Ekonomizm: Ktü İktisat Tezler
Ktü İktisat Tezler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ktü İktisat Tezler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14.09.2017

Katılım Bankacılığı | Ayşegül Kaya

BİRİNCİ BÖLÜM 

KATILIM BANKACILIĞI

1.1.Katılım Bankacılığı Kavramı

    Geleneksel bankacılıkta, oranı önceden belirlenmiş faiz karşılığında mudilerden toplanan mevduatlar, bankanın belirlediği faiz oranı üzerinden, fon ihtiyacı olanlara kredi şeklinde kullandırılmaktadır. Katılım bankacılığının, geleneksel bankacılıktan ayıran en önemli husus, faiz yerine katılım payı sağlamasıdır. Katılımcıların faaliyet sonuçlarına katılmasını öngören bu sistem, faizsiz bankacılık olarak da bilinmektedir. Buradaki temel amaç; tasarruflarını kullandırmaları karşılığında faiz almak istemeyen tasarruf sahiplerinin sermaye birikimini, etkin bir şekilde ekonomiye kazandırmaktır.

15.06.2014

Merkez Bankası Bağımsızlığı


BİRİNCİ BÖLÜM
MERKEZ BANKASININ BAĞIMSIZLIĞI
1.1. Merkez Bankası Bağımsızlığının Tanımı
Merkez bankasının bağımsızlığının dar anlamdaki tanımına göre merkez bankası bağımsızlığı, hükümet direktiflerine bağlı kalmadan, serbestçe hareket edebilme özgürlüğüdür. Merkez bankasının geniş tanımı ise, merkez bankasının para politikasını siyasi, otoritenin nüfuzuna ve tasarruflarına maruz kalmadan kendisine verilen hedefler doğrultusunda uygulayabilme esnekliğine ve inisiyatifine sahip olmasıdır (JAMANOV, 2004:16).

Şunu da belirtmek gerekir ki, merkez bankasının bağımsızlığı kavramı, bankanın hükümetten bütünüyle ayrılması ve kopması anlamını taşımaz. Her şeyden önce merkez bankasının bağımsızlığı, genel ekonomi politikalarından ayrı olarak düşünülemez. Merkez bankası gücünü demokratik rejimin kurumlarından, özellikle yasama organından alır ve bu açıdan da hükümetten tümüyle ayrı değildir ve demokratik bir rejimde de başına buyruk bağımsız bir kurum olamaz. Merkez bankasının bağımsızlığı hükümetin ve kamu yönetiminin içinde bir bağımsızlıktır. Bu bağımsızlık genel ekonomi politikası çerçevesinde, para politikasının yürütülmesi sırasında başka bir kurumdan talimat almadan politikasını belirleyebilmesi ve uygulamasıdır. Yoksa yasama, yürütme ve yargının yanı sıra yaratılmış bağımsız bir dördüncü güç değildir (EROĞLU VE ABDULLAYEV, 2005:80).

David Ricardo “bir ulusal bankanın kurulması planı” üzerine yazdığı kitapta bankanın bağımsızlığını şöyle tarif etmektedir:
“….Ulusal bankanın bünyesinde bir komisyon kurulmalıdır ve bu komisyon tamamen bağımsız olmalıdır. Öyle ki bakanlığın bu komisyonun yönetimi üzerinde şimdiki gibi söz hakkı olmasına engel olunmalıdır. Bu komisyondaki görevliler asla hükümete borç para vermemelidir.”
Ricardo açıkça hem merkez bankasının hükümete karşılıksız avans vermemesi gerektiğini vurgulamakta, hem de hükümetin merkez bankası politikalarına müdahale etmemesi gerektiğine inanmaktadır. Keynes’in merkez bankası bağımsızlığına bakış açısı Ricardo’dan farklıdır. Ona göre merkez bankaları ile hükümetler arasında her zaman bir ilişki olmak zorundadır. Zaten yasama erki tarafından merkez bankası başkanı atandığı için de merkez bankaları tamamen hükümetten ayrı sayılamazlar (DOĞRU, 2013a:26).
Merkez bankası bağımsızlığı konusunda bu yaptığımız tanımlardan başka birçok tanım yapılabilmektedir. Bu tanımlar, bankanın paranın istikrarını sağlama görevini yerine getirirken siyasi otoriteden direktif almama kuralının, söz konusu bağımsızlığın olmazsa olmaz koşulu olduğu konusunda birleşmişlerdir. Bağımsızlık kavramını, merkez bankasının, siyasi otoritenin genel politikalarına paralel ve en azından bu politikalara ters düşmeyecek ve ülke çıkarlarını zedelemeyecek şekilde, fakat kendi ürettiği para politikalarını bir baskı ve müdahaleye maruz kalmaksızın yürütebilme yeteneği olarak anlamak gerekir. Merkez bankası bağımsızlığı, ayrıca, sorumsuzluk, her istediğini yapabilmesi, başıboşluk anlamına da gelmemektedir (AKYAZI, 1999a:18).
1.2. Merkez Bankası Bağımsızlığı Türleri
Bağımsızlık kavramının içeriği; ülkelerin yönetim şekli, gelişmişlik düzeyi, uygulanan para politikası stratejisi, kurumlar arası resmi veya resmi olmayan ilişkiler, gelenekler; kısaca o ülkenin ekonomik, kültürel, politik, yasal ve kurumsal yapıları gibi çok değişik unsurlara göre değişebilmektedir. Bu nedenle bağımsızlığın standart bir tanımı verilememektedir (AKYAZI, 2008b:82). Bu bağlamda konu ile ilgili literatür incelendiğinde merkez bankası bağımsızlığını açıklamaya yönelik birçok bağımsızlık türü olduğu görülmektedir. Bunlar; yasal bağımsızlık, fiili bağımsızlık, politik bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık, finansal bağımsızlık, fonksiyonel bağımsızlık, araçsal bağımsızlık ve amaçsal bağımsızlıktır. Bu başlık altında burada belirtilen bağımsızlık türlerinin detaylarına inilecektir.
1.2.1. Yasal ve Fiili Bağımsızlık
Yasal bağımsızlık; merkez bankasının yönetim ve yürütmeyle ilgili tüm organlarının, siyasi otoriteden bağımsız olarak serbestçe karar alabilme ve hareket edebilmelerini sağlamak üzere bankanın yasal yönden düzenlenmesidir (OKTAR, 1996:84). Merkez bankası siyasi otoriteden gelebilecek herhangi bir baskıya karşı koyabilme gücüne ve iradesine, çerçevesi net olarak belirlenmiş yasal statüsünde yer alan unsurlarla, sahip olabilmektedir (JAMANOV, 2004:16-17).
Merkez bankası guvernörünün atanması, görevden alınması ve görev süresinin uzunluğu para politikasıyla ilgili olarak merkez bankasının sorumluluğunun belirlenmesi, merkez bankasının hükümete vereceği kredinin miktarı, koşulları ve vadesi ile ilgili sınırlamalar yasal bağımsızlığın çerçevesini oluşturur. Bu yasal çerçeve, merkez bankasına, siyasi otoritenin baskılarına karşı çıkabilme gücünü verdiğinden, bağımsızlığın sağlanması yönünde önemli bir adımdır (OKTAR, 1996:85)
Tablo 1: Yasal Bağımsızlığın Unsurları
Yasal HükümlerYüksek BağımsızlıkDüşük Bağımsızlık
Guvernörün görev süresiuzundurkısadır
Guvernörün atanma sürecinde yürütme organının rolüsınırlıdırçoktur
Politika süreciYürütme organı ile çıkabilecek çatışmada son söz bankanındırYürütme organı ile çıkabilecek çatışmada son söz yürütme organınındır
Banka parasal politikayı tek başına hazırlar ve bütçe sürecinde aktif rol alırBütçe sürecinde bankanın hiçbir rolü yoktur
Merkez Bankasının hedefleri arasındaFiyat istikrarı öncelikli hedeftirHedefler arasında çatışma söz konusudur
Merkez Bankasının hükümete kaynak sağlamasıSınırlıdır,kredinin nakit olarak sağlanması teşvik edilirYüksektir, kredi miktarı kamu harcamalarının yüzdesi olarak belirlenir
Kaynak: Suat OKTAR, 1996, s.86.
Tablo 1′den de anlaşılacağı gibi, başkanın görev süresinin uzun olması, başkanın atanmasında yürütme organının rolünün sınırlı olması, politikalarda çıkabilecek anlaşmazlıklar halinde son sözün merkez bankasına ait olması, fiyat istikrarının öncelikli hedef olması, hükümete kaynak sağlamada sınırların belli olması gibi unsurlar merkez bankasının bağımsızlığını arttırıcı unsurlardır (EROĞLU ve ABDULLAYEV, 2005:81).

