azalacağı vurgulanmaktadır. Türkiye’de de işsizliğin yapısal boyutlarını açıklayabilmek için mevcut işsizlerin eğitim düzeyinin incelenmesi faydalı olacaktır. Nitekim işsiz nüfusun eğitim düzeyinin belirlenmesi, işsizliğin nedenlerini ortaya koymak açısından etkilidir.           Tablo 6’da Türkiye’de eğitim durumuna göre işsiz miktarları verilmiştir. Tabloya genel olarak bakıldığında, işsiz kişi sayının en fazla lise altı eğitimli nüfus içerisinde olduğunu görmekteyiz. 1988 yılında toplam 1 milyon 679 bin kişi olan işsiz sayısında 171 bin kişinin okur-yazar olmadığını ( A ), 1 milyon 77 bin kişinin lise altı eğitimli olduğunu ( B ), 353 bin kişinin lise ve dengi meslek eğitimli olduğunu ( C ), 78 bin kişinin ise yüksek öğretimli olduğunu ( D ) görmekteyiz. Zaman içerisinde okuryazar olmayanların işgücü piyasasından çekildiği ve diğer eğitimli nüfusta da işsiz miktarının arttığı görülmektedir. 2008 toplam işsiz sayısının 3 milyon 299 bin kişiye ulaştığı ve miktar içerisinde 76 bin kişinin okur-yazar olmadığı, 1 milyon 823 bin kişinin lise altı eğitimli nüfus olduğu, 885 bin kişinin lise ve dengi meslek eğitimli nüfusun oluşturduğunu, 515 bin kişinin ise yüksek öğretimli olduğunu görmek mümkündür.
   Tablo 7’de Türkiye’de eğitim durumuna göre işsizler oransal olarak gösterilmiştir. Tabloya genel olarak baktığımızda, eğitim düzeyinin artmasıyla işsizliğin azalması arasında doğru orantılı bir ilişki mevcuttur. Ancak hemen belirtmek gerekir ki Türkiye’de eğitimi yüksek işsizlerin oranı artış içerisindedir. 1988 yılında % 64.14 oranındaki lise altı eğitimli işsizlerin oranı 2008 yılında % 57.67 oranına gerilerken, 1988 yılında %21.02 olan lise ve dengi meslek eğitimli işsizlerin oranı 2008 yılında %26’ya, 1988 yılında %4.64 olan yüksek öğretimli işsizlerin oranı ise 2008 yılında %13.86 düzeylerine ulaşmıştır. Türkiye’de eğitim sisteminin gelecek yıllar iyi analiz edilip konjonktürlere uygun olarak hazırlanması gerekmektedir. Aksi halde eğitimli nüfus ülke ekonomisince kullanılamayacak ve atıl kalacaktır. (Bekiroğlu, 2010: 157)


Tablo: 6 Türkiye’de Eğitim Durumuna Göre İşsizler ( bin kişi ) 1988–2009

Kaynak: Cemil Bekiroğlu Yüksek Lisans Tezi
A:Okur-Yazar olmayan işsiz miktarı,  
B:Lise altı eğitimli işsiz miktarı,  
C:Lise ve dengi meslek eğitimli işsiz miktarı. 
D:Yüksek Öğretimli işsiz miktarı


Tablo 7: Türkiye’de Eğitim Durumuna Göre İşsizler ( % ) 1988–2009


Kaynak: Cemil Bekiroğlu Yüksek Lisans Tezi
 A:Okur-Yazar olmayan işsiz miktarı,
B:Lise altı eğitimli işsiz miktarı,
C:Lise ve dengi meslek eğitimli İşsiz miktarı.
D:Yüksek Öğretimli işsiz miktar