Fiili bağımsızlık ise, yasal bağımsızlığı da içerecek kadar geniş bir kavramdır. Merkez bankası guvernörünün ve üst düzey yöneticilerinin kişilikleri ve gelenekler gibi faktörler, kısmen de olsa merkez bankasının fiili bağımsızlığının düzeyini belirler (OKTAR, 1996:85). Fiili bağımsızlık; merkez bankasına verilen yasal bağımsızlığın ne oranda kullanıldığı olarak tanımlanabilir (BARIŞIK, 2004:3).
Elbette ki, merkez bankasının hem yasal hem de fiili olarak bağımsız olması arzulanan bir durumdur. Ancak, özellikle gelişmekte olan ülkeler bakımından, merkez bankalarının yasal ve fiili bağımsızlığı arasında önemli farklılıklar ortaya çıkabilmektedir. Buna en uygun örneği, bir zamanlar TCMB oluşturmuştur. Nitekim, Cukierman vd.’nin yapmış olduğu bir çalışmaya göre, TCMB yasal bağımsızlık sıralamasında 72 ülke içerisinde ilk 10 arasında yer alabilmişken; merkez bankası başkanının değişim sıklığını baz alarak oluşturulan fiili bağımsızlık endeksine göre sıralamada 60. olabilmiştir (AKYAZI, 2008b:83).
1.2.2. Politik ve Ekonomik Bağımsızlık
Politik bağımsızlık; merkez bankasının politik hedeflerini hükümetin etkisinde kalmadan bağımsız bir şekilde belirleyebilmesidir (ALTUNTAŞ, 2012:76). Politik bağımsızlığın belirlenmesinde, merkez bankası başkanının ve yönetim kurulunun hükümet tarafından seçilip seçilmediği, merkez bankası başkanının ve yönetim kurulunun görev süreleri, bankanın yönetim kurulunda hükümet temsilcisinin bulunup bulunmadığı, para politikası kararları için hükümetin onayının gerekip gerekmediği ve merkez bankası kanununda fiyat istikrarı amacının doğrudan ve belirgin bir biçimde belirlenip belirlenmediği parametreleri önem arz etmektedir (DOĞRU, 2012b:86).
Ekonomik bağımsızlık; merkez bankasının, para politikasının hedeflerini gerçekleştirmek üzere gerekli araçları belirleyebilme kapasitesidir (OKTAR, 1996:87). Diğer bir deyişle, para politikası araçlarının seçilmesinde merkez bankasının hükümetin etkisi altında kalmadan, kendi iradesiyle hareket etmesidir (EROĞLU ve ABDULLAYEV, 2005:81). Ekonomik bağımsızlığı etkileyen en önemli unsur, merkez bankasının kamu finansman açıklarını ne ölçüde karşılamak zorunda olduğudur (JAMANOV, 2004:17). Hükümet merkez bankasına avans desteği için ne kadar çok başvurursa bankanın ekonomik bağımsızlığı o ölçüde zedelenmiş olacaktır (DOĞRU, 2012b:86).
1.2.3. Finansal ve Fonksiyonel Bağımsızlık
Finansal bağımsızlık; merkez bankalarının sahip olduğu varlıklarını biriktirmeleri ve bunların dağılımıyla ilgili kararlarda bağımsız hareket etmeleridir (BARIŞIK, 2004:3). Merkez bankasının bütçesinin onaylanması sürecinde kurum dışı müdahalelerden uzak olması işlevsel harcamalarını serbestçe belirleyebilmesi gibi unsurlarda finansal bağımsızlık kavramına dahildir (www.tcmb.gov.tr).
Fonksiyonel bağımsızlık; merkez bankasının para politikasının tespitinde ve uygulamasında hükümetin kontrolünde veya emrinde olmamasını ifade etmektedir. Ayrıca politika araçlarını kullanmada da tam yetkiye sahip olması da bu kavramın içinde yer almaktadır (JAMANOV, 2004:18).
1.2.4. Amaçsal ve Araçsal Bağımsızlık
Amaç bağımsızlığı; merkez bankasının tam istihdam, fiyat istikrarı, finansal istikrar, büyüme gibi makroekonomik değişkenlerden temel hedef doğrultusunda seçim yapma bağımsızlığıdır. Yani; merkez bankası amacını tek başına belirleyebiliyorsa amaç bağımsızlığına sahip demektir. Diğer durumlarda merkez bankası ya hükümetle ortaklaşa bir amaç belirliyordur; ya da hükümet tek başına bu amacı belirlemekte ve merkez bankasından bunu gerçekleştirmesini beklemektedir (DOĞRU, 2012b:88-89). Ancak uygulamalarda, merkez bankalarının tek başlarına kendi amaçlarını belirleyemedikleri; bu nedenle de amaç bağımsızlığına sahip olmadıkları ortaya çıkmaktadır (ALTINTAŞ ve TABAN, 2002:29). Amaç bağımsızlığına sahip bir merkez bankası, örneğin, fiyat istikrarının reel gelir istikrarından ya da işsizlik artışından daha önemli olduğuna karar verebilir ve fiyat istikrarının uygulanmasını sağlayabilir (ARSLAN, 2003:23).
Araç bağımsızlığı ise, merkez bankasının para politikasının nihai amacına ulaşmak için uygulayacağı politikayı ve kullanacağı araçları, hükümetin ya da başka herhangi bir kurumun müdahale ya da onayı olmaksızın, özgürce seçebilmesini ifade etmektedir (www.tcmb.gov.tr).
1.3. Merkez Bankası Bağımsızlığı İçin Ön Koşullar
Merkez bankası bağımsızlığı için gerekli olan ön koşullar hesapverebilirlik, şeffaflık ve denetim başlıkları altında incelenebilir.
1.3.1. Hesapverebilirlik
Hesapverebilirlik, merkez bankasının araç bağımsızlığına sahip olmasına rağmen, veri bir hedefe ulaşamamasını açıklamakla yükümlü olması ve başarısızlığın bir yaptırımı (veya başarısının bir ödülü) olmasıdır (ARSLAN, 2003:23-24). Briault, Haldane ve King (1996:63) hesapverebilirliği; yasal ve etik olarak verilen bir görevin gereklerini yerine getirmek, başarısızlık ve kayıptan dolayı suçlanma ve sonucuna katlanma şeklinde tanımlamışlardır (ALTINTAŞ ve TABAN, 2002:30). Merkez bankalarının net bir hedefi ve hedefe ulaşmada bağımsız olarak kullanabileceği politika araçları varsa, bağımsızlık ve hesapverebilirlik birbirini tamamlamaktadır (BARIŞIK, 2004:5-6).
Bağımsız ve hesap veren bir merkez bankası diğer kurumsal yapılanmalara göre kamuoyunda daha güvenilir olarak görülmekte, güvenilir bir merkez bankası ise hedeflerine ulaşma konusunda karar alıcıları daha kolay ikna edebilirken, hedeften sapmalar olduğu takdirde kamuoyunda taahhütlerin yerine getirilmesi konusunda bir tereddüt oluşmasını önleyebilmektedir. Dolayısıyla hem bağımsızlıkla hem güvenilirlikle yakın ilişkisi nedeniyle hesapverebilirlik merkez bankaları açısından büyük önem taşımaktadır (www.tcmb.gov.tr). Merkez bankası hesapverebilirliği, çeşitli yayın, duyuru, rapor, internet yoluyla, istatistiki bilgi sunma ve parlamentoya merkez bankası kanunlarında belirtilebilen zamanlarda bilgi aktarması şeklinde olmaktadır (BARIŞIK, 2004:6).
1.3.2. Şeffaflık
Tüm kişi ve kuruluşların merkez bankalarının uyguladığı para politikası hakkında bilgi edinebilmesini sağlayacak şekilde merkez bankalarının raporlarla kamuoyunu aydınlatması şeffaflık olarak tanınır (ALTUNTAŞ, 2012:76). Şeffaflık için merkez bankasının para politikası eğilimleri, kuralları ve araçları açık ve net olmalıdır (ARSLAN, 2003:24). Merkez bankasının piyasalar, basın ve yayın organları, politikacılar ve toplumla iletişim içerisinde olması da şeffaflık için önem taşımaktadır (BARIŞIK, 2004:6). Şeffaflık, uygulanan para politikasının kamu tarafından anlaşılması ve böylece güvenilirliğin ve etkinliğin artırılması bakımından önem taşıyan bir ilkedir. Bunun nedeni, şeffaflık sayesinde ekonomik aktörlerin, merkez bankasının ekonominin genel durumuna ilişkin beklentilerini daha iyi anlayarak, gelecekte olası politika değişiklikleri konusunda bekleyişlerini oluşturabilmeleridir. (YAZGAN, 2003:67).
Şeffaflık, pek çok kişi için farklı şeyler ifade ediyor olsa da, şeffaf bir merkez bankasından bahsedebilmek için aşağıda belirtilen asgari şartların yerine getirilmesi hemen hemen zorunlu hale gelmiştir (CESUR, t.y.).
  • Kamuoyu ile paylaşılan sayısal bir para politikası hedefi,
  • Para politikasındaki değişikliklerden beklenen etkilerin anlatıldığı bir rapor,
  • Neden para politikasındaki değişikliğin gerekli olduğunu da anlatan bir enflasyon tahmini,
  • Geçmiş dönemlerde izlenen para politikalarının kamuoyu önünde değerlendirilmesi,
Konu ile ilgili kaynak taraması yapılırken şeffaflığın, politik şeffaflık, ekonomik şeffaflık, prosedürel şeffaflık ve operasyonel şeffaflık gibi başlıklara ayrıldığı görülmüştür. Bu çalışmada bu şeffaflık türlerine yer verilmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir.
Politik şeffaflık; enflasyon hedefinin net bir biçimde tanımlanmasını, belirlenmesini, faiz oranlarına yönelik kararların yazılı olarak duyurulmasıdır. Ekonomik şeffaflık; geçmişe ve geleceğe yönelik kararların yayınlanmasını içermektedir (BARIŞIK, 2004:6). Prosedürel şeffaflık; merkez bankasının karar alma süreçlerinin ne şekilde çalıştığının kamuoyu ile paylaşılmasıdır. Son olarak operasyonal şeffaflık ise, uygulanan politikanın ne şekilde değerlendirileceği, kontrol edilmesi gereken hata ve noksanlıkların neler olduğu ve bunların genel makroekonomik gidişata ne şekilde yansıyabileceği konusunda kamuoyunun bilgilendirilmesidir (CESUR, t.y.).
1.3.3. Denetim
Merkez bankasının geleneksel fonksiyonu, finansal panikleri ve mevduat çözülmelerini önlemektir. Bu fonksiyonu yerine getirecek en önemli faktör,  tutarlı düzenlemeler yapmak ve finansal kurumları denetlemektir. Bu işlem, bankaların ve diğer finansal kurumların moral hazard problemini önlemeye yöneliktir. Finansal bozulmaların büyük bir kısmı ve bozulmalar sonucu oluşan krizler genellikle enflasyon ve faiz oranlarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Kısa dönemde fiyat istikrarı ve finansal istikrar arasında bir tercih yapılmak zorunda kalınabilmesine rağmen, finansal kurumların düzenlenmesine yönelik denetimler ve uygulamalar çoğu ülkede merkez bankası tarafından yapılmakta, bu işlem daha fazla merkez bankası yetkisi ve sorumluluğu (bağımsızlığı) ile yapılabilmektedir (BARIŞIK, 2004:6).
1.4. Merkez Bankası Bağımsızlığının Ölçülmesi
Merkez bankası bağımsızlığının bir endeksle ifade etmenin geçmişi 1980′ lerin başına dayanmaktadır. Bade ve Parkin (1982), 12 gelişmiş ülke için merkez bankası bağımsızlığını ölçen bir endeks oluşturmuşlardır. Daha çok siyasi yönden bağımsızlığı inceleyen bu çalışmayı Grilli ve diğerleri (1991)’ nin ekonomik bağımsızlığı da kattığı endeksleme çalışması izlemiştir. 1992 yılında Cukierman, Webb ve Neyapti (CWN), 21 gelişmiş ve 51 de gelişmekte olan ülke için yasal bağımsızlıkla beraber para politikasının uygulama yöntemini incelemişlerdir (DOĞRU, 2012c:14).
Yukarıda belirtilen çalışmaların yanı sıra Alesina, Cukierman, Alesina ve Summers, Eijffinger ve Schaling, Cukierman ve Webb tarafından oluşturulmuş, merkez bankası bağımsızlığını ölçmeye yarayan bağımsızlık endeksleri söz konusudur.
Merkez bankalarının bağımsızlığını ölçmek amacıyla kullanılan bu bağımsızlık endekslerinin oluşturulması kolay ve sorunsuz olmamaktadır. Örneğin; ülkelerin merkez bankası kanunlarının kapsamının farklı olması, yazılı kuralların yanı sıra yazılı olmayan kuralların bulunması, oluşturulan endekslerin ülke gruplarını (gelişmiş ve gelişmekte olan ülke gibi) temsil edememesi ve özellikle endekslerde yer alan değişkenlerin puanlandırılmasında sübjektif davranılma olasılığı gibi bazı kısıtlar söz konusudur (AKYAZI, 2008b:89).
Sayılan bu kısıtların haricinde kurumsal nitelikli faktörlerin sayısal olarak ölçülmesi de oldukça zordur. Bu durumda bağımsızlığın ölçülmesiyle ilgili çalışmaların çoğu ölçütlerini bankaların yasal statülerine dayandırmak zorunda kalmışlardır ki, buda beraberinde iki ciddi soruna yol açmaktadır. Birincisi, yasalar tüm koşullar için merkez bankası ile politik otorite arasındaki yetkilerin sınırlarını açıkça tanımlama açısından yetersizdir. Bu konudaki boşluklar ya geleneklerle ya da siyasi otoritenin nüfuzuyla kapatılmaktadır. İkincisi ise, merkez bankası yasasında bağımsızlığa ilişkin hükümler açık ise de, uygulamada bunlardan sapmalar çıkabilmektedir. Yani, yasal düzenlemelerle ve uygulama birbiriyle çelişebilmektedir (JAMANOV, 2004:23).
1.4.1.Bade ve Parkin Endeksi
Günümüzde kullanılan merkez bankası bağımsızlığı endekslerine ışık tutan ve bu endeks çalışmalarına öncülük eden Bade ve Parkin (1988) olmuşlardır (DEMİRGİL, 2011:116). Bade ve Parkin, politik bağımsızlık ile finansal bağımsızlığı birbirinden ayrı olarak ele alarak ikili bir endeks yöntemi geliştirmişlerdir. Bade ve Parkin, 12 sanayileşmiş ülke için 1972 – 1986 yıllarındaki resmi verileri inceleyerek politik bağımsızlığı geliştirmişlerdir.
i-) Merkez bankası nihai karar alıcı bir politika otoritesi midir?
ii-) Merkez bankası yönetim kurulu üyelerinin yarıdan fazlası, hükümetten bağımsız olarak atanabilir mi?
iii-) Merkez bankası yönetim kurulunda oylamalara katılsın ya da katılmasın resmi bir hükümet görevlisi bulunur mu?
Tablo 2: Bade ve Parkin’ in Politik Bağımsızlık Endeksi



Bu sorulara verilen evet – hayır cevaplarından, politik bağımsızlık ile ilgili sekiz farklı alternatif türetilebilir. Buna karşılık, Bade ve Parkin (1988) gerçekte yalnızca dört farklı alternatif olduğunu bulmuşlardır. Dolayısıyla Bade ve Parkin’ in çalışmalarında, endeks değerleri 1 ile 4 arasında yer almaktadır. Endeks değerlerinin 4′ e yaklaşması politik bağımsızlığın arttığını, 1′ e yaklaşması ise politik bağımsızlığın azaldığı anlamına gelmektedir (ERARSLAN, 2009:96).

Tablo 3: Bade ve Parkin’ in Endeksine Göre On İki Ülke Merkez Bankalarının Sıralanması, 1972 – 1986 Dönemi


Kaynak: Janat JAMANOV, 2004, s.32.
Bade ve Parkin’ in çalışmalarına göre on iki ülke merkez bankalarının bağımsızlık derecelerine göre sıralanması Tablo 3′ de görülmektedir. Bade ve Parkin’ e göre, birinci ve ikinci tip merkez bankalarının bulunduğu ülke enflasyon oranları arasında fazla fark olmadığı görülmektedir. Buna karşılık merkez bankaları en bağımsız olan Almanya ve İsviçre’ nin en düşük enflasyon oranına sahip olduğu görülmektedir (JAMANOV, 2004:32). Yani, merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon oranı arasında ters yönlü bir ilişki tespit edilmiştir.
Bade ve Parkin’ in finansal bağımsızlık endeksi ise, literatüre merkez bankaları ile hükümet arasındaki finansal ilişkiler konusunda geliştirilen ilk endeks olarak geçmiştir. Buna göre merkez bankalarının finansal bağımsızlık endeksinde yüksek puan almaları, yürütme ve yasama organlarına karşı mali açıdan özgür oldukları anlamına gelmektedir. Söz konusu finansal bağımsızlık endeksi, Tablo 4′ de ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Tablo 4: Bade ve Parkin’ in Finansal Bağımsızlık Endeksi
Kaynak: Cemil ERARSLAN, 2009, s.108.
Açıklamalar: * İfade doğrudur.
- İfade yanlıştır.
Tablo 4′ de yer alan finansal bağımsızlık endeksinde, bağımsızlık düzeyleri 1 ile 4 değerleri arasında değişmektedir. Söz konusu değerlerin artması, merkez bankasının finansal bağımsızlığının yükseldiği anlamına gelmektedir. Tersine puan değerlerinin azalması ise, merkez bankasının finansal bağımsızlığını yitirdiğine işaret etmektedir (ERARSLAN, 2009:108 -109).
Bade ve Parkin’ in çalışmasını esas alan Alesina (1988) da bir çalışma yapmıştır. Alesina’ nın merkez bankası bağımsızlığı endeksi, Bade ve Parkin’ in yasal merkez bankası bağımsızlığı düzenlemesinin geliştirilmiş halidir (DEMİRGİL, 2011:116). Alesina, Bade ve Parkin’ den yararlandığı çalışmasında ülke sayısını on altıya çıkararak, politik bağımsızlığı dört temele dayandırmıştır (KAYKUSUZ, 2013:9).
a) Merkez bankası ve hükümet arasında varolan kurumsal ilişki.
b) Banka guvernörünün göreve atanması ve görevden alınmasına ilişkin prosedür.
c) Hükümet yetkililerinin bankanın yönetimindeki rolü ve etkileri.
d) Hükümet ve banka arasındaki ilişkinin ve görüş alışverişlerinin sıklığı.
Alesina’ nın ulaştığı sonuçlar Tablo 5′ de görülmektedir.

Tablo 5: Alesina’ nın Merkez Bankalarının Bağımsızlık Sıralaması


Kaynak: Janat JAMANOV, 2004, s.33.

Tablodan da görüldüğü gibi, Alesina’ nın bağımsızlık endeksleri ile Bade ve Parkin’ in endeksleri, İtalya dışında aynıdır. İtalya için bağımsızlık endeksini Alesina, Bade ve Parkin gibi 2 değil 1.5 olarak tanımlamıştır. Bunun nedeni, Bade ve Parkin’ in sınıflandırmasının incelenen dönemde meydana gelen kurumsal değişiklikleri görmezden gelmesidir. İtalya Merkez Bankası daha fazla ekonomik bağımsızlığı 1982 yılında elde etmiştir. Alesina bu değişmeyi göz önünde tutarak İtalya’yı Bade ve Parkin gibi 2 olarak değil 1.5 olarak sınıflandırmıştır (JAMANOV, 2004:33-34).

1.4.2. Grilli, Masciandaro ve Tabellini Endeksi
Grilli, Masciandaro ve Tabellini (1991),  Bade ve Parkin ile karşılaştırıldığında daha fazla ayrıntı içeren yasal endeksler bulmuşlardır (ERARSLAN, 2009:97). Grilli, Masciandaro ve Tabellini (1991) çalışmalarında, on sekiz sanayileşmiş ülke için 1950 – 1989 yılları arasındaki dönemi kapsayan, merkez bankalarının politik ve ekonomik bağımsızlıklarına dayanan endeks geliştirmişlerdir (JAMANOV, 2004:34). Grilli ve diğerlerinin hazırladığı endeks, merkez bankasının politik ve ekonomik bağımsızlığı endekslerinin toplamı şeklindedir ve bu toplam en çok 13 değeri almaktadır (DEMİRGİL, 2011:117). Politik bağımsızlık için, merkez bankasının yönetim organının atanma şekli, merkez bankasının hükümetle ilişkileri ve merkez bankasının resmi sorumlulukları gibi kriterler kullanılmıştır. Ekonomik bağımsızlık endeksini oluştururken de, hükümetin merkez bankasından kredi alıp almadığı ve para politikası araçlarının merkez bankasının kontrolünde olup olmadığı gibi kriterler dikkate alınmıştır (AKYAZI, 2008b:89-90). Tablo 6′ da Grilli, Masciandaro ve Tabellini’ nin politik bağımsızlık endeksine yer verilmiştir.
Tablo 6: Grilli/Masciandaro/Tabellini’nin Politik Bağımsızlık Endeksi


Kaynak: Cemil ERARSLAN, 2009, s.97-98.

Tablo 6′ da yer alan “politik bağımsızlık endeksi”, merkez bankasının politik bağımsızlık kriterlerini göstermektedir. Burada merkez bankasının politik bağımsızlığı, (P1)’ den (P8)’ e kadar uzanan kriterlerin toplan sayısına denk düşmektedir. Merkez bankalarının söz konusu kriterlere sahip olma olasılığı arttıkça, kriterlere verilen puan değeri de yükselecektir. (P1) ve (P3) kriterleri, hükümet tarafından atanmaya merkez bankacılarının bağımsız karar alabileceklerini varsaymaktadır. (P2) ve (P4)  kriterleri ilei para para politikası karar alım sürecinin, kısa dönemli hükümet müdahalesinden arındırılarak, politika kararlarına istikrar kazandırılması beklenmektedir. (P5), (P6) ve (P8) kriterleri ise, politikaların formülasyonu ve uygulanması ile ilgili hükümet ve merkez bankası arasındaki ilişkilere gönderme yapmaktadır. Eğer merkez bankası yönetim kurulunda hükümet temsilcisinin oy hakkı varsa ve/veya politika kararları için hükümet onayına gerek duyuluyorsa, bağımsızlık düzeyleri azalacaktır. (P7) kriteri de, para politikasının çncelikli amacının fiyat istikrarı olması halinde, politik bağımsızlığın desteklenmiş olacağını vurgulamaktadır. Tablo 6′ da yer alan kriterlerin tam olarak sağlanması durumunda, merkez bankası en yüksek politik bağımsızlığa sahip olacaktır (ERARSLAN, 2009:98).
Grilli, Masciandaro ve Tabellini’ nin on sekiz ülkenin politik yönden bağımsızlığını ortaya koydukları çalışmaları Tablo 7′ de görülmektedir
.
Tablo 7: Merkez Bankasının Politik Bağımsızlığı



Tablo 7′ den de görüleceği üzere, araştırılmaya dahil edilen on sekiz merkez bankası arasında İsviçre, Batı Almanya ve ABD merkez bankalarının politik bağımsızlıkları en üst düzeydedir. Bunları yine oldukça yüksek bir bağımsızlık derecesiyle Hollanda, Kanada ve İtalya merkez bankaları izlemektedir. Buna karşılık, Belçika, Japonya, Portekiz ve İngiltere merkez bankalarının politik bağımsızlıkları yok denecek kadar düşüktür. Yeni Zelanda merkez bankasının politik bağımsızlığından söz edebilmek ise mümkün değildir (OKTAR, 1996:139).
Grilli, Masciandaro ve Tabellini’ nin ekonomik bağımsızlık endeksinde ise, merkez bankalarının para politikası araçlarını hükümet müdahalesi olmadan özgürce seçme yeteneği ölçülmeye çalışılmıştır. Söz konusu ekonomik bağımsızlık endeksi, Tablo 8′ de görülmektedir.
Tablo 8: Grilli/Masciandaro/Tabellini’nin Ekonomik Bağımsızlık Endeksi


Kaynak: Cemil ERARSLAN, 2009, s.109.
Tablo 8′ de yer alan (E1)’ den (E6)’ ya kadar olan kriterler, merkez bankaları ile hükümetler arasındaki ekonomik ilişkiler üzerine odaklanmıştır. (E1), (E2), (E3) ve (E4) kriterleri, merkez bankalarının hükümetlere açtığı doğrudan kredilerle ilgilidir. Bütçe açıklarının merkez bankası kaynaklarından doğrudan finanse edilme olanakları azaldıkça, söz konusu kriterlere verilen puan değerleri de yükselmektedir. Kriter (E5)’ e göre ise, merkez bankalarının ekonomik bağımsızlığı, kamu borçlanma senetlerini birincil piyasalardan satın almadıkları ölçüde artacaktır. Buna karşılık kriter (E5)’ in sağlanması durumunda bile, merkez bankaları kamu borçlanma senetlerini ikincil piyasalardan satın almak suretiyle bütçe açıklarını dolaylı olarak finanse edebilirler. Kriter (E6) ve (E7) ise,merkez bankalarının üstlendikleri yönetimsel fonksiyonlarla ilgilidir. Kriter (E6), merkez bankalarının reeskont oranlarını belirleme yetkisi üzerine, kriter (E7) ise bankacılık sistemini denetlemesi üzerine odaklanmıştır. Merkez bankalarının reeskont oranlarını belirleme gücü arttıkça ve bankacılık sistemini denetleme görevi azaldıkça, ekonomik bağımsızlık düzeyleri artacaktır (ERARSLAN, 2009:110).
Eğer hükümet, merkez bankasından borçlanacağı miktarı ve koşulları doğrudan etkiliyor ve belirleyebiliyorsa, aynı zamanda para bazının yaratılmasını da etkiliyor demektir. Bu durum merkez bankasının kendi tasarrufu üzerinde bir müdahale yarattığı için, ekonomide bağımsızlıktan söz etmek mümkün değildir (OKTAR, 1996:139).
Merkez bankalarının ekonomik bağımsızlığı, bütçe açıkları doğrudan banka kaynakları ile  finanse edilmediği ölçüde artmaktadır. Yasal ve politik açıdan bağımsız bir merkez bankasının uyguladığı para politikası, eğer kamu kesimi açıklarını finanse etmenin bir aracı haline gelmişse, fiili ve ekonomik bağımsızlıktan söz etmemiz mümkün değildir (ERARSLAN, 2009:110).
Grilli, Masciandaro ve Tabellini’ nin on sekiz ülkenin ekonomik yönden bağımsızlıklarını ortaya koydukları çalışmaları Tablo 9′ da görülmektedir.
 Tablo 9: Merkez Bankasının Ekonomik Bağımsızlığı

Tabloya göre, Batı Almanya, İsviçre, ABD ve Kanada merkez bankaları ekonomik bağımsızlıkları en yüksek olan bankalardır. İtalya, Portekiz, Yunanistan merkez bankaları ise çok az bağımsızlığa sahiptirler (JAMANOV, 2004:39).
Politik ve ekonomik bağımsızlıkların karşılaştırılması durumunda ortaya ilginç bir sonuç çıkmaktadır. Merkez bankalarının politik ve ekonomik bağımsızlık derecelerinin, bazı istisnaların dışında birbirine yakın olmadıkları görülmektedir. Bazı merkez bankaları politik yönden bağımsız bir konumda iken, ekonomik yönden hiç de bağımsız değildir. Nitekim, politik bağımsızlığı çok düşük olan Japonya merkez bankasının ekonomik bağımsızlık derecesi yüksek iken; aksine İtalya merkez bankasının politik bağımsızlığı oldukça yüksek ancak ekonomik bağımsızlığı çok düşük bir düzeydedir.
Bu bilgiler ışığında iki bağımsızlığın karşılaştırılmasından genel bir sonuç çıkarılabilir. Buna göre, Yunanistan, Yeni Zelanda, Portekiz ve İspanya merkez bankaları siyasi otorite karşısında oldukça bağımlı bir konuma sahiptirler. Siyasal istikrarın zaman zaman bozulduğu Belçika, İrlanda ve İtalya gibi ülkelerde merkez bankaları daha az bağımsızdır. Ancak, bu ülkelerin merkez bankaları tekbir yönden de olsa bağımsız sayılırlar. Buna karşılık, İsviçre, Batı Almanya ve ABD merkez bankaları hem politik hem de ekonomik yönden tam bağımsızlığa yakındır (OKTAR, 1996:143).
1.4.3. Eijffinger ve Schaling Endeksi
Eijffinger ve Schaling (1993), para politikasında kimin son karar birimi olduğu, merkez bankası yönetim kurulunda hükümetten bir temsilcinin yer alması ve hükümetin belirlediği yönetim kurulu oranını temel alan ve merkez bankalarının politik bağımsızlıklarına dayanan bir endeks tasarlamışlardır (DEMİRGİL, 2011:117). Eijffinger ve Schaling, Bade ve Parkin endeksinde yer alan birinci soruyu değiştirerek, merkez bankalarının politik bağımsızlığını daha fazla vurgular hale getirmişlerdir. Bade ve Parkin endeksinde yer alan birinci soru, merkez bankasının nihai karar alıcı bir parasal otorite olduğunu vurgulamaktadır. Eijffinger ve Schaling endeksinde bu soru şu şekilde değiştirilmiştir: Merkez bankası nihai bir politika otoritesi midir (b), bu otorite yalnızca merkez bankasına bırakılamaz mı (b/g), veya tamamen hükümete mi bırakılmalıdır (g)? Bu anlatılanlar Tablo 10′da gösterilmektedir.