2.2.3 CİNSİYET VE YAŞ GRUBUNA GÖRE İŞSİZLİK

   Yaş gruplarına göre işsizlik oranlarında en yüksek işsizlik oranının gözlendiği yaş grupları 15-19 ve 20-24 arası yaş gruplarıdır. En düşük işsizlik oranının olduğu yaş grubu ise 65+ yaş grubudur. Bu görünüm normal bir görünüm olup, ülkenin nüfus yaş gruplarına dağılımıyla uyumludur. Ayrıca, bu gösterge emek piyasası politikalarının nereye odaklanması gerektiği, gençlerin işgücü piyasasına girişinin kolaylaştırılmasına yönelik politikalar üretilmesi gibi konular bakımından büyük önem taşımaktadır (Demircan, 2012: 16).
Tablo 8: Yaş Gruplarına Göre İşsizlik Oranları (15+ Yaş)

Kaynak: Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari bilimler Dergisi, Cahit Akdemir



Tablo 9: Cinsiyete Göre İşsizlik



Kaynak: Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari bilimler Dergisi, Cahit Akdemir
   Tablo 9’a baktığımız zaman cinsiyet durumuna göre uzun dönemde kadın işsizliğinin uzun dönem erkek işsizliğine göre her zaman daha fazla olduğunu görmekteyiz. Bu farkın ortalama %10,5 olduğunu görmekteyiz. İş gücüne katılımda ise kadın oranın nerdeyse dörtte bir oranında olduğunu görmekteyiz (Aydemir,2013:124).

2.2.4 İŞSİZLİK NEDENİNE GÖRE İŞSİZLİK

İşsizlik nedenine göre işsizlikte 781 bin ile çoğunluğu oluşturan geçici bir işte çalışıp işten ayrılanlar mevcuttur. Bir diğer dikkat çeken veri ise emekli olanlarda 2000 yılından itibaren hızlı bir artışın yaşanmasıdır.(Aydemir, 2013: 126)


Tablo 10: İşsizlik nedenine ve yıllara göre işsizler (Bin) ( 15 + yaş )


Kaynak: Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari bilimler Dergisi, Cahit Akdemir

2.2.5 İŞ ARAMA SÜRESİNE GÖRE İŞSİZLİK

   Türkiye’de iş arama sürelerinin genel olarak uzun olduğu görülmektedir. 2000 yılında 1 yıl ve daha uzun süreli işsiz olanların sayısı 358 bin iken, 2001 finansal krizi sonrasında artış eğilimine girerek 2004 yıllında 960 bine çıkmıştır. Türkiye’ de toplam işsiz sayısının yarısından fazla miktarda iş bulma ümidini kaybettiği için iş aramayan ve dolayısıyla tanım gereği işsiz sayılmayan insan kitlesi bulunmaktadır. İş bulma ümidi olmadığı
için iş aramayan ama çalışmaya hazır olanları da dikkate alırsak, uzun süreli işsizliğin boyutları daha iyi anlaşılır. Buradan hareketle Türkiye’de işsizliğin kronikleştiğini söyleyebiliriz. Kronik işsizlik olan ülkelerde, iş bulamama endişesiyle iş aramaktan vazgeçen işsizler “işsiz” tarifi dışında tutulmaktadır. Oysa bunların da işsiz grubu içinde değerlendirilmeleri gerekir.
Tablo 11: İş Arama Süresine Göre İşsizlik

Kaynak: Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari bilimler Dergisi, Cahit Akdemir