Tablo 10: Eijffinger/Schaling’in Politik Bağımsızlık Endeksi


Kaynak: Cemil ERARSLAN, 2009, s.99.
Açıklamalar: * İfadesi doğrudur.
- İfadesi yanlıştır.
Tablo 10′ da yer alan endekste, bağımsızlık düzeyleri 1 ile 5 değerleri arasında değişmektedir. Bağımsızlık düzeylerinin alabileceği en düşük değer 1 iken, en yüksek değer 5′ dir. Söz konusu değerler arttıkça politik bağımsızlık yükselmekte, azaldıkça politik bağımsızlık düşmektedir. Dolayısıyla merkez bankalarının en yüksek politik bağımsızlık düzeyine sahip olması için, nihai karar alıcı bir parasal otorite olmaları, yönetim kurulunda hükümet temsilcisinin yer almaması ve yönetim kurulu üyelerinin çoğunun hükümetten bağımsız olarak atanması özelliklerini taşıması gerekir (ERARSLAN, 2009: 100).
Tablo 11: Eijffinger ve Schaling’in Merkez Bankalarının Bağımsızlık Sıralanması

Kaynak: Janat JAMANOV, 2004, s.42.
Tablo 11′ de Eijffinger ve Schaling’ in yaptıkları çalışmaya göre, on iki ülke merkez bankalarının bağımsızlık sıralaması gösterilmektedir. Tablodan da görüleceği üzere en bağımsız merkez bankaları Almanya ve İsviçre merkez bankalarıdır. En bağımlı olanlar ise, Avustralya ve Kanada merkez bankalarıdır.
1.4.4. Cukierman, Webb ve Neyapti Endeksi
Cukierman, Webb ve Neyapti’ nin merkez bankası bağımsızlığının ölçülmesi konusunda Dünya Bankası desteğiyle 1992 yılında yapmış oldukları merkez bankalarının yasadan kaynaklanan bağımsızlıklarını ölçmede kullanılan “yasal bağımsızlık endeksi”, bu konuda yapılan en önemli çalışmalardan kabul edilmektedir. Bu çalışma 21 gelişmiş, 51 gelişmekte olan ülkeyi ve 1950 – 1989 yıllarını kapsayan bir bağımsızlık ölçümünü kapsamaktadır (BARIŞIK, 2004:4). Aynı zamanda gerçek veya fiili bağımsızlığı ölçmek için de, “merkez bankası başkanının değişim sıklığını” dikkate almışlardır (AKYAZI, 2008b:90). Cukierman ve diğerlerinin yaptıkları çalışmalar merkez bankasının bağımsızlığının ölçülmesiyle ilgili daha önce yapılan çalışmalardan daha geniş, daha büyük bir zaman dilimini kapsar ve merkez bankası bağımsızlığı ile ilgili daha fazla bilgi kullanmaktadır (JAMANOV, 2004:42). Cukierman, Webb ve Neyapti (1992)’ nin merkez bankalarının bağımsızlığı hakkında yaptıkları çalışmalarının içeriği Tablo 12′ de gösterilmektedir.
Tablo 12: Cukierman/Webb/Neyapti’nin Yasal Bağımsızlık Endeksi
Tablo 12: (Devamı)

Tablo 12: (Devamı)

Tablo 12: (Devamı)

Tablo 12: (Devamı)

Kaynak: Nadir EROĞLU ve Anar ABDULLAYEV, 2005, s.81-84.
Cukierman, merkez bankasının yasal karakterini bağımsızlık ile ilgili olarak Tablo 12′ den de görüleceği üzere dört grupta toplamıştır. (ARSLAN, 2003:21-22). Bu gruplar:
  • Başkanın atanması, görevde kalması ve görevden ayrılması,
  • Para politikası ile ilgili olarak Banka ve hükümet arasında çıkabilecek sorunların çözümü ile Banka’ nın bütçe oluşumuna katılması,
  • Banka’ nın yasasında belirtilen amaçlar,
  • Kamu kesiminin Banka’ dan borçlanmasını kısıtlayıcı yasal önlemlerdir.
Gruplar, her biri sıfır (bağımsızlığın en düşük düzeyi) ile bir (bağımsızlığın en yüksek düzeyi) arasında değer alan, on altı farklı yasal değişkenden oluşmaktadır (JAMANOV, 2004:43). Bu on altı merkez bankası bağımsızlığı değişkeni daha sonra, sekiz değişkene indirgenmekte, yeni sekiz değişkenin ağırlıklı ortalamaları ile merkez bankası bağımsızlığı endeksi elde edilmektedir (DEMİRGİL, 2011:117).
Merkez bankası başkanının statüsü ile ilgili birinci grupta, merkez bankası başkanının görevde kalış süresi, kim tarafından atandığı, görevden kim tarafından ve nasıl alındığı ve başkanın hükümette görev alıp alamayacağı ile ilgili sorular yer almaktadır. Bu bölümün toplam bağımsızlık notu üzerindeki ağırlığı 0,20 oranındadır.
Para politikasının oluşturulması ile ilgili ikinci grubun toplam bağımsızlık notu üzerindeki ağırlığı 0,15′ dir. Bölümdeki soruların amacı, para politikasının kim tarafından belirlendiği, merkez bankası ile hükümet arasında oluşabilecek olası sorunlarda son sözü kimin söylediği, hükümet bütçesinin hazırlanmasında merkez bankasının rolünün ne olduğunun saptanmasıdır.
Merkez bankasının amaçlarını içeren üçüncü grubun bankanın toplam bağımsızlık notu üzerindeki etkisi 0,15′ dir. Merkez bankasına ekonomide fiyat istikrarını sağlama dışında başka görev yüklenip yüklenmediği üzerine soruların yer aldığı bu bölümde en yüksek puan tek amacın fiyat istikrarı olması durumunda verilmektedir.
Son grup hükümete borç vermede kısıtlamaları içermektedir. Merkez bankasının bağımsızlık derecesinin belirlenmesinde 0,50 ağırlıkla etkili olan bu bölümde; merkez bankasının hükümete borç verip vermediği, veriyor ise bunun limitinin olup olmadığı, borç karşılığında teminat olarak menkul kıymet alınıp alınmadığı, alınıyor ise bunların vadesinin, faiz oranlarının nasıl ve hangi ölçülere göre belirlendiği, merkez bankasının hazine tahvil ve bonolarını birincil piyasadan alıp satmasına izin verilip verilmediği gibi sorular yer almaktadır (EROĞLU ve ABDULLAYEV, 2005:84).
Tablo 13: Merkez Bankası Yasal Bağımsızlık Endeksi ve Yıllık Enflasyon Oranları Arasındaki İlişki

Kaynak: Bülent DOĞRU, 2013a, s.38.
Cukierman ve diğerlerinin merkez bankası bağımsızlığı hakkında 72 ülke için yaptıkları çalışmalarında ulaştıkları sonuçlar Tablo 13′ de gösterilmektedir.
Cukierman, Webb ve Neyapti’ nin ulaştığı sonuçlara göre, Avusturya, İsviçre ve Almanya merkez bankaları sırasıyla 0.69, 0.64 ve 0.61 puanlarını alarak en bağımsız bankalar çıkmıştır. Bu tekniğe göre en az bağımsız bankalar da Yugoslavya, Fas ve Polonya merkez bankalarıdır. Aldıkları puanlar sırasıyla 0.17, 0.14 ve 0.10′ dur. Türkiye 0,46′ lık bağımsızlık endeksi 72 ülke içerisinde 9., 51 gelişmekte olan ülke içerisinde 5. sırada yer almıştır. Cukierman ve diğerlerinin bu 72 ülke için yaptığı panel veri çalışması sonuçlarına göre de merkez bankasının bağımsızlığı yüzde bir arttığında, ortalama enflasyon yüzde 0.46 kadar düşmektedir. Ayrıca merkez bankası başkanının sık sık görev değiştirdiği bir ekonomide de enflasyon oranının 0.57 kadar arttığı tahmin edilen modelden görülmektedir (DOĞRU, 2013a, 29).

Merkez bankası başkanlarının görevde kalma sürelerine göre yapılan test sonucunda Türkiye 51 gelişmekte olan ülke içerisinde 42. sırada yer almış ve merkez bankası başkanlarının görevde kalma süresi ortalama 2,5 yıl olmuştur. Gelişmiş ülke merkez bankası başkanlarının görevde kalma süreleri ortalama 10,6 yıl ve İzlanda’ da 33 yıl olmuşken, gelişmekte olan ülkelerde merkez bankası başkanlarının görevde kalma süresi ortalama 5,4 yıl olmuştur. Ayrıca, merkez bankalarının fiili bağımsızlığını ölçmeye yönelik testte Türkiye, gelişmekte olan ülkeler içerisinde 30. sırada yer almıştır. Testler sonucunda ülkelerin yasal bağımsızlık ile fiili bağımsızlıkları arasında farklılıklar olduğu, fiili bağımsızlık ve merkez bankası başkanlarının görevde kalma sürelerinin enflasyon ile doğru orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Enflasyonu düşürebilmesi için merkez bankalarına daha fazla yasal bağımsızlık verilmesi ve yasal bağımsızlığın fiili bağımsızlığa dönüşmesi gerektiği vurgulanmaktadır (BARIŞIK, 2004:4-5).
Çalışmalar sonucunda merkez bankası bağımsızlığını arttıran dört ana unsurun, başkanın uzun süre görevde kalması, bütçenin hazırlanmasında merkez bankasının aktif rol oynaması, kamu kesimine açılan kredilerin sınırlandırılması ve merkez bankasının fiyat istikrarı dışında başka bir amaca yönelmemesi olduğu görülmektedir (DOĞRU, 2012b:92).
Cukierman ve diğerlerinin ülkelerin gelişmişlik seviyelerine göre merkez bankası bağımsızlığı ve enflasyon arasındaki ilişkiye değindikleri bulgular Tablo 14′ de gösterilmektedir.
  
Tablo 14: Gelişmiş, Gelişmekte Olan ve Az Gelişmiş Ülkelerde Merkez Bankası Bağımsızlığı ve Ortalama Enflasyon İlişkisi

Kaynak: Bülent DOĞRU, 2012b, s.85.
Açıklamalar: Gelişmiş Ülkelerde MB bağımsızlığı ve Enflasyon
Gelişmekte Olan Ülkelerde MB bağımsızlığı ve Enflasyon
Az Gelişmiş Ülkelerde MB bağımsızlığı ve Enflasyon
Tablo 14′ e dikkatle bakıldığında ortalama enflasyon oranı ile bağımsızlık arasındaki negatif  ilişki (her ülke için olmasa da) kabaca görülebilmektedir. Aslında bu negatif ilişki gelişmiş ülkeler için daha çok söz konusudur. Gelişmekte olan ülkelerle az gelişmiş ülkelerde ise yasal bağımsızlık endeksi artsa bile enflasyon oranında bir düşme olmadığı; bu ikisi arasındaki ilişkinin yatay bir seyir izlediği; yani, ilişkisizlik durumu olduğu görülmektedir. Bu verilere göre en bağımsız merkez bankasına sahip olan ülkeler Almanya ve İsviçre, aynı zamanda en düşük enflasyon oranlarına sahip ülkeler olmuşlardır. Fakat İspanya ve Yeni Zelanda en düşük merkez bankası bağımsızlık endeksine sahip olmalarına rağmen enflasyon oranlarının bu iki ülkede de oldukça yüksek çıktığı gözlemlenmiştir. Türkiye’ de ise bağımsızlık endeksi 0.46 iken ortalama enflasyon oranı % 41 olarak gerçekleşmiştir (DOĞRU, 2013a:29; 2012b:82-83).
Özetle, Cukierman, Webb ve Neyapti çalışmalarında, ekonomik performans ve merkez bankası bağımsızlığı endeksi arasındaki ilişkilere ilişkin şu bilgileri sunmaktadırlar (ARSLAN, 2003:22).
  • Gelişmiş ülkelerde enflasyon ve merkez bankası bağımsızlığı endeksi arasında negatif bir korelasyon vardır. Bu ülkelerde merkez bankası bağımsızlığı arttıkça enflasyon düşmektedir.
  • Gelişmekte olan ülkelerde ise merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.
  • Gelişmekte olan ülkelerde enflasyon ve merkez bankası başkanının değişme sıklığı arasında güçlü bir pozitif ilişki vardır.
  • Gelişmiş ülkelerde ortalama büyüme oranı ile enflasyon arasında herhangi bir ilişki bulunamamıştır.
İKİNCİ BÖLÜM
MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞININ MAKROEKONOMİK DEĞİŞKENLERLE İLİŞKİSİ
2.1. Merkez Bankası Bağımsızlığı ve Enflasyon Arasındaki İlişki
Enflasyon; fiyatlar genel düzeyinde sürekli ve hızlı artışlar olarak tanımlanmaktadır. Başka bir deyişle, parasal gelirdeki fiili büyümenin üretimdeki fiili büyümeden daha çok olmasıdır (CESUR, t.y.).  Bir toplum için enflasyonun düşük düzeyde tutulabilmesi, arzulanan ve olması gereken bir olgu olarak kabul edilir. Düşük enflasyonun yaratacağı başlıca yarar, ekonomik riski azaltabilmesidir. Böyle bir durumda, toplumda yerleşik enflasyon beklentileri kırılacağı için, ekonomik risk sorunu da ortadan kalkacaktır. Enflasyonun düşük düzeyde gerçekleşmesi, belirsizlikleri de azaltır. Bu nedenle, düşük enflasyon, emek ve sermaye arasındaki ilişkilerin daha iyi planlanmasına ve daha sağlıklı sözleşmelerin yapılmasına yardımcı olur (KAYKUSUZ, 2013:11).
Düşük enflasyon, gelecekte enflasyonun belirsizliğiyle birleşmiş uzun dönem faiz hadlerindeki risk primini de düşürücü etki yapar. Buradan da, sermaye birikiminin ve verimliliğinin artmasını sağlar. Enflasyonda beklenmeyen değişikliklerin, refah ve gelirin keyfi transferine yol açmasından dolayı, düşük enflasyon bu transferin yol açtığı savurgan faaliyetlerin de önüne geçer (OKTAR, 1996:145).  Merkez bankası bağımsızlığı konusunda yapılmış olan ampirik çalışmalar da merkez bankalarının bağımsızlığının enflasyonla mücadelede önemli bir araç olduğunu göstermektedir. Bağımsız bir merkez bankası, düşük ve istikrarlı bir enflasyon oranı için önemlidir (AKYAZI, 2008b:88). Farklı merkez bankası bağımsızlığı endekslerini kullanarak yapılan çalışmalar, bağımsızlık düzeyi ile enflasyon oranı arasındaki ilişkinin negatif yönde olduğu sonucuna varmaktadır (DEMİRGİL, 2011:119).
Bade ve Parkin on iki sanayileşmiş ülkedeki 1972- 1986 yılları arasındaki dönem için, geliştirdikleri endeks ile ortalama enflasyon oranı arasında anlamlı, negatif korelasyon bulmuşlardır. Grilli, Masciandaro ve Tabellini on sekiz OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) ülkesi için 1950 – 1989 yılları arasında her on yıl için araştırma yapmışlar ve geliştirdikleri politik ve ekonomik bağımsızlık endeksleri ile ortalama enflasyon oranı arasında inceledikleri tüm alt dönemlerde negatif bir korelasyon bulmuşlardır. Alesina ve Summers’ da 1955 – 1988 dönemi için bir çalışma yapmışlardır. Alesina ve Summers bu çalışmada, Bade ve Parkin ile Grilli ve diğerlerinin geliştirdikleri endekslerin bir ortalamasını kullanmışlar ve enflasyon ile merkez bankası bağımsızlığı arasında güçlü negatif korelasyon bulmuşlardır (JAMANOV, 2003:75)
Cukierman, Webb ve Neyapti 1950- 1989 yılları arasındaki dönemde yetmiş iki ülke için çalışma yapmışlardır. Önceki çalışmaların aksine, sadece merkez bankası bağımsızlığının yasal düzeyde ölçümlerini değil, aynı zamanda bağımsızlık düzeyinin uygulamada karşılığını yansıtan göstergeleri de kullanmışlardır. Merkez bankası başkanlarının görev değişim sıklığı bu göstergelerden birisidir (DEMİRGİL, 2011:123). Çalışma sonuçlarına göre, merkez bankası bağımsızlığının enflasyona etkileri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından farklılıklar göstermektedir. Buna göre, gelişmiş ülkeler için yasal bağımsızlık endeksi istatistiki olarak anlamlı ve negatif işaretlidir. Yani, gelişmiş ülkelerde merkez bankasının yasal bağımsızlığı enflasyonu açıklamada önemli bir değişkendir. Buna karşılık, gelişmiş ülkelerde banka başkanının görev değişim sıklığı oranı istatistiki olarak az anlamlı ve işareti de negatiftir. Gelişmekte olan ülkeler açısından baktığımızda, banka başkanının görev değişim sıklığı oranı istatistiki olarak anlamlı ve pozitif işarete sahiptir. Fakat yasal bağımsızlık endeksi katsayısı anlamsızdır (JAMANOV, 2003:79-80). Yani, yasal bağımsızlık gelişmiş ülkelerde fiyat istikrarına katkı yaparken, gelişmekte olan ülkelerde etkisi sınırlı kalmaktadır (BARIŞIK, 2004:7).
Merkez bankalarının bağımsızlık derecesi ile enflasyon arasındaki negatif ilişki Tablo 13′ den de açıkça görülmektedir. Özellikle gelişmiş ülkelerde bu ilişki daha belirgindir. Tablo incelendiğinde, merkez bankası bağımsızlık endeksi en yüksek olan Almanya ve İsviçre’ de enflasyon oranının 1980 – 1989 arasında ortalama yıllık yüzde 3 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Daha az bağımsızlığa sahip İtalyan merkez bankası enflasyonla mücadelede Almanya ve İsviçre merkez bankaları kadar başarılı olamamış ve aynı dönemde enflasyon oranı ortalama yıllık yüzde 11 olarak gerçekleşmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde ise, merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon arasındaki ilişkinin geçersiz olduğu, 0.30 bağımsızlık endeksine sahip Romanya, Bolivya ve Samoa Adaları’ nda 1980 – 1989 arasındaki yıllık ortalama enflasyon oranlarının sırasıyla yüzde 4, yüzde 119 ve yüzde 12 olmasından anlaşılmaktadır (KAYKUSUZ, 2013:13-17).

Literatüre bakıldığında merkez bankası bağımsızlığı konusunda çalışma yapan birçok iktisatçıya göre, merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon oranı arasında zıt yönlü bir ilişkinin olduğu görülmüştür. Yapılan çalışmalarda ortalama olarak, bağımsız merkez bankasına sahip olan ülkelerin hem daha düşük bir enflasyon oranına sahip olduklarını, hem de düşük enflasyon oranını üretim veya istihdamı olumsuz yönde etkilemeden sağlanabildikleri sonucuna ulaşılmıştır (AKYAZI, 2008b:88-89).
Paylaşılmasında fayda gördüğümüz bir başka husus ise, merkez bankası ile hükümetin politikalarının çatışması durumunda, bu konudan merkez bankası bağımsızlığının nasıl etkilenecek olmasıdır.
Merkez bankalarının siyasi otoriteye göre fiyat istikrarına çok daha duyarlı oldukları bilinmektedir. Kuşkusuz politikacılarda fiyat istikrarının önemini bilincindedirler. Ancak, siyasi otorite için büyüme ve istihdam sorununun çözümü de en az fiyat istikrarı kadar önemlidir. Bu nedenle, siyasi otorite ile merkez bankaları arasında çatışmanın çıkması her zaman olasıdır. Politikalar arasında çatışmalar çıkması durumunda, bunların nasıl çözüleceği kısmen merkez bankalarının bağımsızlık derecesine bağlıdır. Siyasi otoriteye bağımlı olan merkez bankaları, iktidar partisinin ve çıkar gruplarının baskısı altındadır. Buna karşılık, bağımsız merkez bankaları iktidar partisinin tercih ettiği politikalardan ayrı olarak, kendisi için önem taşıyan politikaları uygulayabilir. Bu nedenle merkez bankasının bağımsız olduğu ülkelerde hükümete oranla daha sıkı para politikası tercih eden merkez bankaları, merkez bankasının bağımlı olduğu ülkelere oranla enflasyonu daha düşük düzeylere indirebilir (OKTAR, 1996:146).
Bunlara ek olarak, bağımsız bir merkez bankasının düşük enflasyon taahhüdü, bankayı enflasyonu düşüreceği yolunda inandırıcı kılacaktır. Hükümetlerin uzun ömürlü olması ve dolayısıyla seçim çevrimlerinin seyrek yaşanması merkez bankasının fiyat istikrarını sağlamasını kolaylaştırmaktadır. Merkez bankası bağımsız olmasa da kamuoyunda yaratılmış olan saygınlık, enflasyonu düşürmeye önemli bir katkı yapacaktır. Son olarak, merkez bankasının şeffaflığı, yani uygulayacağı politikaların açıklık taşıması fiyat istikrarı hedefine ulaşmayı kolaylaştırıcı etki yapmaktadır.
Buradan çıkarılacak sonuç, merkez bankasının bağımsızlığının düşük enflasyonun sağlanması için ne gerek, ne de yeter tek koşul olduğudur. Bağımsız bir merkez bankasının enflasyon üzerindeki etkisi ancak bir dereceye kadardır. Merkez bankasının bağımsızlığı, enflasyon oranının yükselmesine karşı alınacak önlemlerin daha kolay uygulanmasını sağlamaktadır. Çünkü, yüksek enflasyon yaşayan ülke deneyimleri göstermiştir ki, enflasyonun bir kere yükselmesine izin verilmesi durumunda, merkez bankasına yetki ve sorumluluk devriyle bu sorunun çözülmeye çalışılması pek olanaklı olmamaktadır (KAYKUSUZ, 2013:17).
2.2. Merkez Bankası Bağımsızlığı ve Büyüme İlişkisi
Ekonomik büyüme; ulusal gelir düzeyindeki ve birey başına düşen ulusal gelirdeki artışı işaret eden bir kavramdır. Ekonomik büyümenin ülkeler için önemli olduğu kabul edilmekte ve bilinmektedir. Parayı yöneten merkez bankalarının büyüme üzerindeki etkileri ise tartışılmazdır (CESUR, t.y.). Bu etkenlerden dolayı merkez bankası bağımsızlığı ve büyüme arasındaki ilişkinin incelenmesi büyük önem taşımaktadır.
Merkez bankasına bağımsızlık kazandırılmasının sadece enflasyon üzerinde değil, aynı zamanda ekonominin reel büyümesi üzerinde de etkisinin olduğu genel olarak kabul etmektedir. Ancak, merkez bankasının bağımsızlığı ile yüksek ve istikrarlı büyüme arasında bir ilişkinin varlığını öne sürenler kadar, bu görüşü paylaşmayıp karşısında olanların sayısı da oldukça fazladır. Bağımsızlıktan yana olanlara göre, merkez bankasının siyasi otoritenin müdahalelerinden izole olması ve para politikasının politik konjonktürden kurtarılması, üretimde olası dalgalanmaların etkisini ve şiddetini azaltacaktır. Yine, yüksek ve değişken enflasyonun neden olduğu tahribatların ve belirsizliklerin ortadan kaldırılması yüksek büyüme artışlarına yol açacaktır (OKTAR, 1996:153).
Bu konu ile ilgili yapılan literatür araştırmalarında görülmüştür ki, merkez bankası bağımsızlığı ile büyüme arasındaki ilişkileri araştıran ampirik çalışmalarda net bir sonuç bulunamamıştır. Bu konuyla ilgili çalışma yapan iktisatçılar genel olarak merkez bankası bağımsızlığı ile büyüme arasında bir ilişkinin olmadığı konusunda uzlaşmaktadırlar. Bu konuda yapılan bazı çalışmalara aşağıda değinilmiştir.
Alesina ve Summers’ ın 1955 – 1988 yılları arasını kapsayan araştırmalarında merkez bankası bağımsızlığı ile ekonomik büyüme oranı arasındaki ilişki zayıf bulunmuştur (OKTAR, 1996:153).  De Haan ve Sturm, kullandıkları merkez bankası bağımsızlığının Grilli ve diğerleri, Alesina ve Eijffinger endeksleri ile büyüme arasında anlamlı bir ilişki bulamamışlardır. Grilli, Masciandaro ve Tabellini, merkez bankası bağımsızlığının düşük enflasyon şeklindeki yararlarına karşılık, daha düşük büyüme ya da istihdam olarak bir maliyeti olmadığını belirtmişlerdir. Eijffinger ve Schaling, merkez bankası bağımsızlığı ile büyüme arasındaki ilişkiyi araştırmak için reel GSYİH’ nin yıllık ortalama büyüme oranını çeşitli merkez bankası bağımsızlık endeksleri karşısında regresyona tabi tutmuşlardır. Sadece 1972 – 1981 alt dönemi için büyüme ile merkez bankası bağımsızlığı arasında anlamlı ilişki bulmuşlardır. Sonuçta reel büyüme ile merkez bankası bağımsızlığı arasında bir ilişkinin olmadığını bulmuşlardır. Cukierman, Kalaitzidakis, Summers ve Webb ise, ellinin üzerinde ülke için yaptıkları çalışmada söz konusu konu hakkında bir ilişki bulamamışlardır (JAMANOV, 2003:105-108).
Bunlara ek olarak, Cukierman ve diğerlerinin çalışmaları merkez bankası bağımsızlığının ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından farklı sonuçlar doğurduğunu göstermektedir (CESUR, t.y.). Buna göre Cukierman ve diğerleri, gelişmiş ülkelerde merkez bankası bağımsızlığı ile büyüme arasında ilişki olmadığı, gelişmekte olan ülkelerde büyümeyi belirleyen kriterlerin kontrolünden sonra (para politikası dışındaki araçların büyümeye hedeflenmesi) merkez bankası bağımsızlığının pozitif etki yaptığı, merkez bankası bağımsızlığının yatırımlar ve büyümeyi olumlu etkilediği, gelişmekte olan ülkelerde düşük bağımsızlığın düşük yatırımla ve büyümeyle birleştiği sonucuna ulaşmışlardır (BARIŞIK, 2004:8).
2.3. Merkez Bankası Bağımsızlığı ve Bütçe Açığı İlişkisi
Merkez bankası bağımsızlığı ile bütçe açığı konusu arasındaki ilişki, merkez bankası bağımsızlığının enflasyon ve ekonomik büyüme ile olan ilişkisi kadar önemli olmasına karşın, bu konudaki çalışmaların az sayıda olduğu görülmektedir. Bütçe açıkları tüm dünyada istikrarsızlık faktörlerinin en önemli unsurlarından biridir (ARSLAN, 2003:26). Merkez bankası bağımsızlığı ile bütçe açığı arasındaki ilişkide en kritik nokta, kamu finansman açıklarının merkez bankası kaynakları ile finanse edilip edilmemesidir (CESUR, t.y.).
Merkez bankalarının bağımsız olmalarıyla gerçekleşmesi beklenen sonuç, bütçe açıklarının merkez bankası kaynaklarıyla kapatılması işleminin sona erdirilmesidir. Merkez bankasının bağımsız olması, devletin bankayı finansman aracı olarak kullanmasına engel olmayı gerektirir. Hükümetlerin gerek bütçe açıklarını kapatma, gerekse seçim dönemlerinde parasal genişleme sağlamak üzere merkez bankası kaynaklarına müdahaleleri, yaşanılan enflasyonun temel nedenidir (OKTAR, 1996:154). Diğer bir deyişle, bütçe açığının merkez bankası kaynaklarıyla finanse edilmesi enflasyona yol açmaktadır. Dolayısıyla, daha bağımsız bir merkez bankasının, hükümetin bütçe açığını merkez bankası kaynaklarıyla kapatmaya çalışmasına karşı koyabileceğine ve böylece hükümetin de harcamalarını kısıp, bütçe açığını azaltmaya çalışacağına dair bir görüş vardır (JAMANOV, 2003:115). Ayrıca, bağımsız bir merkez bankasının; hazinenin sürdürülemez borçlanma politikalarını önleyebileceği, hükümetlerin bütçe açığı vermemek için daha dikkatli davranmasına ve enflasyonist olmayan yeni mali kaynaklar aramalarına yönelmelerini sağlayabileceği yönünde görüşler de mevcuttur (AKYAZI, 2008b:89).
Bu konu ile ilgili ampirik çalışmalar, bağımsız bir merkez bankasının hükümetlerin açıkları para basarak finanse etmesine engel oluşturacağından hareket etmektedirler (DEMİRGİL, 2011:125). Merkez bankası ile bütçe açığı arasındaki ilişki üzerine yapılan ampirik çalışmaların bazıları Tablo 15′ den görülebilir.
Tablo 15: Merkez Bankası Bağımsızlığı ve Bütçe Açığı Arasındaki İlişki Üzerine Yapılan Bazı Ampirik Çalışmalar