2.2.6 TÜRKİYE’DE GENÇ İŞSİZLİĞİN DURUMU

   İşsizlik sorununun, çalışma çağındaki tüm yaş gruplarını etkilemesine karşın toplumun en etkin ve enerjik kesimini olan genç nüfus arasında yaygın olarak görülmesi işsizlik sorununa yeni bir boyut kazandırmaktadır.
    Türkiye’de toplam işsiz miktarının yaklaşık üçte birini 15–24 yaş grubu nüfus oluşturmaktadır. Ülke ekonomisinin genç nüfusunu kullanamadığını ve bu nüfusun atıl kaldığını ifade etmek mümkündür.
      Türkiye’de genç nüfus işsizliği, ülkenin ekonomik, demografik ve yapısal faktörlerine bağlanmaktadır. Ayrıca işgücü piyasalarında, gençlerin yetişkinlere göre rekabet güçlerinin zayıf olması da diğer bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok ülkede yetişkinler, iş güvenliği mevzuatı, toplu sözleşme ve geleneksel personel uygulamaları ile korunurken gençlere bu tarz bir korunma hakkı verilmemektedir.
      Diğer taraftan gençlerin işgücü piyasalarına girmeleri de ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Firmaların işe yeni işçi almada veya istihdamın devamında gençler yerine genellikle uzmanlaşmış, erkekler açısından askerliğini yapmış, yetişkin ve deneyimli işçileri tercih etmeleri de gençlerin işgücü piyasalarına girmelerini zorlaştırmaktadır. Gençlerin işsizliğinde etkili olan bir diğer önemli faktör de, iş hayatına hazırlanmada eğitim sistemlerinin yeterince elverişli bir yapıya sahip olmamasıdır. Bu negatif durum, ülke ekonomilerinin refah seviyelerinin yüksek olduğu dönemlerinde yani emek talebinin yüksek olduğu dönemlerinde pek göze batmaz iken, ekonominin durgunluk dönemlerinde gençlerin istihdam durumlarını olumsuz yönde etkilemektedir (Murat, 1991: 1-2)
    Tablo 12’de Türkiye’de 15–24 yaş grubundaki nüfusun işgücü durumunun yıllar itibariyle seyri gösterilmiştir. 1988 yılında 15-24 yaş arası genç nüfus 10 milyon 93 bin kişi, işgücü ise 5 milyon 653 bin kişidir. İşgücü içerisinde 4 milyon 665 bin kişinin istihdam edildiğini görmekteyiz. Bu dönemde gençlerin işgücüne katılma oranının %56 işsizlik oranının ise %17,5 olduğunu görmekteyiz. Türkiye’nin genel işsizlik ortalamasının %8,4 olduğu bir dönemde gençlerin işsizlik oranının % 17,5 olması sorunun daha büyük olduğunun diğer bir göstergesidir. Bu dönemde gençlerin tarım dışı sektörlerdeki işsizlik oranına baktığımızda da Türkiye ortalamasının epey bir üzerinde olduğunu görmek mümkündür. Türkiye genel ortalamasının % 14.4 olduğu fakat işsizlik oranının gençlerde % 31.1 olduğunu görmekteyiz.
     Türkiye’de gençlerin işsizlik oranı yüksek olmasına rağmen, 1988 yılından 2000 yılına gelindiğinde düşüş trendi içerisinde olmuş, 2000 yılından sonra yükseliş trendine dönmüştür. 2000 yılında 12 milyon 703 bin kişi olan genç nüfusun 5 milyon 401 bin kişisi işgücüdür. 5 milyon 401 bin kişiden 4 milyon 696 bin kişisi istihdam edilmiştir. İşsizlik oranı ise % 13,1 seviyesinde gerçekleşmiş. Ancak 2001 yılı sonunda 2000 yılında 705 bin kişi olan işsiz sayısı 862 bin kişiye yükselmiştir. İşsizlik oranı ise %16.2 seviyesine çıkmıştır. 2001 yılındaki finansa sektöründe oluşan krizin reel sektöre yansımalarının bir göstergesi olduğunu söylemek mümkündür. 2001 yılsonunda artan genç işsizlik oranı, bu dönemden sonra sürekli yükseliş eğiliminde olmuştur. Zaman içerisinde %1 civarında düşüşler gösterse de % 20 seviyelerini korumuştur. 2008 yılsonunda %20.5 olan genç işsizlik oranı 2009 yılsonunda da % 24 seviyelerine yükselmiştir. 15-24 yaş grubunu kriz dönemlerinden en çok etkilenen grup olarak nitelemek pek yanlış olmayacaktır
     Tablo 13 ve Tablo 14’de Türkiye’de 15–24 yaş grubundaki erkek ve kadın nüfusun işgücü durumunun yıllar itibariyle seyri gösterilmiştir. Nüfus sayısına bakıldığında rakamlar birbirine yakın olmakla birlikte genel görünümün kadın nüfusunun fazla olduğudur. Ancak işgücünde erkeklerin payı fazladır. İşgücüne katılım oranlarını incelediğimizde kadınların %25–40 seviyeleri arasında değişim gösterdiğini erkeklerin ise % 50–75 arasında değişim gösterdiği görülmektedir. İşsizlik oranlarının ise birbirine yakın bir oran olmasıyla birlikte erkeklerde işsizlik oranlarının biraz daha fazla olduğunu görmek mümkündür. Ancak tarım dışı işsizlik oranları incelendiğinde kadınların oranının yükseldiği görülmektedir. Gerçekleşen tüm bu oranların Türkiye’de oluşan genel ortalama işsizlik oranından daha fazla olduğu görülmektedir. İşsizliğin 14- 24 arası genç nüfus içerisinde köklü ve kronik bir sorun olduğu görülmektedir ( Bekiroğlu, 2010: 164-165).



Tablo 12: Türkiye’de 15–24 Yaş Grubundaki Nüfusun İşgücü Durumu 1988–2009

Kaynak: Cemil Bekiroğlu Yüksek Lisans Tezi


Tablo 13: Türkiye’de 15–24 Yaş Grubundaki Nüfusun İşgücü Durumu (Erkek) 1988–2009

Kaynak: Cemil Bekiroğlu Yüksek Lisans Tezi


Tablo 14: Türkiye’de 15–24 Yaş Grubundaki Nüfusun İşgücü Durumu ( Kadın ) 1988–2009

Kaynak: Cemil Bekiroğlu Yüksek Lisans Tezi

2.2.7 TÜRKİYE’DE İŞSİZLİİN BÖLGELERE GÖRE DAĞILIMI

   Bölgeler arasındaki gelişmişlik farklılıkları işgücü hareketlerinin ve dolayısıyla göç hareketlerinin temel nedenleri arasında yer almaktadır. Sekizinci Kalkınma Planında ( DPT 2000 ); kişi başına GSYİH endeks değeri 1983–1998 döneminde Türkiye ortalaması 100 iken, Marmara Bölgesi’nin 156, Ege Bölgesi’nin 125, Akdeniz Bölgesi’nin 95, İç Anadolu Bölgesi’nin 91, Karadeniz Bölgesi’nin 68, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin 56 ve Doğu Anadolu Bölgesi’nin 41 olduğu belirtilerek bölgeler arası gelişmişlik farklılıkları ortaya konulmaya çalışılmıştır. ( http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf ).
    Türkiye’de bölgesel işgücü hareketliliği ya da işgücü göçünün nedenleri sorgulandığında ücret düzeylerinde, istihdam imkânlarında, konut maliyetlerinde farklılıklar bölgesel göçün temel faktörleri arasında yer almaktadır. Nedenleri arttırmak mümkün olmakla birlikte, tüm bu nedenlerden dolayı işsiz nüfusun, istihdam edilen nüfusa göre daha hareketli olduğu ifade edilebilir. Ayrıca kişilerin bölgesel işsizliğin yüksek olduğu bölgelerde yaşaması, göç etme olasılıklarını da arttırmaktadır (Yüceol,2007:113)
    Tablo 15’de Türkiye’de bölgelerin işsizlik oranları gösterilmiştir. Tablo incelediğinde Orta Doğu Anadolu Bölgesi, Güney Doğu Anadolu Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi Bölgesi’nde işsizlik oranları diğer bölgelere göre daha yüksektir. İşsizlik oranlarının Türkiye ortalamasından düşük olan bölgeler ise Karadeniz Bölgesi ve Marmara Bölgesinin Batı Marmara Bölümdür (Bekiroğlu,2010: 164).
Tablo 15: Türkiye’de Bölgelerin İşsizlik Oranları 2004–2009