Kaynak: Bülent DOĞRU, 2012b, s.107.
Bu çalışmaların haricinde, Bade ve Parkin’ in 1987 yılında yaptıkları 1955 – 1988 dönemini kapsayan araştırmalarında söz konusu ilişki negatif olarak saptanmıştır (OKTAR, 1996:156). Bu negatif ilişki, özellikle Almanya ve İsviçre gibi merkez bankası bağımsızlık düzeyi yüksek ve gelişmiş ülkelerde geçerlidir (DEMİRGİL, 2011:126). Gelişmekte olan ülkelerde ise, istenilen sonuçlara ulaşılamamıştır. Buna neden olarak; gelişmekte olan ülkelerin politik sistemi, merkez bankası statüsünün belirsizliği ve merkez bankasının hızlı değişmeye yeterince uyum sağlayamaması gösterilmektedir (BARIŞIK, 2004:8).
Benzer şekilde, Alesina ve Summers (1993) ve De Long ve Summers (1992), 1973 – 1989 yılları arasında on altı ülke için bağımsızlık düzeyi ve ortalama bütçe açığının GSYİH içindeki payı arasında negatif ilişkinin varolduğunu belirtmektedirler (DEMİRGİL, 2011:126).
Sikken ve Haan (1998) merkez bankası bağımsızlığı ile devletin bütçe açıkları arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Daha sonra merkez bankası bağımsızlığının bütçe açıklarını parasallaşma yolu ile finanse edilmesi arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Sonuç olarak, merkez bankası bağımsızlığı ile bütçe açıkları arasında anlamlı bir ilişki bulamamışlardır (ARSLAN, 2003: 26).  Pollard ise, merkez bankası bağımsızlığı ile bütçe açığının GSYİH’ ya oranı arasında negatif bir ilişki bulmuş, fakat bu ilişki istatistiki olarak anlamsız çıkmıştır (JAMANOV, 2003:115).
Görüldüğü gibi, incelenen ampirik çalışmalarda merkez bankası bağımsızlığı ile bütçe açığı arasında bu ilişki pek de açık olmamakla beraber genelde negatif bir ilişki bulunmuştur. Bununla birlikte, bu eğilimin aksini yansıtan bazı çalışmaların da bulunduğunun bildirilmesinde fayda gözetilmektedir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TCMB’NİN BAĞIMSIZLIĞININ TARİHSEL GELİŞİMİ VE BAĞIMSIZLIK AÇISINDAN FED VE ECB İLE KARŞILAŞTIRILMASI