Kaynak: Cemil Bekiroğlu Yüksek Lisans Tezi

2.2.8 İŞSİZLİKLE MÜCADELE YÖNTEMLERİ

    Literatür işsizlikle mücadele yöntemlerini pasif ve aktif istihdam politikaları olarak ikiye ayırarak ele almaktadır. Pasif istihdam politikaları, issiz bireylere is bulmak, istihdam yaratmak ve işsizlik oranını azaltmak yerine, işsizlik sorununun olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmayı amaçlayan, bunun için işsizlere belirli miktarda ekonomik güvence sağlamaya yönelik önlemlerdir. Pasif istihdam politikaları genel olarak işsizlik sigortası uygulamaları ve işsizlik yardımı olarak ortaya çıkmaktadır (Koray, 2005: 225).
   Pasif istihdam politikaları daha yoğun olarak gelişmiş ülkelerde uygulanan, işsizlik nedeniyle ortaya çıkan satın alma gücünün düşmesini önleyerek işsizliğin neden olabileceği toplam talep yetersizliğinden kaynaklanan işsizliği önlemeye yönelik politikalardan oluşmaktadır (Biçerli, 2007: 222 )
   Pasif istihdam politikalarının bir aracı olarak İşsizlik sigortasıyla ilgili yasal düzenleme Türkiye’de, 25.8.1999 tarih ve 4447 sayılı Kanunla hayata geçirilmiştir. 4447 sayılı Kanun, işsizlik sigortasıyla ilgili uluslararası belgelerde yer alan asgari norm ve teknikleri içermekte; issiz kalan isçiye belirli bir süre “gelir güvencesi”, “yeni bir ise yerleştirmeyi’’ ve işsizlik dönemi içinde “mesleki eğitim” sağlama gibi unsurları birlikte kapsamaktadır. İşsizlik sigortası, kanun kapsamına giren sigortalı isçiler için zorunlu tutulmuş ve ülke düzeyinde uygulanmak üzere 1 Haziran 2002’de yürürlüğe girmiştir (Güney,2009: 154).
   Türkiye’de aslında işsizlik yardımı (ödeneği) kıdem tazminatı adıyla ilk kez 1936 tarihli İş Kanun’da yer almış, 1960 ve sonrasında hazırlanan İş Kanunlarında bu düzenlemeye devam edilmiştir. 1475 sayılı İŞ Kanunu’nda 1974 yılında yapılan değişiklikle kıdem tazminatına hak etmek için çalışılması gereken süre bir yıla indirilmiş ve kıdeme esas ücret tutarı da 15 günden 30 güne çıkarılmıştır. Hazırlanan kanun gerekçelerinde kıdem tazminatının işsizlikte ek bir güvence olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca 1475 sayılı İş Kanunu’nun 13. maddesinde hizmet akdinin feshinde işverenin ihbarda bulunması hükme bağlanmıştır. İhbar süresi kıdeme göre 2 hafta ile 8 hafta arasında değişmektedir. İşveren bu ihbar süresine uymazsa bu süreyi karşılayacak ihbar tazminatı ödemek zorundadır (Mahiroğulları, 2005: 64).
   Özelleştirme uygulamalarının yarattığı işsizliğin kişilerde yarattığı ekonomik sonuçlarını hafifletmek üzere, 24.11.1994 tarihli 4046 sayılı Kanunla, İŞKUR tarafından is kaybı tazminatı ödenmesi, yeni bir is bulma, meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimi verilmesi ve işsizlik süresince hak sahiplerinin sosyal sigorta primlerinin ödenmesi katkıları da düzenlenmiştir. (Güney, 2009: 155)
   Aktif istihdam politikaları ise istihdam yaratmaya yönelik politikalardır. Aktif istihdam politikaları işgücü talebini arttırmaya ve işsizliği önlemeye yönelik önlemler ile yeniden eğitim, erken emeklilik, işgücü hareketliliğini sağlayıcı olan bir çok önlem ve uygulamayı İçermektedir (Koray,2005: 227).
   Aktif istihdam politikalarının başlıca etkisi, işsizlik sürelerini kısaltarak bireylerin daha çabuk is bulmasını sağlamak olmaktadır (Biçerli, 2007: 487).
   Türkiye’de aktif istihdam politikası uygulamalarından en önemli örneğini mesleki eğitim ve is arama yardımı merkezli politikalar oluşturmaktadır. Buna göre mesleki eğitim kursları; Milli Eğitim Bakanlığı, İŞKUR ve KOSGEB tarafından sağlanmaktadır. Yerel yönetimler de açtıkları meslek kursları ile bu kurumlara destek olmaktadırlar (Özdemir 2006: 130-131).
   Aktif istihdam politikalarına yönelik olarak ayrıca devletin yatırımları ve istihdamı arttırmaya yönelik teşvikler vermesini sağlayan yasal düzenlemeler yapılmaktadır. 21.1.1998 tarihli 4325 sayılı “Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesiyle İlgili Kanun” gelir ve kurumlar vergisi vb. gibi istisnalar sağlayarak, yatırımları tesvik etmeye matuf, bu bölgede istihdam sağlamaya yönelik düzenlenen ilk kapsamlı düzenlemeyi oluşturmuştur. Daha sonra çeşitli yasal düzenlemelerle (4747 sayılı Kanun, 5084 sayılı Kanun, 5350 sayılı Kanun)* istihdam teşvik edilmeye çalışılmıştır (Mahiroğulları-Korkmaz, 2005: 82).
   Son olarak; Mayıs 2008’de İş Kanunda yapılan değişiklikle kadın ve genç işsizliğini azaltmaya yönelik olarak, ise yeni alınan kadınlar ve 18-29 yas arasındaki genç isçilerin SSK primlerinin 5 yıl boyunca (kademli olarak azalarak) işsizlik sigortası tarafından karşılanması, işsizliğin azaltılması, yatırımların istihdam odaklı arttırılması amacıyla sigorta primleri işveren paylarında 5 puanlık indirime gidilmesi düzenlenmiştir.
 Bu düzenlemeye göre sigortalıların malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta primlerinden işverenin ödeyeceği tutarın 5 puanı hazinece karşılanacaktır(Çalısma Bakanlığı, (www.calisma.gov.tr/article.php?article_id=477 ).