3.1. TCMB’ nın Bağımsızlığının Tarihsel Gelişimi
TCMB’ nın bağımsızlık açısından tarihsel süreç içerisinde nasıl bir seyir izlediğinin anlaşılması için Osmanlı Devleti dönemlerinin incelenerek, bugüne doğru gelinmesi gerektiğine inanılmaktadır. Yani, merkez bankası bağımsızlığının tarihsel gelişimi incelenirken, Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet sonrası dönem olarak bir ayrım yapılabilir. Osmanlı Devleti’ nin Türkiye üzerindeki etkisinin görmezden gelinmesi mümkün değildir. Tabi ki burada bahsetmekte olduğumuz, daha doğrusu bizi ilgilendiren etki ekonomik etkidir. Yani, Osmanlı Devleti’ nin merkez bankası üzerinde nasıl bir etkisi olduğu, Osmanlı’ da bu işlerin nasıl yürütüldüğünün bilinmesi bizi kuşkusuz daha sağlıklı bilgilere ulaştıracaktır.
Cumhuriyet öncesi döneme bakıldığında Osmanlı’ da bankacılık sektörü pek gelişememiştir. Bu sektörle genellikle gayrimüslim halk ilgilenmiştir. Bunun nedeni, özellikle o dönemde Müslüman halkın faizin haram olduğuna inanmaları ve faize dayalı bankerlik ve bankacılık faaliyetlerini açıkça yapmalarının önlenmesidir. O dönemde bankacılık faaliyetleriyle uğraşanlar Galata sarrafları ve bankerler olmuşlardır. Bu bankerler, Osmanlı kötü durumda olduğundan Hazine’ ye borç verme işleriyle de uğraşmışlardır. Bunun yanında Osmanlı’ ya borç vermek için birçok banka da kurulmuştur. Çünkü o dönemde Osmanlı’ ya borç vermek karı oldukça yüksek bir iş durumundaydı.
1854 yılında Kırım Savaşı sırasında ilk kez dış borç alan Osmanlı Hükümeti’nin dış borçların ödenmesi konusunda bir devlet bankasına ihtiyaç duyması üzerine, 1856 yılında merkezi Londra’ da bulunan İngiliz sermayeli “Ottoman Bank (Bank-ı Osmanî)” kurulmuştur. 1863 yılında Ottoman Bank kendini feshederek İngiliz-Fransız ortaklığı şeklinde “Bank-ı Osmanî-i Şahane (Osmanlı Bankası)” adını almış ve bir devlet bankası niteliği kazanmıştır. Bankaya otuz yıllık bir süre için banknot basma ayrıcalığı ve tekeli verilmiştir. Ancak Osmanlı Bankası’nın sermayesinin yabancılara ait olması zamanla tepkilere yol açmış ve ulusal bir merkez bankası kurulması fikrinin temelini oluşturmuştur. Bu doğrultuda 11 Mart 1917 tarihinde “Osmanlı İtibar-ı Millî Bankası” kurulmuştur. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile ayrılması sonucu, bu banka merkez bankası işlevlerini görecek bir ulusal banka olma amacına ulaşamamıştır (SÖZER, 2013: 17-18).
Görüldüğü gibi Cumhuriyet öncesi dönemde merkez bankası bağımsızlığından bahsetmek mümkün değildir. Bırakın bağımsızlığı o dönemde bankacılıkla bile pek bir alakamız olduğu söylenemez.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, kazanılan ulusal bağımsızlığın tek başına yeterli olmadığı ve bunun ekonomik bağımsızlıkla da pekiştirilmesi gerektiği düşüncesi hakim olmuştur. Nitekim Atatürk ve onun yakın çalışma arkadaşları “iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça, siyasal ve askeri zaferlerin uzun süreli olamayacağı” şeklinde bir fikre sahiplerdi. Ekonomik bağımsızlığın simgesi olarak ulusal bir merkez bankasının kurulması çalışmaları başlatılmıştır (AKYAZI, 2001c:4). 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde “millî devlet bankası” kurulması fikri üzerinde durulmuştur. TCMB yasa tasarısı hazırlanmıştır. Tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 11 Haziran 1930 tarihinde kabul edilerek “1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu” adı ile 30 Haziran 1930 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır ve 3 Ekim 1931 yılında faaliyete başlamıştır (SÖZER, 2013:18).
TCMB, bir anonim şirket olarak kurulmuş ve Hazine’ nin payı % 15 olarak tutulmuştur. Hazine payının bu kadar düşük tutulması o zamanki yöneticilerin bankanın özerkliğine verdikleri önemi göstermektedir. Ayrıca, bankanın unvanında “Cumhuriyeti” yerine “Cumhuriyet” kelimesi kullanılmıştır. Bunun amacı merkez bankasının otonom olduğu, diğer kamu kuruluşlarının statülerinden değişik bir statüde bulunduğunun vurgulanmasıdır (JAMANOV, 2003:139).
1715 Sayılı Kanun, 40 yıl yürürlükte kalmış ve 14 Ocak 1970 yılında 1211 Sayılı Kanun’ un yürürlüğe girmesiyle önemli değişikliklere uğramıştır (AKYAZI, 2001c:5). 1211 Sayılı Kanun’ la Hazine’ nin merkez bankası sermayesindeki payı % 51′ e çıkartılmış, bu durum bankanın hukuki yapısını ve hükümetle ilişkilerini önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu değişiklikle, Hazine’ nin ve dolayısıyla hükümetin banka meclisi üyelerinin seçiminde egemen olması sağlanmış, siyasi iktidarın banka üzerinde nüfuz ve etkisi artmıştır (JAMANOV, 2003:140).  1715 Sayılı Kanun’ un TCMB’ nin sermaye yapısı, İdare Meclisi ve Denetleme Kurulu üyelerinin seçimi, kamuya finansman kolaylığı sağlanmaması gibi birçok noktada, daha sonra 1970 yılında yürürlüğe giren 1211 Sayılı Kanun’ dan dahi ileri düzeyde, “bağımsız bir merkez bankası” öngördüğünü söylemek mümkündür (www.tcmb.gov.tr). Yani, daha sonra yürürlüğe giren kanun (1211 Sayılı Kanun) ilk kanuna göre (1715 Sayılı Kanun) merkez bankasının bağımsızlığını azaltmıştır.
1980′ li yıllar ise hem TCMB hem de Türkiye ekonomisi açısından önemli değişimlerin yaşandığı yıllar olmuştur. 1989 yılında TCMB ile Hazine, Hazine’ ye verilen kısa vadeli avansların sınırlandırılması konusunda anlaşmaya varmıştır. Dolayısıyla 1980 sonrasında TCMB’ nin modern merkez bankaları seviyesine ulaşma ve bağımsızlığın sağlanması yönünde önemli bir mesafe kat ettiği dikkat çekmektedir. Bunun en önemli göstergelerinden biri de 1990 yılında uygulanacak para programının ilk kez kamuoyuna açıklanması olmuştur (www.tcmb.gov.tr).
Son olarak, enflasyonun yıllarca devam etmesi ve bir türlü indirilememesi merkez bankasına daha fazla bağımsızlık vermek gerektiği görüşünü ortaya çıkartmış ve 25 Nisan 2001 tarih ve 4651 Sayılı Kanun ile TCMB’ nin bağımsızlığı arttırılmıştır. 4651 Sayılı Kanun’ la, AB normları ve dünyada merkez bankacılığı alanındaki son gelişmeler dikkate alınarak, 1211 Sayılı Kanun’ un on dört maddesinde değişiklik yapılmış, yedi maddesi yürürlükten kaldırılmış ve yeni bir madde eklenmiştir (JAMANOV, 2003: 141). Yapılan değişikliklerle, TCMB’ nin yasal çerçevesi Maastricht Antlaşması ve Avrupa Merkez Bankaları Statüsü’ ne önemli ölçüde uyumlaştırılmıştır (AKYAZI, 2008b:91).
TCMB’ nin bağımsızlığı hakkında yapılan ampirik çalışmalarda bize bu konuda ışık tutmaktadır. Örneğin; Berument ve Neyapti, Cukierman, Webb ve Neyapti tarafından oluşturulan bağımsızlık ölçüm tekniğine göre TCMB’ nin hukuksal bağımsızlık endeksini 1970 yılı için 0.46, 1992 yılı için 0.50 olarak hesaplamışlardır (2000:10). Daha sonra 1991 ve 2001′ de yapılan değişikliklerle bankanın daha bağımsız hale getirildiği görülmektedir. 2001 yılında avans verme uygulamasının yasaklanması ile bu endeks değeri 0.86′ya yükselmiştir (DOĞRU, 2012b:94). Eroğlu ve Abdullayev ise, yine aynı ölçüm tekniği kullanılarak TCMB’ nin yasal bağımsızlık endeksini 0.86 olarak hesaplamışlardır (2005:96). Günümüzde yapılan çalışmalarda TCMB’ nin 0.85 oranında bir bağımsızlık endeksine sahip olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu da merkez bankasının önemli ölçüde bağımsız olduğunu göstermektedir (DOĞRU, 2013a:30).
 3.2. TCMB’ nin Bağımsızlık Açısından FED ve ECB İle Karşılaştırılması
Yukarıda incelenen bölümlerde TCMB’ nin bağımsızlığı hakkında bir fikir edinilmişti. Bu bölümde de TCMB bağımsızlığı diğer ülke merkez bankaları ile karşılaştırılacak ve bağımsızlığının hangi derecede olduğu belirlenmeye çalışılacaktır.
3.2.1. TCMB’ nin FED İle Karşılaştırılması
ABD Merkez Bankası olan FED ile TCMB arasında önemli değişiklikler vardır. Bu değişiklikler bankaların bağımsızlıkları üzerinde de etkili olabilmektedirler. FED, dünyada bulunan merkez bankalarının içinde en bağımsız merkez bankaları içerisinde yer almaktadır. Bu açıdan FED ile TCMB’ nin bağımsızlıklarının karşılaştırılması TCMB’ nin kendi bağımsızlığını yorumlaması açısından çok büyük önem taşımaktadır.
TCMB ile FED arasındaki değişikliklerden biri sermayeleri bakımından ortaya çıkmaktadır. FED’ in sermayesi, Federal Rezerv Sistemine üye olan ticari bankalara aittir. TCMB’ nin sermayesi ise, Hazine, Türkiye’ de faaliyette bulunan ulusal bankalar, yabancı banka ve imtiyazlı şirketler ile Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilere aittir. FED ve TCMB’ nin sermaye yapıları farklılık göstermekle birlikte, bu şekilde bir düzenlemeye gidilmesinin nedeni, her iki bankanın da bağımsızlığını sağlamaktır. Günümüzde gelinen noktaya bakıldığında bu amacın FED için sağlandığı ancak, TCMB için henüz sağlanamamış olduğu görülmektedir (AKYAZI, 2001c:14).
1913′ te FED’ in kurulduğu ilk zamanlarda bağımsızlığı azdı, örneğin Hazine Sekreteri FED’ in üyesiydi. Fakat kısa bir zaman sonra 1936′ da FED’ in bağımsızlığı Kurul’ daki iki hükümet üyesinin elenmesi, Kurul üyelerinin yönetimdeki sürelerinin önce 10 yıldan 12 yıla, ardından 14 yıla çıkarılmasıyla artmıştır. FED’ in bağımsızlığının artmasında bir anahtar adımda 1951′ de 2. Dünya Savaşı başlangıç sıralarında Hazine güvenliğine yapılan yatırımları azami düzeyde tutmak için Hazine Müsteşarlığı ve FED’ in birbirinden ayrılmasıdır (ÖZTÜRK ve EŞSİZ, 2012:78).
TCMB ise, bir anonim şirket olarak ve Hazine’ nin % 15′ lik payı ile kurulmuştur. Yani, o dönemde TCMB’ nin bağımsızlığı gözetilmiş ve bankanın bağımsız olması istenmiştir. Daha sonraki yıllarda ise, Hazine’ nin payı% 51′ e çıkartılarak, TCMB bağımsızlığına bir darbe vurulmuştur. Dolayısıyla bağımsızlıkta bir düşüş gözlenmiştir. Neyse ki 2001 yılında yürürlüğe giren 4651 Sayılı Kanun ile TCMB bağımsızlığı arttırılmıştır. TCMB’ nin bağımsızlığı arttırılmasına rağmen yinede FED’ in bu konuda yakalanabilinmesi için daha fazla bağımsızlık çalışması yapılması gerekmektedir.
Bağımsızlığın önemli göstergelerinden olan başkanın atanmasına bakıldığında TCMB’ nin başkanının 5 yılda bir ve tekrar seçilebilecek şekilde, FED’ in başkanının ise, yeniden seçilebilmek kaydıyla 4 yılda bir atanabileceği görülmektedir. FED’ in 87 yıllık tarihinde 13 Başkan görev yapmışken, TCMB’ nin 70 yıllık tarihinde ise 18 Başkan görev yapmıştır (ÖZTÜRK ve EŞSİZ, 2012:79). Böyle bir durumun gerçekleşmesinde, geçmişte Türkiye’ de zaman zaman merkez bankası başkanları ile hükümetler arasında yaşanan sürtüşmeler etkili olmuştur. Çoğu zaman siyasal baskılar üstün çıkmıştır. Merkez bankası başkanları bankanın saygınlığını yıpratmamak için istifa etmek zorunda kalmışlardır. Başkanların görev süreleri, politik baskıların arttığı dönemlerde oldukça kısa süreli olmuştur (AKYAZI, 2001c:15).
Daha önce bahsedildiği üzere, merkez bankalarının başkanlarının değişim sıklığının fazla olması bağımsızlığı azaltan bir unsurdur. TCMB’ nin 70 yıllık bir süre içerisinde 18 başkan değişmesi bu konuda TCMB’ nin bağımsızlığının FED’ e göre zayıf kaldığını göstermektedir. Bunu merkez bankasının bağımsızlığı üzerine yapılan birçok çalışmada görmek mümkündür. Nitekim Cukierman, Webb ve Neyapti (1992), Alesina ve Summers (1993) , Posen (1995) ve Pollard (1992) gibi araştırmacıların yapmış olduklar çalışmalarda FED’ in, en yüksek bağımsızlığa sahip merkez bankaları arasında yer aldığı ortaya konmuştur. TCMB ise, özellikle Cukierman, Webb ve Neyapti’ nin (1992) çalışmasında yasal bağımsızlık açısından araştırmaya konu olan 72 ülke arasında ilk 10 merkez bankası arasına girmişken, gerçek bağımsızlığın temsilcisi olan merkez bankası başkanlarının değişim sıklığına göre bağımsızlık derecelendirilmesinde son 10 merkez bankası arasında yer alabilmiştir (AKYAZI, 2001c:14).
Sonuçta, TCMB’ nin bağımsızlığının arttırılması için bazı girişimler yapılmıştır. Bunun sonucunda TCMB’ nin bağımsızlığında da belli bir artış meydana gelmiştir. Fakat FED ile karşılaştırıldığında bağımsızlığın derecesinin biraz düşük kaldığı düşünülmektedir.
 3.2.2. TCMB’ nin ECB İle Karşılaştırılması
Avrupa Merkez Bankası olan ECB’ nin bağımsızlığı TCMB’ ye göre çok farklı bir sürecin sonucudur. ECB’ nin kurulması Avrupa’ nın siyasal ve ekonomik bütünleşmesinin bir sonucudur. İktisadi olarak ifade edersek, Avrupa’ nın parasal birliğinin nihai aşaması olarak bakılabilir. ECB’ nin temelleri Maastricht Kriterleri ile atılmıştır. 1 Ocak 2002 tarihinde de tek paraya geçilmesi ile süreç tamamlanmıştır. 1993 – 1995 yılları arasında Avrupa ülkeleri merkez bankalarını düzenlediler. ECB kuruluncaya kadar bu bankalar fiyat istikrarına odaklandılar. 1995 yılından itibaren Avrupa Birliği’ ndeki ülkelerin merkez bankaları bağımsızlıklarını bırakma kararı aldılar ve ECB’ yi oluşturmak için Avrupa Para Enstitüsü kuruldu (BAYDUR ve SÜSLÜ, 2007:54-55). Avrupa Para Enstitüsünün 1 Temmuz 1998 tarihinden itibaren görevlerini devretmesiyle ECB resmen faaliyete geçmiştir (ÖZTÜRK ve EŞSİZ, 2012:74).
ECB sistemi kurulurken politika yapıcılarının AB’ den ve üye ülkelerin hükümetlerinden bağımsız olması sağlanmıştır. Ayrıca Maastricht Antlaşması sadece ECB’ nin bağımsızlığını garanti etmemekte aynı zamanda ulusal merkez bankalarının Euro sisteme katılmaları için bağımsız olmalarını ön koşul olarak istemektedir (ÖZTÜRK ve EŞSİZ, 2012:77). ECB’ nin bağımsızlığa ne kadar fazla önem verdiği buradan da anlaşılmaktadır.
ECB’ nin bağımsızlığı, banka kurulurken kanunlarla belirlenerek sağlam temellere oturtulmuştur. TCMB’ nin bağımsızlığı ise, 2001 yılında yürürlüğe giren 4651 Sayılı Kanun ile kabul edilebilir bir seviyeye getirilmiştir. Buna göre, ECB yetkilerini kullanırken ve görevlerini yerine getirirken hiçbir kuruluştan ve karar organından talimat almamaktadır (ALTUNTAŞ, 2012:80). Aynı şekilde TCMB da 2001′ de çıkan kanun ile banka işlerine dışarıdan müdahale edilmesinin önüne geçmiştir. Böylece TCMB’ nın bağımsızlığı ECB’ ye yaklaştırılmıştır.
Merkez bankalarının başkanlarının değişme sıklığına bakıldığında, ECB’ de başkan tekrar seçilemeyecek şekilde 8 yılda bir atanmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi TCMB’ nin başkanı ise, 5 yılda bir ve tekrar seçilebilecek şekilde atanmaktadır (ÖZTÜRK ve EŞSİZ, 2012:79). Uzun başkanlık süreleri bağımsızlığı arttırdığına göre ECB’ nin bu konuda TCMB’ den daha bağımsız olduğu söylenebilir.
Baydur ve Süslü’ nün ECB ile TCMB’ nin bağımsızlıklarını karşılaştırdıkları çalışmada ECB’ nin bağımsızlığı ile TCMB’ nın bağımsızlığının oldukça yakın olduğu gözlenmiştir. Bunun nedeni olarak ise, TCMB’ nin Avrupa Biriliği uyum sürecinde olması gösterilmiştir (ÖZTÜRK ve EŞSİZ, 2012:80). Yani, Türkiye’ nin AB’ ye üye olmak istemesi ve bu nedenle kendi kanunlarını AB kriterlerine uyumlaştırmaya çalışması TCMB’ nın bağımsızlığını da artırıcı bir etki oluşturmaktadır.
SONUÇ
Merkez bankaları kar amacıyla hareket etmeyen, temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek olan ve para politikalarının düzenlenmesinde ve uygulanmasında tek yetkili olan kurumlardır. Merkez bankalarının bunun gibi daha birçok görevi vardır. Günümüzde gelinen noktada ise, merkez bankaları üstlendikleri bu görevler ile daha kilit bir rol oynamaktadır. Bu nedenlerden dolayı son yıllarda birçok ülkede merkez bankalarına bağımsızlık kazandırılması gerektiği fikri benimsenmiştir.
Bağımsızlıktan anlaşılması gereken, bankanın belirlenen hedeflere ulaşmak üzere hiçbir baskıya ve müdahaleye maruz kalmadan, kendi sorumluluğunda bulundurduğu, bu konuda tek yetkili olduğu para politikasını yürütebilme yeteneğidir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, merkez bankası bağımsızlığı hükümetten tamamıyla bağımsız olduğu anlamına gelmemektedir. Günümüzde merkez bankaları enflasyon hedefini belirlerken bunu hükümetle birlikte yaparlar. Çünkü daha sonradan hükümetin uyguladığı maliye politikası ile kendilerinin uyguladığı para politikalarının çakışmasını istemezler. Bu iki politika koordineli bir şekilde yürütüldüğü takdirde istenilen sonuçlara ulaşılabilecektir.
Merkez bankası bağımsızlığını ifade eden çok sayıda bağımsızlık türü vardır. Önemli olan merkez bankasının hem yasal hem de fiili bağımsızlığının sağlanmasıdır. Yasal bağımsızlık; bankanın yasadan gelen bağımsızlığını ifade etmektedir. Fiili bağımsızlık; merkez bankasına verilen yasal bağımsızlığın ne oranda kullanıldığını göstermektedir. TCMB üzerine yapılan araştırmalarda, TCMB yasal yönden oldukça yüksek bir bağımsızlığa sahiptir, hatta en bağımsız 10 merkez bankası arasına girmiştir. Fakat TCMB’ nin fiili bağımsızlığına bakıldığında ise, yasal bağımsızlığın aksine fiili bağımsızlık çok düşük bir seviyede gerçekleşmektedir. Neyse ki, 2001 yılında yürürlüğe giren 4651 Sayılı Kanun ile TCMB’ nin yasal açıdan daha bağımsız hale getirilmesi sağlanmış ve fiili bağımsızlığında arttırılması hedeflenmiştir.
Merkez bankasının bağımsızlığı için hesapverebilirlik, şeffaflık ve denetim gibi sağlanması gereken ön koşullar mevcuttur. TCMB bu koşulları sağlamak için resmi internet sitesinde para politikası raporları, enflasyon raporları, bağımsız denetim kurulu raporları ve çeşitli anketler yayınlamakta ve bu sayede hesapverebilirliğini ve şeffaflığını arttırmaktadır. Bu koşulları sağlayan bir merkez bankası piyasada güvenilir bir konuma gelir. Bu da merkez bankalarının temel amacı olan fiyat istikrarının sağlanmasını daha kolay bir hale getirmektedir.
Merkez bankalarının bağımsızlığını ölçmeye yönelik çalışmalar da bağımsızlık konusunda epey bir bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Yapılan bazı çalışmalar ve ulaşılan sonuçlar aşağıda görülmektedir.
1- Bade ve Parkin, on iki sanayileşmiş ülke için 1972 – 1986 yıllarındaki resmi verileri inceleyerek politik bağımsızlığı geliştirmişlerdir. Merkez bankasının politik bağımsızlığı ile enflasyon arasında anlamlı negatif bir ilişki bulmuşlardır.
2- Alesina, 1988 yılında Bade ve Parkin’ den yararlandığı çalışmasında ülke sayısını on altıya çıkararak, politik bağımsızlığı incelemiştir. Alesina da aynı Bade ve Parkin gibi merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon arasında negatif korelasyon bulunduğunu ortaya koymaktadır.
3- Grilli, Masciandaro ve Tabellini (1991) çalışmalarında, on sekiz sanayileşmiş ülke için 1950 – 1989 yılları arasındaki dönemi kapsayan, merkez bankalarının politik ve ekonomik bağımsızlıklarına dayanan endeks geliştirmişlerdir. Yazarların bulguları önceki çalışmalara benzer bir şekilde, enflasyon ile bağımsızlık arasında negatif bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır.
4-  Cukierman, Webb ve Neyapti (1992) ise, 1950 – 1989 dönemi itibariyle 21′ i gelişmiş 51′ i gelişmekte olan 72 ülkeyi kapsayan bir araştırma ile merkez bankalarının bağımsızlığını ölçmeye çalışmışlardır. Yazarlar gelişmiş ve gelişmekte olan ülke tiplerine göre farklı sonuçlara ulaşmışlardır. Gelişmiş ülkelerde, yasal bağımsızlık ile enflasyon arasında negatif bir korelasyon bulmuşlardır. Gelişmekte olan ülkelerde ise, anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır.
Merkez bankası bağımsızlığını ölçmeye yönelik yapılan çalışmaların çoğunda, merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon arasına negatif ilişki bulunmuştur. Yani, bağımsız bir merkez bankasının enflasyonu düşürmede etkili olacağı belirtilmektedir. Merkez bankası bağımsızlığının büyüme ile olan ilişkisini tespit edebilmek için de çalışmalar yapılmıştır. Ancak bu konuda çalışma yapan iktisatçılar merkez bankası bağımsızlığı ile büyüme arasında bir ilişkinin olmadığı hususunda uzlaşmaktadırlar.