SONUÇ VE ÖNERİLER

İşsizlikle mücadele ederken işsizlik nedenleri iyi araştırılmalıdır ve çözüm yolları buna göre oluşturulmalıdır. Devlet işgücü yapısını düzenli olarak kontrol etmelidir. Oluşan sorunlara karşı yeni çözümler üretmelidir.
Türkiye’de işsizliğin nedenlerine bakıldığında, nüfus artışının hızla artması, genç nüfus oranın yüksek olması, belli bölgelere aşırı göç olması, tarımda çalışan ücretsiz aile işçileri, kalifiye eleman sorunu, teknolojik gelişmelere ayak uydurulamaması ve kayıt dışı istihdamın önüne geçilememesinden söz edebiliriz.
    Türkiye’de iş arama süresine göre işsizliğe baktığımızda en büyük oranın 1-2 ay içinde iş arayanların oluşturduğunu görmekteyiz. İkinci en büyük oran ise 2-4 ay arasında iş arayanların olduğu görülmektedir. Bu süreyi azaltmak için iş arayanlarla işverenlerin belli çerçeveler içerisinde bir araya getirilmesi lazımdır. Böylece geçici işsizlik oranında azalmalar görülecektir. Bu olay içinde İŞKUR a büyük görevler düşmektedir. İŞKUR uygulayacağı politikaları bu yönde oluşturmalı, bu sorunu çözen ülkelerin politikalarını takip etmeli, iş arayanlarla işverenleri bir zeminde buluşturmalıdır.
   Türkiye’de istihdamın dağılımına baktığımızda tarımın hala ülke ekonomisinde önemli bir yerde olduğunu görmekteyiz. Tarımda olan nüfusun sanayi kesimine kaydırılması lazımdır. Bunun için nüfus göçü değil, sanayileşmenin yayılması lazımdır. Yani sanayileşme bir bölgede değil ülke geneline yayılmalıdır. Tarımdan sanayiye gecen kısmın yokluğunu; geriye kalan tarım işçilerini eğiterek, uygun tarım politikaları uygulayarak etkin bir tarım politikası izlenmelidir. Örneğin 1000 tarım işçisi 5000 ton mahsul üretirken, bu işçilerin 500’ü sanayi kesimine kaydırıldığında geride kalan tarım işçileri, en az eskisi kadar mahsul üretmelidir. Sanayi kesimi ülke geneline yayıldığında o bölgenin refah seviyesi de yükselecektir.
   Türkiye’de eğitim durumuna göre işsizliğe baktığımızda en büyük oranın lise altı eğitimli, ikinci en büyük oran lise ve meslek lisesi eğitimli, üçüncü en büyük oran en büyük oranın ise üniversite bitiren kişilerin olduğunu görmekteyiz. Eğitimli kişiler niteliklerine göre iş bulamamaktan işverenler ise kalifiye eleman sorunu yaşamaktadır. Bu olumsuzlukları eğitim sisteminde birkaç değişikle çözmek daha kolaydır. Öğrenciler ortaoku yıllarından itibaren gelecekteki mesleklerine göre eğitilmeli, teorik eğitimden çok pratik eğitim almalılar. Böylece mezun olan öğrenciler tecrübe sorunu yaşamazken işverenler ise kalifiye eleman sorunu yaşamayacaktır.
   Türkiye’de işsizlik nedenine göre işsizlik oranlarına bakıldığında en büyük oranı iş bittiği için işsiz kalanlar ve işten çıkarılanlar olduğunu görmekteyiz. Bu grubun içinde vasıfsız elemanların olduğu ve elemanların iş bulma olasılıkların daha zor olduğu bilinmektedir. Bunun için; vasıfsız elemanların devletin açmış olduğu mesleki eğitim programına katılmaları teşvik edilmeli ve bu insanlar mesleki eğitim programları hakkında bilgilendirilmelidir. Bu kurslara giderek eğitim almış bireyler çok iyi şartlarda çalışma imkânları bulmuştur. Devlet bu gibi yerlerin yararlarını halka daha iyi anlatmalıdır.
  Türkiye’de cinsiyet olarak istihdam oranlarına bakıldığında kadın istihdamının düşük olduğu görülmektedir. Bu istihdam oranlarına birde bölgesel olarak bakıldığında kırsal kesimde kadın istihdamı daha da azdır. Bundan dolayı devlet kırsal kesimde kadın istihdamına önem vermesi gerekir. Kırsal kesimin yapısına uygun kadınlara çalışma alanları oluşturmalıdır. Kadınlara bazı özel haklar tanınmalıdır; doğum izin süresi artırılmalı, çocuklar için kreş açılmalı, çalışma saatleri düzenlenmeli ve böylece kadının ekonomiye katılması sağlanmalıdır.
     Türkiye’de yaş gruplarına göre işsizlik oranlarına bakıldığında birinci sırada 20-24 yaş ikinci sırada ise 15-19 yaş arası grupların oluşturduğunu görmekteyiz. Devlet burada firmalara genç işçi çalıştırmaları konusunda belli teşvikler vererek ( SSK indirimi, maaşın yarısı karşılama, vs.)  bu grubu iş hayatına kazandırmalıdır.
   Türkiye’de bölgesel olarak işsizliğe bakıldığında en çok oran Güneydoğu Anadolu bölgesinde olduğunu görmekteyiz. Bölgede terör sorunu bunun oluşmasında başrol oynamaktadır. Bu sebepten buraya fazla yatırım yapılmamıştır. Devlet yatırımları bu bölgelere kaydırmalıdır. Marmara bölgesine yoğun göç olduğu için, Marmara bölgesinde de işsizlik oranı yüksektir. Eğer sanayileşme bölgelere dağılırsa bölgeler arası göç yaşanmayacak ve işsizlik oranları azalacaktır.
 