Merkez bankası bağımsızlığının bütçe açığı ile olan ilişkisinde ise, kamu finansman açıklarının merkez bankası kaynaklarıyla finanse edilmesi en kritik noktayı oluşturmaktadır. Hükümetin bütçe açıklarını merkez bankası kaynaklarıyla kapatmaya çalışması, bankanın bağımsızlığının azalmasına neden olurken aynı zamanda ekonomide enflasyon çıkmasına neden olmaktadır. Merkez bankalarının birinci amacı ekonomide fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek iken, hükümetin bütçe açıklarını merkez bankası kaynaklarını kullanarak kapatması birbirine ters düşen uygulamalardır. Bu yüzden, bu konuda merkez bankası bağımsızlığının sağlanması önem taşımaktadır.
Bütçe açığı ile merkez bankası bağımsızlığı arasındaki çalışmalara bakıldığında, iki değişken arasında açık bir ilişkinin gözlemlendiğini söylemek zordur. Bu konuda araştırma yapan iktisatçılar birbirlerinden farklı sonuçlara ulaşmışlarsa da genel olarak bağımsızlık ile bütçe açığı arasında negatif bir ilişkinin bulunduğuna inanılmaktadır. Günümüzde de bu algının devam ettiğini düşünmekle birlikte bizde bu görüşe katılmaktayız.
Merkez bankası bağımsızlığının bu kadar önemli olduğu anlatılmakla birlikte, TCMB’ nin bağımsızlığının hangi noktada olduğunun belirlenmesi için diğer ülke merkez bankaları ile karşılaştırılması bize bu konuda bilgi vermektedir. FED, dünya merkez bankaları içerisinde en bağımsız olanlardan biridir. Bunu yapılan çalışmalardan da görmek mümkündür. TCMB ise, kuruluş aşamasında bağımsızlığı gözetilerek kurulmuş olsa da, gerek Osmanlı’ dan Türkiye’ ye kalan yükümlülükler gerek ekonomik şartların zorluğu ve siyasilerin tutumu bağımsızlığa darbe vurmuştur. Ekonomide gelinen noktada enflasyon kronikleşmiş bir hal almıştır. Neyse ki, 2001 yılında yürürlüğe giren yasa ile TCMB’ nin bağımsızlığı kabul edilebilir seviyelere yükseltilmiştir. Fakat en bağımsız merkez bankalarından biri olan FED’ in bulunduğu düzeylere gelebilmek için TCMB’ ye daha fazla bağımsızlık verilmelidir.
TCMB’ nin bağımsızlığı ECB ile karşılaştırıldığında konuya daha ılımlı bakmak mümkündür. Kuşkusuz ECB’ de en bağımsız merkez bankalarından biridir. Ancak Türkiye’ nin AB’ye üye olmak istemesi ve buna göre kendi kanunlarını AB’ nin kriterlerine uyumlaştırması TCMB’ nin bağımsızlığını ECB’ ye yaklaştırmaktadır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz, merkez bankasına bağımsızlığın kazandırılması enflasyonun düşürülmesinde etkili olmaktadır. Ancak bağımsızlık bu konuda tek başına yeterli olmamaktadır. Bağımsızlığın yanında, hükümetin maliye politikalarıyla merkez bankası politikalarını desteklemesi, kamuoyunun desteğinin olması, merkez bankasının enflasyonu düşürebileceğine inanılması yani, merkez bankası politikalarına güvenilmesi gerekmektedir.
KAYNAKLAR
AKYAZI, Haydar: Para Kurulu ve Türkiye’de Uygulanabilirliği Üzerine Bir Araştırma, Türkiye Bankalar Birliği, İstanbul, 1999a.
AKYAZI, Haydar: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Önemsenmeyen Bağımsızlığı, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 22, Sayı: 2, Temmuz 2008b.
AKYAZI, Haydar: TC Merkez Bankası İle Federal Rezerv Sisteminin (FED) Karşılaştırması, Bankacılar Dergisi, Sayı: 36, 2001c.
ALTINTAŞ, Halil ve TABAN, Sami: Gelişmekte Olan Ülkelerde Merkez Bankası Bağımsızlığı: Karşılaşılan Güçlükler ve Sınırlamalar, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 2, 2002.
ALTUNTAŞ, Özgür: Merkez Bankası Bağımsızlığı: Avrupa Merkez Bankası ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Karşılaştırması, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 12, 2012.
ARSLAN, Özlem: Avrupa Birliği’ni Oluşturan Ülkelerde Merkez Bankası Bağımsızlığı, Enflasyon ve Diğer Makro Ekonomik Büyüklükler Arasındaki İlişkiler: 1980 – 2001 Dönemi, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, Ankara, Eylül 2003.
BARIŞIK, Salih: Merkez Bankası Bağımsızlığı Makroekonomik Etkileri ve 2001 Tarihli TCMB Kanununun Yansımaları, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 2004.
BAYDUR, Mehmet ve SÜSLÜ Bora: Avrupa Merkez Bankası İle TCMB’nin Bağımsızlıklarının Karşılaştırılması ve Ekonomiye Etkileri, Yönetim ve Ekonomi, Cilt: 14, Sayı: 1, 2007.
BERUMENT, Hakan ve NEYAPTI Bilin: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Ne Kadar Bağımsız? , 2000.
CESUR, Fatma: Neden Bağımsız Bir Merkez Bankası, Trakya Üniversitesi, t.y.
DEMİRGİL, Hakan: Merkez Bankası Bağımsızlığı ve Makroekonomik Performans: TCMB Örneği, Sosyo Ekonomi, 2011.
DOĞRU, Bülent: Merkez Bankası Bağımsızlığının Çıktı Açığına Etkisi: Türkiye Örneği, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 35, Ocak 2013a.
DOĞRU, Bülent: Merkez Bankası Politikalarının Fiyat İstikrarı ve Diğer İktisadi Olgular Açısından Değerlendirilmesi ve Türkiye’de Enflasyon Hedeflemesi Örneği, Doktora Tezi, İstanbul 2012b.
DOĞRU, Bülent: Merkez Bankası Bağımsızlığının Dezenflasyonist Etkisi: Türkiye Üzerine Bir Uygulama, Ekonomi Bilimleri Dergisi, Cilt: 4, No: 1, 2012c.
ERARSLAN, Cemil: Para Politikası Güvenilirliği – Makroekonomik Performans İlişkisi: Seçilmiş Ülke Örnekleri Üzerine Ampirik Bir Analiz (1990 – 2007), Doktora Tezi, Kocaeli, 2009.
EROĞLU, Nadir ve ABDULLAYEV Anar: CWN Bağımsızlık Ölçütlerinin TCMB’ye Uygulanması, Doğuş Üniversitesi Dergisi,2005.
JAMANOV, Janat: İktisat Politika Uygulamalarında Bağımsız Merkez Bankacılığı ve Makroekonomik Performansın Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, 2004.
KAYKUSUZ, Murat: Merkez Bankasının Bağımsızlığının Enflasyon Oranı Üzerinde Etkisi Var Mıdır? , Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 36, Mayıs – Haziran 2013.
OKTAR, Suat: Merkez Bankasının Bağımsızlığı, Birinci Basım, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul,1996.

ÖZTÜRK, Salih ve EŞSİZ, Fatma Pınar: Merkez Bankacılığında Bağımsızlık, Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik Açısından Üç Merkez Bankası: FED, ECB, TCMB, Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 4, 2012.
SÖZER, Çağıl: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Politikalarının Banka Bilançolarına Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2013.
YAZGAN, Arzu: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Avrupa Merkez Bankaları Sistemi’ne Uyumu, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, Ankara, Aralık 2003.
www.tcmb.gov.tr

11.05.2014

Kayıtdışı Ekonomi ve Türkiye Yansımaları | Halit Özhan

BİRİNCİ BÖLÜM
     1.KAYITDIŞI EKONOMİ İLE İLGİLİ GENEL TANIMLAR
     Kayıtdışı ekonomi, çeşitli ülkelerde 1970’li yıllarda ekonomistlerin ilgisini çeken en önemli konulardan biri olmuştur. Bu yılları takiben kayıtdışı ekonomi ile ilgili çalışmalar yoğunluk kazanmıştır. Ekonomik faaliyetlerin fiilen gerçekleşmiş olmasına rağmen bu faaliyetlerle ilgili kayıtların tutulmaması olarak nitelendirilen kayıtdışı ekonomi, kamu idarelerinin denetimi dışında kalan her türlü ekonomik işlem ve faaliyetlerdir.

4.05.2014

Türkiye’de İşsizlik | Emre Teber


GİRİŞ
İşsizlik sorunu tüm dünya ülkelerinde giderek büyüyen bir problem haline gelmiştir. Bu problem ekonomik, sosyal ve ahlaki sorun niteliği taşımaktadır. Bu nedenle ülkeler uyguladıkları genel ekonomi politikaları içerisinde istihdam ve işsizlik sorununa karşı ayrı bir dikkat ve özen göstererek politikalar üretmeli ve uygulamalıdırlar. Dünya ekonomilerinde, ekonomik ve finansal göstergeler açısından nihai hedef olarak belirlenen ekonomik büyüme rakamlarında iyileşmeler gözlenmesine rağmen işsizlik oranlarında vahim

24.04.2014

Akıldışı Ama Öngörülebilir – Dan Ariely | Halit Uzan

Bölüm: 1 İzafiyet Hakkında Hakikat

“Neden Her Şey İzafi?”


İnsanların iki seçenek arsında karar vermesi çoğu zaman zordur ve bazen de sıkıcıdır. Karar verdirme aşamasında izafiyet teorisi çok muhteşem bir araçtır. Pazarlamacılar izafiyet teorisini insan davranışlarını etkilemek için kullandıklarında, insanlara sundukları seçenekler arasından, insanların talep eğilimini etkileyerek istedikleri herhangi bir seçeneği seçmelerini sağlayabilirler. Yani tüketicinin talep eğilimini