   KAYNAKÇA

Aydemir Cahit, (2013), ‘Türkiye’de İşgücü Yapısı, İşsizlik ve Kırsal Alan’, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 27, Sayı 1, s 124
Aydın Noyan, (2012), ‘İşsizlik, Beveridge Eğrisi ve Türkiye İşgücü Piyasası’na ilişkin Bir Değerlendirme’, Dpujss, 2.Cilt, s125
Berber Metin, (2013), Makro iktisat, 1. Baskı, Bursa: Ekin Yayınları
Bekiroğlu Cemil, (2010), ‘Türkiye’de İşsizlik Sorununun Çözümlenmesinde Uygulanan Ekonomi Politikalarının Analizi’, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kadir Has Üniversitesi
Biçerli Mustafa Kemal,  (2009), Makro İktisat, 1.Baskı, İstanbul: Beta Yayınları
Bocutoğlu Ersan, (2011), Makro İktisat, 8.Baskı, Trabzon: Murathan Yayınları
Bozdağlıoğlu Uyar , (2010), ‘Türkiye’de İşsizliğin Özellikleri ve İşsizlik Mücadelesi Politikası’, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 20
Çalışma Bakanlığıwww.calisma.gov.tr/article.php?article_id=477
Ceylan Berlin, (1999), ‘İşgücü Piyasası ve İstihdam Politikasının Temel Prensipleri’, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi İstihdam ve Danışmanlık Hizmetleri Eğitim Programı, Ankara
Demircan Erhan, (2012), ‘İstihdam ve İşgücü Piyasası Raporu’ Karacadağ Kalkınma Ajansı
Devlet Planlama Teşkilatı, Dokuzuncu Kalkınma Planı, Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları
Dinler Zeynel, (2009), İktisada Giriş, 15. Baskı, Bursa: Ekin Yayınları
Ekin Nusret, (2013), ‘Türkiye’de İşsizlik’, Kamu İş Dergisi, Cilt 7, s2
Eren Aslan, (2010), Türkiye Ekonomisi, 1,Baskı, Bursa: Ekin Yayınları
Güney Alptekin, (2009), ‘İşsizlik, Nedenleri, Sonuçları ve Mücadele Yöntemleri’, Kamu İş Dergisi, Cilt 10, s4
Koray Meryem, (2005), Sosyal Politika, 2.Baskı, İstanbul:  İmge Kitapevi
Köklü Aziz, (1973), Makro İktisat, 1.Baskı, Ankara: S Yayınları
Mahiroğulları Adnan, Korkmaz Adem, (2005), İşsizlikle Mücadelede Emek Piyasası Politikaları  (Türkiye ve Avrupa Birliği Ülkeleri ), İstanbul: Filiz Kitapevi
Milliyet Ekonomi Ansiklopedisi, (1991), Milliyet Yayınları, s 399
Murat Sedat, (1991), Ekonomik Boyutlarıyla Genel Olarak ve Türkiye’de Genç İşsizliği’ Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı
Özdemir Süleyman, İşsizlik Sorununun Çözümünde Kobilerin Desteklenmesi, İstanbul İTO Yayınları, Yayın No 2006-29
Sapancalı Faruk, (2010), ‘Türkiye’de İşgücü Piyasası, Sorunlar ve Politikalar’ TUHİŞ İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt 21, s 2-3
Sosyal Güvenlik Kurumu: (http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/kayitDisi/kayitdisi_istihdam)
Tatar Mehmet, (2006), ‘Türkiye’de İstihdam-İşsizlik ve Çözüm Önerileri, Adıyaman İli Örneği’, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı
Uyar Yasemin, (2005), ‘Türkiye’de Uygulanan İşsizlik ve İstihdam Politikalarının Avrupa Birliğine Uyum Sürecine Etkileri (1980 sonrası), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi
Ünsal Erdal, (2007), Makro İktisat, 3.Baskı, Ankara: Turhan Kitapevi
Yüceol Hüseyin Molla (2007), ‘Türkiye’de Bölgesel İşgücü Hareketleri, İşsizlik ve Ekonomik Kalkınma’, İş Güç Endüstri ilişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Sayı 1, Cilt 9


Tabloların bulunduğu makale ve tezlerin pdf dosyalarına ve şu an bu sayfada bulunan tablo resimlerine şuradan ulaşabilirsiniz. DOSYALAR